Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil |
|
||||||||||
|
“ İnsan kendi kendini hasta edebilir mi?Ayakta duracak halimin kalamamasını,damarlarımdan çekilen kanı,çektiğim onca acıyı tek kelimeyle “psikolojik” diye açıklayabiliyor hekimim öyle mi?Bu kadar kolay mı gerçekten? Düşüncelerim mi hasta olan,yoksa ben miyim? Düşüncelerimi iyileştir öyleyse hekim ! Acılarımı dindir ! Beni tut çıkar en derininde soluksuz kaldığım uçurumlardan,karanlıklardan.” Düş ülkesinin acıları dindirmekteki maharetiyle tanınan hekimine böyle seslendi hayal perisi mavi gül dalları arasından.Hekimin her zaman gülen yüzüne bir keder gölgesi düştü o anda.Kalbinde bir hüzün çiçeği filizlendi.Ona da acı gelmişti yıllarını verdiği hekimlik mesleğini yaparken hayal perisinin acısını dindirmeye gücünün yetmemesi. Hekim,üstünde buharlar tütmeyen,renkli değil renksiz cam şişelerde duran üç şişe iksir uzattı hayal perisine.Bir şişe bedenindeki acılar içindi.Bir şişe ruhundaki acılar için.Ve son şişe de asla iyileşmeyecek yaralarının en azından kanamasını durdurmak içindi.Kansızlıktan ölmesin diye hayal perisi.Nereden bilebilirdi ki hekim ona verdiği iksirlerin onu iyileştirirken aynı zamanda hasta da edeceğini. Hayal perisi yudum yudum içti o iksiri.Her yudum da biraz daha güçsüz düştü.Gerçekte güçsüz değilse de güçsüz bildi kendini,Öyle ya mutlu olmak için bile hekimlerin iksirlerine muhtaçtı.Hayal perisi hayallerine sığınıyordu ama hayalleri onu içine çeken bir uçuruma dönüşüyordu kimi zaman.Ve canı acıyordu.Hayalleri bile onu acıtırken yüzünü gerçeklere dönecek hâli kalmıyordu. Gittikçe derinleşen uçurumun kenarına tutunmaya çalıştıkça elleri kanıyordu hayal perisinin.Sonra bir gün eline aldı mavi gül dallarından yapılmış kalemini.Gül ve ağaç kokan defterlere sayfalarca yazı yazdı.Pembe bir gül yaprağını koydu iki beyaz sayfa arasına.Her gülün rengi kuruyunca siyaha dönmeye mahkumdu ama daha bu sabah dalından koparırken o pembe gülü elleri kanamıştı.Gene de duymamıştı yarasının acısını.Ne zamandır duymuyordu kalbindeki acıdan başka acı.Ne acı! Sonra uzattı yazdıklarını hekimine;“oku ve anla acımın derinliğini.Anla ki tut elimden çıkar beni bu kuytu,karanlık köşelerden.Gün ışığına hasret kaldım.Güneşi göster bana,”diyecekti ama diyemedi.Kırıldı içinin kayığı.Yol alamadı uzak okyanuslara.Billur bir cam şişenin karanlık bir gecede aniden yere düşüp param parça olması gibi.Bir gözyaşı damlasının akmaya kalktığı gözün kirpiğine tutunup düşmemek için mücadele etmesi gibi,ölüm döşeğindeki bir hastanın nefes alıp da bir daha geri verememesi gibi,sönmemek için mücadele eden sokak lambasının bir anda sönüvermesi gibi…Konuşmak istedi.İmdat dilemek…Ama olmadı.Suskunluğu,acısına ağır geldi.Konuşmaya hali-mecali kalmadı.Diyemedi ki:”Okuyunca beni anla,ama yanlış anlama ne olur” Vardı böyle bir ihtimal çünkü.Anlardı da yanlış anlardı onu.Bu hiç anlamamasından da tehlikeliydi. Kalbi acıdı.İçinin kıyısında gemiler karaya vurdu.Kalbi kabir oldu düşleri içine gömüldü.Hayal perisinin gözleri hekiminin tebessümünde kilitli kaldı.Demek istedi ona:”Ne yapmalı.Nasıl ödemeli tebessümünün hakkını?”Diyemedi.Suskunluğunu kınından çekerse dili dağılırdı*.Konuşamadı.Dedi sadece;“iyi ki varsın yüreklere su serpen hekimim.Biraz da olsa dindi acım sayende.“Dedi hekim;“yazdıklarını okuyunca gel ve defterini al”.Gidemedi.Alamadı defterini hayal perisi.Yazdıklarında da acısı ve acınası hayalleri vardı.Anlayacaktı hekimi kanayanın elleri değil de hayalleri olduğunu.Anlamalıydı zaten.Anlarsa ellerindeki kanı silebilirdi.Onarabilirdi belki hayal perisinin onarılmaz zannedilen yaralarını. Kanadı durdu perinin elleri,avuçları ve kalmadı hali.Diyemedi hekime “kurtar beni”.Konuşamadı.Susamadı.Konuşamayınca ve susamayınca da sabrı şuurunun sınırlarını zorladı.Bilinci de yitikti artık.Hekiminin verdiği iksirler de tükenmişti.Sığınacak limanı kalmamıştı.Neydi bu yaşananlar? Düş ülkesinde değil miydi? Her şey düşler kadar güzel olmak zorunda değil miydi? Neden böyle olmuştu? Neden ona mutluluk vadeden karanlık sevgiler kendi karanlıklarına karıştırmıştı ve o karanlık hayallerini tüketecekken kendini güçlükle geri çekebilmişti hayal perisi?Zordu gitmek.Ama kalmak daha ağırdı.Bildi bunu.Bunu bilmenin ağırlığıyla yol aldı uzak bir düş ülkesine.Yolculuk zordu elbet.Cam kırıkları üstünde yol alıyordu.Ama sesi çıkmadı perinin.Onun hatasıydı.Kabullenmişti bunu.O izin vermişti karanlık sevgi(li)nin karanlığının ona da bulaşmasına.Şimdi kaçabilmeliydi onun karanlık dünyasından.Kaçtı.Ayaklarında cam kırıkları.Ellerinde dikenler.Hep kan.Avuçları hep kan. İşte böyle geldi hekimin önüne ilk defa.Ama bilemedi hekim onun kırgın ve kırılgan dünyasını.Sandı ki uzattığı iksirlerle iyileşecek hayal perisi.Kar etmedi yaranın kanamasına.Sadece akan kanı yavaşlattı.Belki biraz da acısını hafifletti.Ama bu bile yetti periye.Yeniden sarıldı hayallerine. Şimdi gidip almalı defterini hekiminden.Peki ne demeli hekime?Teşekkür zaten edildi.Hüzün zaten dile getirildi.Bundan sonrası hüzünleri çikolatayla kaplamaya kalmıştı.Severdi hekim çikolatayı.O da mı hüzünlerini çikolatayla kaplardı yoksa? Bir de hep gülümserdi hekim.Nasıl başarırdı bunu?Ama gerçekten içinden mi gelirdi bu gülüş? Yoksa çikolata yetmeyince tebessümleriyle mi kaplıyordu hüzünlerini?Bilemedi hayal perisi.Soramadı ona.Sormaya cesaret de edemedi.Cevap soruyu incitir diye korktu.Susması bundandı. “Şimdi “dedi.”Hiç bitmeyen hayaller kurmalı” Kendi uçurumuna bir taş daha attı.Sustu.Dinledi.Hiçbir şey duyamadı.Taş attığı uçurum öylesine derindi ki.Hiç bir ses duyulmuyordu.Uçurum tüm sesleri yutuyordu. Hekiminin sesi yankılanıyordu kulaklarında ”kendine iyi bak” Bir ayna aldı eline.Her yan karanlıktı.Işık olmayınca suret de olmuyordu.Ama suret olmayınca karanlık oluyordu.Ve karanlık;mavi gül dalları arasında uzun gece yürüyüşleri yapan hayal perisinin kendisinden ne bir eksikti ne de bir fazla.Sadece karanlıktı ve karanlık onun ta kendisiydi. Uçurum.Taş.Ses.Ses(sizlik).
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hacer Aktaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |