Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
“Su hayattı.Ama içine düşünce seni boğardı. Ne tezat ! Yaşamla ölüm nasıl bu kadar iç içeydi?” Düşünmeden edemedi hayal perisi. Ama gülümsemekten hiç vazgeç(e)medi. Mavi gül dalından bir kalem aldı eline. Sonra sürdü gözlerine. Açık mavinin soğukluğu gözlerindeki kahverengi sıcaklıkla uyum içindeydi. Değil mi ki hayat zıtlıkların uyumuydu. Sabaha böyle başladı peri. ”Düşleriniz hayırlı olsun” diyerek selamladı herkesi. Kimse anlamadı selamını.Sıradan canlar için öylesine bir yaşamdı bu diyarda sürülen. Oysa hayal perisi için öyle değildi. Bu diyarın ondaki adı “düş ülkesiydi”. Hayaller olmalıydı. Gerçeğe dönüştürülecek hayaller… Anlamadılar hayal perisini. Duyamadılar onun kuşlara eşlik ederek söylediği şarkıyı.”Leyla mısın.Bu ne hal ! ” bile dediler. Aldırmadı hayal perisi. ”Hayallerim var” dedi” gerçeğe dönecek.” Onlar güldü.Tam o anda,peri; dalından koparılan mavi bir güldü.Gülümsedi. Ama onunki buruk bir gülümseyişti. Kimse anlamadı. O da aldırmadı. Şarkısına eşlik eden kuşlar mavi elbisesinin eteğinden tuttu. Bir akasya ağacına yaslanıp dağları ve gölleri izledi peri. Ama dağ, Kaf dağı değildi.Burası da düş ülkesi değildi.O öyle diyordu sadece.Lakin biliyordu tüm bunların sadece masallarda olduğunu, kendisininse modern zamanlarda yaşadığını ve her şey böyleyken O, güz mevsiminde baharı düşlerken “zaman bu zamandır” dedi kendi kendine. Gitti. Şifacının mavi kapısının önünde durdu. İki kez daha gelip de nedense içeri gir(e)meden geri döndüğü bu kapıdan, bu kez geri dönmemeye niyetlendi. Fazla düşünmesine gerek kalmadı. Şifacı yanı başında belirdi. Önce selamladı şifacıyı “cesaretime şaşırıyorum” dedi sonra. Anlamış mıydı şifacı neden cesaret edemediğini? Bilemedi peri. Gülümsedi hekim.”Gel” dedi .” defterin burada ”. Sonra defterde yazılı olanlar ile ilgili pek çok cümle kuruldu.Kah hekim sustu.Hayal perisi anlattı.Kah peri sustu hekim anlattı.Hiç bitmemesini isteyebilirdi peri bu konuşmanın.Ama istemedi.Nedense uzunca bir konuşmanın ardından kalktı peri.Defterini aldı. Ne yazdığını pek hatırlamıyordu doğrusu.Yazdıklarını okumak ve yalnız kalıp düşünmek istedi.Gene de ayakları geri geri mi gidiyordu ne.Bir türlü kalkıp çıkamadı o odadan.Hekim de maviler içindeydi bugün.Mavi neyin rengiydi?Deniz geldi hayal perisinin aklına.Evet dalgaların kayalıklara çarparken çıkardığı gibi boğuk bir ses tonu vardı hekimin,gülümseyerek konuşunca böyleydi sesi.Yavaş yavaş konuşurken ve sesinde biraz hüzün varken yağmurlu günlerde soğuk pencere camlarında buğulanıp iz bırakan sıcak çocuk nefesleri gibiydi sesi.Huzur veren bir sesi vardı.Ve O da düş ülkesindeydi.Sıradan insanlara yer yoktu hayal perisinin ülkesinde.Hekimineyse yer vardı.En çok yer onaydı hatta. O da şiirler yazarmış bir zamanlar.Hatta bestelenebilir şiirler…Sayfalarca yazı yazarmış.Ama hepsi bir zamanlarmış.Şimdi öyle miydi acaba?Artık sıradan insanlar için sıradan yazılar mı yazıyordu yoksa.Hani şu düz ve herkesin anlayabileceği cümleler.Biraz kanunlara göz atan herkes bilirdi bunu.Küçümsedi hayal perisi dünya hukukunun sıradanlığını.”Düş ülkesinin kanunları sizinkiler gibi değil” dedi içinden.Ama hekim ne yapabilirdi ki dünyanın kanununu o koymuyordu… Belki ona bıraksalar o da sevgiye dair bir şeyler yazardı o kanunlara.Belki yasak getirirdi mesela kalp kırmaya.Şifanın sadece iksirlerle dağıtılamayacağını anlatmaya kalkabilirdi ya da.Şifacılığın sadece büyücü iksirlerini şifa arayan ellere uzatmak olmadığını dile getirebilirdi belki.”Ne kadar çok kırık kalp ve hasta beden o kadar iyi “ diye düşünenlere kafa tutabilirdi belki.Sahi bıraksalar yapar mıydı bunları? Kuşku duymadan inanmak istedi peri buna.çünkü:Farklıydı o.Çok farklı.Değilse de öyle olsundu.İhtiyacı vardı hayal perisinin bir iyi yüreğe. İhtiyacı vardı kalbini denizlere açmaya… Güncesini alırken yeni bir defter uzattı hekime.Bu kez okumayacaktı hekim yazacaktı.Perinin ruhuna iyi gelecek kelimler yazacaktı.Belki kendisiyle ilgili birkaç değerli bilgiyi de paylaşacaktı cümleleriyle.Aynı defterde perinin önemsediği başkalarının da cümleleri vardı ama şimdi hekimin yazacakları hepsinden daha kıymetliydi.Hekim hepsinden daha iyi tanıyordu periyi.Geceleri keder gözyaşlarıyla uyandığını bir tek o biliyordu.Hayallerinin çoğundan sadece o haberdardı.Korkularını ve sevinçlerini en iyi o biliyordu.Böyleyken o bile periyi kısmen tanıyordu.Şimdi onun yazacakları hayati önem taşıyordu.Gelecek hayallerini çok görürse periye,hekiminin cümlelerine sığınacaktı peri.Eğer adımları onu hekimine taşıyamayacak kadar güçsüz kalırsa defterinin sayfalarından seslenecekti hekim ona.”Kimseye okutmayacağım yazdıklarını” demesi gerekmişti perinin.İçinden geldiği gibi yazsındı hekim.Cümleleri en gerçek anlamıyla kullansındı ki hayal perisine iyi gelsindi.Zaten kimse anlamazdı yazılanları.Kim vardı ki hayata derinden bakan.Sığ sularda inci aranmazdı.Onlar yazılanları anlamazdı.Öyleyse susunlardı.Onlara düşmezdi konuşmak. Bir “iyi günler” sözünün diğerini karşıladığı küçük tebessümlerle kapandı mavi kapı.Hekim içeri.Hayal dışarı.Dışarı çıktığında sadece Hayaldi hayal perisi artık,peri değil.Modern zamanlarda periler yaşamazdı.Peri kimliğine yeniden bürünene dek yapılacak çok iş vardı. ... Ne zamandır düşmüştü hayal sıfatı perinin esamesinden.Şimdi ne yapıp etmeli o sıfatı yeniden kazanmalıydı.Bunu nasıl yapmalıydı?Bilemedi.Şimdi durdu/düşündü.Elleri cebindeydi.Aklı kalbindeydi.Daha fazla duramadı yerinde.Kalktı elleri cebinde yürüdü.Boğazında bir hıçkırık düğüm düğüm.Baktı evinin duvarlarına “büyüdüğüm ev” dedi.Büyüdüğüm ev,yürüdüğüm yol… Uzundu hikayesi yaşanmışlığın.Bir gül ağacının altında oturdu.Gül,sümbül,karanfil,lale…Ne çok çiçek vardı.Mevsimlerden bahardı.Baharların ilkiydi.Son baharlar geride kalmıştı.Ya da o öyle sanmıştı.Peri,hala sıfatını geri kazanamamıştı.Hayaller olmadan baktı bir kez de şu dünya alemine.Bakmaz olaydı.İçinde bir acı gene düğüm düğüm... Her şey kör düğüm.Kabuk bağlamış yaralar yeniden soyuldu.Göz yaşını tanımasaydı evvelden,içi gibi gözleri de kan ağlayacaktı şimdi ezelden…Sustu.İçindeki kini-nefreti kustu.”Sevgimi bir rüzgar savurdu uzaklara” dedi.”Bundan gayrı yok bana sevmek,güvenmek,inanmak.”Ve gene sustu.O sustu da gönlü kendi lisanıyla konuşmaya devam etti.”Hekim” dedi.”O iksirler sana sunulsaydı altın tepsiler içinde.Sen ne yapardın? İçer miydin onları? Ya aslında hiçbir manası yoksa o iksirlerin?Ya aslında serapa zehirseler…Sen olsan ne yapardın?Ama cevabın olmaz bilirim.Ben olsam ben de susabilir(d)im.Hakkın var.Benimse haksızlığım.Ve dahi benim hem sevgim var hem sevgisizliğim.Kimse anlamaz.Kimse bilmez.Ben hep kendi karanlığıma sultan olurum.Kendi suretime kul.Kimse bilmez.Manidardır ki kimse bilmediğine anlam veremez.Huyum kurusun ben biraz ukalayım.Kimse bilmez ben bilirim.Suyu kurudu denizlerin.Eşref saatine denk gelmedi dualarım.Olsun yine de ben bilirim.Ne sen,ne senden özge kimse bilmez!” Peri,gene uçuruma bakıyordu.Kendi uçurumuydu da o bir türlü cesaret edip “ben,benim uçurumum ”diyemiyordu.Hep gizli bir öznenin tekellümündeydi cümleleri.Cümle alem biliyordu da o bilmezlikten geliyordu gerçeği.Sanki cennetin en tepe noktasından dünyaya sürgün edilmiş bir ademdi.Yok adem değil de Havva’ydı.Öyle ya da böyle ne fark ederdi.Yasak meyveyi yemişti ya.Yasak meyve biraz buruktu.Biraz acı.Biraz tatlı.İşte ilk hatanın bedeliydi sürgün.Cennetten düşüş.Manası alçak-istan olan bu diyara bir cennet sürgünü ardından geliş.Yüksek cennet katından alçak dünya katına düşüş.Ey Rabbim af dileyenin affını kabul buyur.Adem ile Havva’dan bu yana bu kaçıncı sürgün? Düştükçe düşüyoruz Tanrım.Önce dünyayaydı düşüş şimdi uçuruma.Bu uçurum öylesine derin,öylesine karanlık…Korkuyorum Rabbim! Martılar hep denizlerin üstünde mi uçar? Hep sahil kıyılarında mı kanat çırparlar nazlı nazlı? Değil işte.Değil.Benim dipsiz kör kuyularımın üstünde de martılar uçmakta çığlık çığlığa …Karanlık uçurumlar,dipsiz kör kuyular üstünde işi ne beyaz martıların? Zaten gerçek bir peri olmadığım buradan belli diye düşündü peri.Perilerin elleri kanarsa sihirli tozları vardır onların.Zehirsizdir bunlar.Karanlık büyücü iksirleri gibi değildir.Uçurumlara,kör karanlıklara,dipsiz kuyulara düşmez periler.Onlar gezerler yıldızlarda her gece…Peki,kim düşer uçurumlara?Perinin adı nasıl peri öyleyse.Neden peri? Serapa hayalken bile güvenmek bunca zorken insana,peri,hayal perisi olmadan nasıl bakacaktı hayata.Yani ki:Mümkün müydü hayaller olmadan yaşamak? Soru umutsuz.Cevap mutsuz.Hiçbir şey değildi ki kusursuz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hacer Aktaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |