"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
Arpaçay’ın Bacıoğlu köyünden arabasını koşan 82 yaşındaki Hacı Dedem, batmak üzere olan akşam güneşinin son ışıklarının altında Cedere istikametinden Meydancık köyüne girerken; elli yıldır torununun hafızasından silinmeyen şu sözcükleri söylemişti: “Geldik balamın kendine...” Bala, yani torun Rus yapısı taş bina mektebe kaydolacak ve okuyacak. Nur içinde yatası Hacı dedem, soranlara: “Torunum okusun, karayı seçsin yeter...” diyor. Bunun anlamı: “Okuma yazmayı söksün yeter, daha ötesi lâzım değil...” Fakat, daha sonra fikir değiştirecek; o günkü parayla İstanbul’da iki daire alınabilecek bir miktarı ben ve kardeşimin tahsil parası diye bankaya yatıracaktır... Merâmım kendi çocukluğumu anlatmak değildi de, bir anekdot ile “Karayı Seçmek” in ne anlama geldiğini vermekti. Sanırım maksat hâsıl oldu... *** Söze kırk takla attırmadan başlıktaki konuya geleceğim... Bir internet bağlantısı, bir bilgisayar ve bir Türkçe klavye(bir kısmında o da yok ya!) sâhibi olan ve karayı seçen herkes; köşe yazarı oldu çıktı başımıza, iyi mi! *** Tamam, bu ülkede futbol izleyen herkes birer futbol uzmanıdır. Eyvallah... Gerek ülkemizin en değerli ilim yuvalarından, gerek dış dünyanın en gözde üniversitelerinden mezun; oralarda 20-30 yıl dirsek çürüterek ünvan elde etmiş gerçek hocaları süründürüyorken: Futbol sahalarında “bir düdük” öttüren hâkemlere hoca muamelesi çekiyoruz. Çaresizlikten hadi buna da eyvallah... Dil bilgisi nedir, imla kuralı neye denir, yazı tekniği neyin nesi, kimin fesidirden haberi olmayanların köşe yazarıyım diye ortaya çıkmalarına da mı eyvallah? *** Ağabeyimizin ya da ablamızın Türkçesi, günlük konuşma dilinden ibaret! Kelime dağarcığı en çok üç yüz elli-dört yüz civarında... Dikkat ediniz “en çok” diyorum... Noktalar, virgüller, işaretlemeler falan tatile çıkmışlar. Ya da yanlış pist üzerinde tango müziğiyle başbar oynuyorlar... Adamım, “şimdi” yazacakken “sımdı” yazıyor. Neden öyle yazdın diye soracak olsan: “Türkçe klavyem yok aaaabi ya!” Türkçe klavyen yoksa “ı” nereden çıktı a benim ebleh balam?! "Baştan sona devrik cümlelerin, hemen hepsi de yüklemsiz bitiyor..." “Yanılıyon aaabi, ben o programı yükledim, benim pc’de var...” “Ayrı yazılması gereken 'de, da, ki' leri bitişik, bitişik yazılması gerektiğinde de ayrı yazmışsın?” “Ossun aaabi... Onlar birbirlerini çoh seviyolaaa, ayrılsınlar istemiyom da o yüzden. Ama bazen istemeden gaçıyolaaaa...” “Bir sürü zıt anlamlı kelimelerle cümleyi şişirmişsin. Paragraf içindeki cümlelerin hepsi birbirinden kopuk, anlam yitimine uğramışlar. Bari aralarında bir köprü kursaydın!” “Ohooo, sen daha uyuyon ağabey! Başbahan açıkladı; koprü moprü deel, yeni bir boğaz açıya... İstanbul’a ganel yapıya, ganel... İki yanlarına da yüz gatlı apartumanlar dikecek... Şimdi de iki yahaya birer yeni şeher gonduracah! Ohooo, sen daha koprüye dahılıp galmışsın ağabey...” Allah’tan ya aaabi ya da ağabey diye hitap ediyor... Bakalım ne zaman “sen çok cahil kalmışsın” deyip yüzümü kızartacak!.. “Hani, diyorum ki; sen biraz blog mlog açsan... Bir süre oralarda yazsan. Başka yazarları bol bol okusan, hem Türkçe bilgilerini artırsan, hem de kelime hazineni zenginleştirsen ve yazı tekniğini geliştirsen. Kısaca biraz pişsen diyorum...” “Haaa! Ben o şiiri ohumuştum. Hatta bi keresinde Twitter’da da paylaşmıştım. Ne yalan söyliim, çok hoşuma getmişti. ‘Yunus miskin çiğ idik; piştik elhâmdülillah’...” Pişkin... Allah’ı var, hem de çok pişkin... “Bak, şurada çok uzatmış, lüzumsuz yere bir çuval lâf etmişsin. Halbuki bir mecaz-ı mürsel sanatı yapabilirdin...” “Hööö??? Mürsel Hicaz’a mı getti? Yoh, ağabey sen yanılıyon gene, Mürsel’i daha dün gayfede gördüm. Arhadaşlarıynan at yarışı geyiği yapıyoduuuu...” *** Yok, ben, biraz edebî terimlerden falan bahsetmek istemiştim canım... Hani yazı yazıyorsun ya! Teşbih, Teşhis, İntak, Tecahül-i Ârif, Hüsn-i Ta’lil, Tevriye, Telmih, Târiz, Tekrir, Tenâsüp, Tedric, İstifhâm gibi söz sanatlarından ne derece hâlisin diye bilmek istemiştim... Haltetmişim... *** Bu yazı, 13 Mayıs 2011 tarihinde HaberX adlı haber sitesinde yayımlandı. Madem ki İzedebiyat'da da yayımlıyoruz; o zaman şu notu da düşmüş olalım: İzedebiyat, eskiden gelen yazı ve şiirleri onaydan geçirmek suretiyle yayımlıyor, kaliteden taviz vermiyordu. Sonra baktılar ki, bir sürü edebiyat sitesi türedi ve "Sazımın telleri pekmez" diyen herkesi şair, "Bozoğlanı bozdurdum" diye yazan herkesi de yazar olarak takdim ediyorlar. Böyle olunca da 10 binden fazla üye sayısına ulaşıyorlar. Doğal olarak İzedebiyat'ta kalite engeline takılan herkes de o sitelere kaçıyor. Hâl böyle olunca, İzedebiyat yönetimi karar değiştirmiş olmalı ki, yukarıdaki tarife uyan bir sürü "yazarcık"a da direkt şiir ve/veya yazı girişi izni verdiler... Doğru mu ya da yanlış mı yaptıklarının takdiri elbette ki onlara aittir. Lâkin, bizim de hicvetme hakkımız vardır... Cahit Kılıç
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cahit KILIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |