"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Türkiye, seçim atmosferine girmiş bulunuyor. Halkı aldatmak için, halkı kandırma yarışı başlayacaktır. Bütün partiler, “en demokrat” görünme yarışına girecekler ve en hızlı çalışan yalan makinesi olabilmek için büyük mücadelelere soyunacaklardır. Kimileri, sadece ikiyüzlülük yapmayacak; belki bin bir surat olabilmenin tüm hünerlerini sergileyecektir sıkılmadan. Demokrasi adına; özgürlük ve eşitlik adına, ne hokkabazlıklar yapılacağını ibretle göreceğiz. Görebilmek için de, hep uyanık durmalıyız. Türkiye’de demokrasi var mıdır? Demokrat bir parti var mıdır? Herkesin ağzından düşürmediği “demokrasi” sözcüğü, yüreklerinden koparak mı söyleniyor? Ya da, kimin için demokrasi veya nasıl bir demokrasi isteniyor acaba? Hep, ehven-i şer tercihlere mi mahkûm olacağız? Neden ve niçin sorularıyla kendimizi sınava çekmeli; olay ve olgulara geniş bir perspektiften bakmalı; her söz ve davranışın üzerinde objektif bir tarafsızlıkla iyice düşünmeli, doğru kararlara ulaşıp, doğru tercihler yapabilmeliyiz. Tarih, hep tekerrür etmek zorunda olmamalıdır. Demokrasi, halkın, kendi kendisini yönetmesi ise; halka yönetim hakkını sunan bir parti, bir örgüt veya bir kuruluş var mıdır? Başka bir söylemle söylersek; halkın, yani seçmenlerin, önseçim süzgecinden geçirilerek adaylarını belirleyen/belirleyecek bir parti mevcut mudur? Halka rağmen, demokrasi olabilir mi; olursa, ona demokrasi denilebilir mi? Elbette ki hayır. Adayları, halkın/seçmenin kendisi seçmiş olsaydı; o adaylar, seçildiğinde, kendilerini aday gösteren halka hizmet edeceklerdi; yok, kendilerini, tepeden inme/tayinle aday gösteren, (halka rağmen) parti liderleri seçecek ise; adaylar, seçildiğinde kendilerini aday gösteren liderlerine kul/köle olup, sadece onlara hizmet edeceklerdir ve halk, umurlarında bile olmaz. Parti liderleri, bu duruşlarıyla, birer demokrat değil; demokrasi cilasına bandırılmış yüzleriyle, “demokratik” boya hileleriyle kamufle edilmiş birer despot, birer diktatör şef olmuş olmazlar mı? Bu şefler, istediğini “hain” ilan edebiliyor; ya da istediğini aday göstererek, (halkın iradesine rağmen) halkın oylarıyla, halkın başına taç edebiliyorsa, böyle bir demokrasi, neme nem bir şey olur acaba? Bir seçimde, halkın adayları yerine, parti başkanlarının (emirlerine amade) adayları ya da şu zümre, cemaat veya sınıf oligarşilerinin, (kendilerine bağımlı olacak) adaylarının yarışı olacaksa, böyle bir seçimin sonucundan demokrasi ortaya çıkabilir mi? Seçilen adaylar, halktan yana kararlar alıp, halkçı tavırlar sergileyebilirler mi acaba? Yok; şüphesiz, sahiplerinin sesi olabilirler ancak!.. Bir kere, adayları, halk, kendi özgür iradesiyle ortaya çıkarabilmelidir. Halktan her hangi bir kişi; akil, yaş, tahsil durumu vb. gibi genel kriterleri taşıyabilen herkes, özgür iradesiyle ve eşit koşullarda kendisini aday adayı olarak gösterebilmelidir. Halk/seçmenler, ortaya çıkan bu aday adayların içinden, istediği gibi, kendisine yararlı olabileceğine inandığı en ideal adayları, bir önseçim süzgeci ile eleyip, özgürce tercih ve seçimini yapabilmelidir. Halk, kendi özgür iradesiyle seçtiği adaylardan şikayetçi de olamaz; ancak, yanlış kişiyi seçtiği için kendisine kızıp, bir daha ki ön seçimlerde daha özenli ve daha seçici davranacaktır o kadar. Gittikçe, bu tür tecrübelerle uzmanlaşacak ve öyle bir an gelir ki, hiçbir aday adayı, demokrasiyi özümseyip içselleştirebilmiş bir halkı, (kendisini kamufle ederek) kandıramayacaktır. İşte, bugünkü gibi, halka tepeden bakan, halkın iradesini hiçe sayan bu tür despotik kural ve kuralcılara, halk, sandıkta oylarıyla vurmalı ve onlara, gerçek demokrasinin ne olabileceği dersini verebilmelidir. Bundan sonra, halka söz hakkı tanımayan, her türlü eleştiriye kapalı, özeleştiri vermekten uzak, başka iradelere uşak iradesizlere, halkın da bir iradesinin olduğunu gösterebilmelidir. Sizin eleştiri ve görüşlerinize tahammül edemeyecek kadar kariyerist ve egosunu tatmin etme bencilliğinden başka bir hedefi olmayan “şef” müsveddelerine; sizi taşıyacak kapasiteden yoksun olanlara; demokrat olmayı bile beceremeyenlere oyumuzu vererek, onları, daha çok yetkilerle donatacak olan, hak etmedikleri yeni tür statüler sunmamalıyız. Halkın eleştiri ve görüşlerine değer verenleri değerlendirmeliyiz ki, demokrasi kültürü, halkımızın tüm bireylerine kadar inebilsin. Kürtler, kendi içinde demokrasiyi işletemediği ve insan hakları kültürünü ruhlarında içselleştiremedikleri içindir ki, atomlarına kadar, tek tek aile bireyleri arasında bile, birbirini taşıyamaz, birbirlerine tahammül edemez olmuşlardır. Kardeş, kardeşe yaramaz olmuştur. Haset, riya ve kıskançlıktan kendimizi arındırmalıyız; birbirimizin görüşlerine saygılı olmalıyız, birbirimize değer vermeliyiz. Her alanda ve her konuda, mutlaka hepimizin bir ortak paydası vardır ve bu noktalarda birlik ve beraberlik ruhunu hep diri tutmalıyız. İnsanlarımıza, “şucu, bucu” diyenlerin kendileri, mutlaka bir fitnenin diğer bir ucu olmalı ki, tam da sevdiği şeyi, yani fitneyi körüklemek istiyordur. Kanmayalım böylelerine, insanlarımıza insanlık penceresinden bakmalıyız; ellere el pençe divan duranların, kendi halkına karşı despot ve acımasız olanlar, ölmüş bir kişiliğe sahip oldukları içindir. Halkının reyini sormayan, halkının halini de sormaz; halkına değer vermeyen, kendisi de başkasından bir değer bulamaz. Kendi halkına yaramayan, başka bir halka da yaramaz. Demokrasi, halkın kendi kendisini yönetme biçimidir; demokrat olmayanlar, halkı, yönetimde görmek istemezler; öyleleri, daima kendisi halkı yönetmek ister. Onların gözünde, halkın bir değeri yoktur; halkı basamak edip bir mevki kazanma peşinde olurlar hep. Eline biraz güç geçiren her kendini bilmezin, halka rağmen, kendi başına buyruk davranamayacağını; kendinden menkul kendi şefliğini ilân edemeyeceğini, halkı ve kitleleri kendi şahsının heva ve hevesine alet edip, halkı, kendi cellatlarına peşkeş çekemeyeceğini, bu halk, sandıkta, kendi iradesini herkese göstererek, “demokratik” yalancılara demokrasi dersi vermelidir; demokrasiyi, kendi “halk diliyle” onlara öğretmelidir. Sonuç olarak, halkın irade ve ifade özgürlüğü mutlaka olmalıdır. Seçimler, tüm insanlarımıza adil ve eşit olmalıdır. Aday adayı olabilme hakkı, herkese tanınmalı ve eşit koşullarda, özgür iradesiyle herkes aday adayı olabilmelidir. Lider, şef vb. merkezi otoritelerin, tepeden inme tayin emriyle değil, halkın/ parti tabanının önseçim elemeleri sonucu, adaylar belirlenebilmelidir. Demokratik bir seçim ortamında, demokratik adaylar yarışı olmalıdır; aksi durumda, bir “demokratik” yalanlar yarışı olacaktır. Kendinden başkasına söz hakkı tanımayan, kendi insanına demokrasiyi çok görenlerin, başkalarından demokrasi talebi de olamaz. Demokrasi istemek için, önce kendimiz demokrat olabilmeli ve demokrasiyi kişiliğimizde içselleştirebilmeliyiz. Çünkü demokrasi, demokrat olanların talebi olabilir ancak. Demokrasi, herkese ve her eve lazımdır. Selam ve sevgiyle kalın. M.Nazım Güler info@mnazim.com http://www.mnazim.com/konu-secim-surecinde-“demokratik”-yalanlar-yarisi-baslayacaktir-871.html?pid=9373#pid9373
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |