..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > M.Nazım Güler




4 Ocak 2011
İki Dil Fobisi ve Bölünme Korkusu  
M.Nazım Güler
Elbette, birlikten kuvvet doğar; ancak her birlik, gönüllü birliktelik anlayışıyla ve özgürce alınmış kararlarla oluşursa çok daha anlamlı ve çok daha uzun soluklu bir birlik olur.


:AIEB:
İKİ DİL FOBİSİ ve BÖLÜNME KORKUSU

Türkiye’de, Türkçe’ den sonra en yaygın olarak konuşulan dil, şüphesiz Kürtçe’ dir; pratik yaşamda böyle iken, yaşanan bu gerçeğin adını resmen koymak, kimilerinin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Bu gerçeği görmek istemeyenlerin bahaneleri, sözüm ona, bölünme korkusunu oluşturuyor; ancak, bu bölünme fobisinin asıl kaynağını yanlış gösteriyorlar. Bu sorunun temelinde, halklar arasındaki güveni sarsan inkâr ve imhacı anlayış yatıyor. Var olan bir dili inkâr edenler, Kürtler değildir; inkârcı taraf, Türkler adına, derin devletteki “Beyaz Türkler” olmuştur hep. Kürtçe’ yi yok sayıp, Kürt kültürünü imhayı dayatmışlardı. Diğer tüm azınlık halkların kültürlerini asimile etmeği amaçlayan bu tarihi komplonun deşifre oluşu ve planlarının bozulması onları müthiş korkutmaktadır.

Bu korkularının sebebi de, ne ektiklerini bildiklerinden; (işte, böyle hasat zamanı gelince) neyin biçileceğinin de farkında olmalarıdır. Halkları birbirlerine düşman ederek, dayatmacı, baskıcı ve tekçi bir kültür emperyalizmi yaşatmayı denemişlerdi; maya tutmayınca ve kendilerinin çözülmesini mukadder kılacak, halksal var oluş ve bilinçlenme süreci gelip çatınca, hemen panikleniverdiler. Çünkü, açılım ve demokratik özgürlükler, onların malzemelerini ellerinden almış olacaktır. Açılım ve demokratikleşme süreci, tüm kamuflaj örtülerini üstlerinden kaldırıp, gerçek yüzlerini ortaya çıkaracaktır. Açılım ve demokratikleşmeye olan öfkeleri işte bundandır. Sürece engel olacak her türlü provaktif hile ve oyunlarını sergileyebilmek için her yola başvurmaktan geri durmuyorlar. Fırsat bulurlarsa ve açık gedikler yakalasalar, hiç tereddütsüz ortamı bozmayı amaçlayan çeşitli tezgâhlar düzenlemeye çabalayacaklarını öngörmeliyiz; bunları ihtimal dışı görmemeliyiz. Onlar, fırsat kollamak için hep pusudadırlar.

Ülkenin tek hâkimi olmak ve hep egemen kalabilmek için tekçi mantıklarını, devletin her kurumuna öylesine yerleştirmişlerdi ki, devlet ile toplum arasında uçurumlar yaratmışlardı. Aslında onlar için halk/ların hiç bir değeri yoktur; sözüm ona, her şey devlet için derler ve devletin sahipleri olarak da sadece kendilerini gördüklerinden, her şeyin, kendi çıkarları için olmasını istiyorlar. Yani, aslında devlet de, onların örtülü pisliklerini örten bir maskeden başka bir anlam ifade etmiyordu onlar için. Ergenekon davalarında su yüzüne çıkan bu yönlü gayrı meşru vahşetengiz plan ve tezgâhlar, bizim gözlerimizin açılmasını sağlayıcı yeterince bilgi, belge ve donanım sundu bize. Ancak, her şey bitmiş değil; tüm gerçekler daha tam olarak ortaya çıkmış değildir. Adalet, çok yavaş işlediğinden, henüz kesin bir sonuca ulaşılmış değildir. Ergenekon’ un, asker ayağına bağlı olarak solcu ayağı, dinci ayağı ve sözde Kürtçü ayağı açığa çıkartılmalıdır ki, halklar arasında yaratılmış şu sunî güvensizlik, toplumsal barışa, kardeşliğe ve iç huzura doğru hızla evrilebilsin.

Artık, toplumsal barış ve halkların kardeşliğini tesis edecek her türlü demokratik düzenlemeleri gerçekleştirmenin ve pratiğe indirgemenin zamanı gelmiştir. Demokratik açılım sürecini yavaşlatıp seçim yatırımlarına feda etmek, çok tehlikeli olacaktır. Ülkemizde yaşayan halkların tümü, birbirlerinin diline, kültürüne, inancına saygılı ve hoşgörülüdür. Bunun tersini iddia edenler, sadece art niyetli derin çeteler ve güruhlar ile onların sesi olmayı kendilerine görev sayan kimi basın- yayın içinde çöreklenmiş, kimi kiralık yazar- çizer takımıdır. Halkların kendilerinde hiçbir sorun yoktur; varmış gibi gösterilen kimi sunî senaryoları da etkisiz kaldığından, halklar arası bir çatışmaya da sebep olamıyorlar. Biz de halklarımızın sağduyusuna güvenmeliyiz ve onları bilinçlendirecek her türlü bilgi ve belgeyi kamuoyuna sunmalıyız. Demokratik süreci, sürekli ve işler halde canlı tutmalıyız.

Toplumsal barış ve demokratik açılımların sağlıklı yürüyebilmesi için; ara verilmeksizin demokratik adımlar atılmalı; sürekli açılımlar gerçekleştirerek, kesintisiz ve elle tutulur canlı ve dinamik bir barış süreci yürütülmelidir.

Uzun soluklu duraksamalar, süreci provake etmek isteyenlere bahane ve fırsatlar sunmakta ve onların sergiledikleri oyun ve tezgâhları sayesinde, sürecin barışçıl ilerlemesi aksayabilmektedir. Uygulayıcıların, cesur olması ve halklarımızın sağduyusuna tam güvenmeleri gerekmektedir. Hükümet, ürkek davranmadan ve sürece muhalif olanların paranoyak blöfleri karşısında irkilmeden, bu süreci sürdürmek için emin adımlarla ilerlemek durumundadır.

Atılması gereken demokratik adımlar atılmaya cesaret edilmediğinden; kimileri, bu süreci çabuk öngördüğünden, hükümetin, atmak üzere olacağını varsaydığı kimi adımları, kendi dayatması haline sokarak, kimi zamansız (erkene alınmış) önermeleri, belki de süreci tökezletmek amacıyla da yapıyor olabilirler. Önümüzdeki seçim sürecine yatırım amaçlı da olabilir. Ancak, hükümetin de bu durumları öngörmesi gerekmez miydi; açılıma ara vererek sürecin hızını kesmekle, karşıya soluk alma imkânı sunmuş olmuş olunmuyor mu acaba?

Örneğin, TRT 6/Şeş’i açtınız, onunla ilgili kanununu da geciktirmeden çıkarsanıza; kimi üniversitelerde Kürtçe bölümü açtıysanız; bu dili, eğitim dili haline getirecek kadrolar yetiştirmek amacında olduğunuzu, Kürt halkına müjdelesenize; tek merkezden yönetimin zorlaştığını, bunun için yerel yönetimlerin güçlendirilmesini amaçladığınızı, kimi kültürel hak ve taleplerin süreç içinde peyderpey karşılanacağını ve Kürt halkına inandığınızı; dolayısıyla bu kardeş halkı rahatlatmayı arzuladığınızı dile getirsenize!.. Bu ve benzer adımlar, bu sürecin önünde sonuçta atılması mukadder adımlar değil midir?! Bu insiyatifi, kendiniz kullanmazsanız, başkası bunu öngörüp sizden önce davranıp, kendi önerileriymiş gibi size dayatır elbette. Siz de zokayı yutmuş gibi paniklersiniz ve bu duruma kızıp, tepkisel davranırsanız, kimin ekmeğine yağ sürmüş olacaksınız, hiç düşündünüz mü? Karşıdan (belki zamansız) dayatılan kimi önerilerin gelmesinin bir sebebi de, sizin, (sanki bu açılım sürecinden vazgeçmiş izlemini verecek kadar) demokratik açılımı yavaşlatmanız (veya seçime yatırım ya da seçim kaygısı için ara verdiğiniz anlaşılmış) olamaz mı?!

Şu anda, iktidarın yapacağı en sağlıklı yaklaşım, ortamı germek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek yerine, onların; “Biz zaten iki dil üzerinde yoğunlaşmaktaydık; bunun için, öncelikle Kürtçe’ nin kaynaksal ve kadrosal altyapısını oluşturucu olanak sağlama çabası içindeyiz. Hiçbir adım aniden atılamaz; bunun için toplumsal ortamı hazırlamak ve altyapısal kaynakları sağlamak çabası içindeyiz. Sürecin, doğal seyrinde ve barışçıl şekilde ilerleyebilmesi için, Kürt aydınları, Kürt kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşlarından bu yönde bize yardım etmelerini ve sürece destek sunmalarını istiyoruz.” demeleri gerekir. Ancak, bu söylemin inanırlığı olabilmesi için, halkın demokratik açılım şevki kırılmamalı; biraz yavaş da olsa, bu sürecin ilerlemesinde istikrarlı bir süreklilik arz etmelidir.

Onun için; iki dil, demokratik özerklik, eyalet sistemi, federasyon ve daha birçok konu üzerinde toplumun, sağlıklı bir üslupla, korkmadan ve çekinmeden konuşabilmesi için, demokratik bir ortamda, demokratik bir mantık ile her şeyin özgürce tartışılabilmesi sağlanmalıdır. Bilim adamlarımız da, dünyamızda, Kürt sorununa benzer yaşayan/yaşamayan; yürüyen/yürümeyen kimi reel çözüm örneklerini gündeme taşıyıp, sorgulayıp, irdeleyerek etraflıca tartışmaları gerekir ki, toplumumuz da bu konuyu, özümseyerek benimseyeceği ve toplumsal yapımıza uygun en doğru çözüm örneğini tercih edebilme olanağını bulabilsinler.

Halkların birbirlerinden korkacağı bir nedenleri yoktur; tüm korkular sunî olarak ve halklara rağmen üretilmekte ve gündemimize taşınmaktadır. Doğru zeminde, doğru ortamları sağlamak; herkesi rahatlatacak doğru çözümlere birlikte yürüyebilmek için herkes/ hepimiz, tüm yüreğimizle çabalamalıyız.

Elbette, birlikten kuvvet doğar; ancak her birlik, gönüllü birliktelik anlayışıyla ve özgürce alınmış kararlarla oluşursa çok daha anlamlı ve çok daha uzun soluklu bir birlik olur. Herkesin, kendi iradesini özgürce ifade edebilen, kendi kültürünü özgürce yaşayabilen; barış içinde ve kardeşçesine bir arada yaşabilecek bir gelecek umuduyla..
Selam ve sevgiyle kalın.

M.Nazım Güler

info@mnazim.com
http://www.mnazim.com/konu-iki-dil-fobisi-ve-bolunme-korkusu-865.html

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Sevgili Levent Ölçer Bey,
Gönderen: M.Nazım Güler / , Türkiye
30 Ocak 2011
Eğer 1071'de Kürtlerin desteğiyle Anatolia'ya girenler Türk ise,(ki Türktür) onların Kürdistan adını koymaktan çekinmedikleri bir eyalete Süleyman Şah Ayba'yı da memur etmişlerdi. Yavuz Sultan Selim ise, Kürdistan'ın başına geçmek dahil, Kürt alimi ve bilge otoritesi Mevlana İdrs-i Bitlisî'ye, üzerinde istediğini yazmak, istediği yere istediğin atamak üzere bir sürü açık fermanlar vermişti. Sultan Abdulhamit'in Kürtler içinde lakabı "Kürtlerin Babası" (Atakürt diye çevirebilirsiniz) idi. Ama ne hikmetse, cumhuriyetle birlikte, Kürtler, tarihi, kültürü ve dilleriyle kimilerinin defterinde yok oluverdi. Şu Beyaz Türkler( bu da her ne oluyor ise)'den Ergenekon çetelerine kadar Kürtler ve Kürtçe yok sayıldı.Ben işte bu inkarcı ve imhacıları Türkten saymıyorum tabi(zaten olmadıklarını kimi tarihçiler de söyleyebiliyor artık).. Sizi de etkileyen bunların uydurma tarihleriyse, siz de boş verin bence. Türk ve Kürt halkının birbiriyle derdi yoktu ve yine olmayacaktır. Her dil bir insandır ve bütün diller özgür olmalıdır; bölünme fobisi de gereksiz bir kuruntudan ibarettir. Milleti kandırmaktan başka bir gerekçesi yoktur bu boş söylemin. Bu ülke karpuz değil; bilmekte fayda vardır. Saygılarımla.

:: Mustafa Şakarcan Beye,
Gönderen: M.Nazım Güler / , Türkiye
30 Ocak 2011
Birbirimizin diline saygı, hak vermekten geçer. Türkçe, bütün halkların ortak dili olduktan sonra, hiç bir yerde hiç bir iletişim sıkıntısının olacağını sanmıyorum. Hem, yalnız Kürtçe için tek değil, her halkın dilini özgür bırakmak lazımdır; eğer onlara saygı duyacak kadar onları seviyorsak, onlardan korkmamıza da gerek olmasa, gerektir. Asimilasyon, ilgsisizlik vb. nedenlerle yok olmaya yüz tutmuş yaşayan tüm farklı dilleri kurtarmak bir insanî sorumluluk ve o dillerin sahibi halklara da bir saygının gereğidir. O dil ve kültürlerin, Kelaynak kuşları kadar da mı değeri yoktur?!. Halklarımızı ve insanlarımızı sevmesini ve onlara saygılı olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Sevgi ve saygının olduğu yerde korkuya ( ve bölünme fobisine)yer/gerek yoktur. Saygılarımla.

:: İki?
Gönderen: Levent Ölçer / , Türkiye
12 Ocak 2011
1. Türkler hiçbir milleti asimile etmemiştir, etmeye kalksalardı 1071'den bu yana bu topraklarda ne tek bir Kürt ne de başkası kalmıştı - hepimiz şimdi SAF KAN (!!) Türk idik. Ne demekse saf kan.. Türklerin tarihi ve genetik kronik iki kusuru vardır ki bunları burada ifade etmek gerekir. Türkler kin tutmaz, Türkler düşmanlarıyla barışmakta zorlanmaz.. 2. İki dil kullanıp da milli birlik ve beraberliğini muhafaza edebilen bir ülke yoktur. O çok özgürlükçü Avrupanızda sizi üç kişi sokakta Türkçe konuşurken bir duysunlar hemen yanınıza yanaşıp uyarırlar "burası Falanca ülkesi, burada Falancaca konuşun" .. Dil bir ülkeyi birarada tutan en kilit unsurdur, ben senin ne konuştuğunu anlamazsam biz zaten koptuk demektir. İki, üç,dört dil isteyen o dil nerede konuşuyorsa oraya gidebilir. Burası Türkiye, burada Türkçe konuşulur. Kibarlık olacak diye kıvırmayalım; Bazı şeyler ESNEMEZ, DUVAR gibi kaskatı olmak zorundadır.

:: ...
Gönderen: Mustafa Şakarcan / , Türkiye
8 Ocak 2011
Birbirimizin diline, kültürüne saygılıyız elbette. Türkiye 'de Türkçe'den farklı bir dil ile de eğitim, fiili bölünmenin ilk aşamasıdır. 20-30 yıl sonra birbirinin söylediklerini anlamayan insanlardan oluşan bir ülke tabii olarak bölünür. Bu düşünceyi savunanları bölünme fobisi ile suçlamak zekalarına hakaret oluyor.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ev Bir Okuldur; Eğitim, Oradan Başlar!.
Bölgede Okuyan Çocuklarımız ve Sınav Maratonları
Unutmayalım ki Öğrencilerimiz, Geleceğimizdir!.
Gençliği Harcayan ve Tüketen Diziler
Bally'cilerin Hali ve Yöneticilerimizin Duyarsız Ahvali

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sadece Yazmak, Yazarlık Mıdır?
Bu Ülkede Barışı İsteyen Var Mıdır?
Tahammülsüzlük, Gelecek Korkusundandır!
Hatip Dicle Olayı, Açılıma ve Çözüme Çomak Sokmak Mıdır?
Demokratik - Kürt Açılımı Nereye Kadar?
Kendi İrademiz Varsa Özgür Olabiliriz.
Kocaman Bir Asır Heba Edildi; Neden veya Kimler İçin?
Seçim Sürecinde "Demokratik" Yalanlar Yarışı Başlayacaktır!..
Kürtleri Temsil Sorunu ve Çözüm Sürecine Dair
Bilge Köyü Vahşetinin Gerçek Sorumluları Kimlerdir?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yüreğime Lehimliyorum Seni [Şiir]
Veda Edemem! [Şiir]
Uyan Ey Zergan Deresi! [Şiir]
Seni Arıyor Gözlerim [Şiir]
Dağlar Yüreğimi, Bu Dağlar! [Şiir]
Esirin Olmuşum [Şiir]
Tu Her Bijî Yilmaz Guney [Şiir]
Sende Buharlaşmaktayım [Şiir]
Ben, Kendim Olmak İstiyorum. [Şiir]
Zor Kabulleniriz [Şiir]


M.Nazım Güler kimdir?

www. mnazim. com ------- M. Nazim Güler Kitap okumak, Şiir yazmak, Resim yapmak özel zevklerim arasındadır. Vücudumu zinde tutacak ve koruyacak kadar spor yaparım. .

Etkilendiği Yazarlar:
Yoktur, kimsenin günahını almayayım.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.