"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
- Tanıyamadın herhalde, çekil önümden seni zavallı yaratık’ demiş ve bunun üzerine kurbağa - Olur ama size bir sorum var izniniz olursa sormak isterim’ demiş. Akrep; - Sana soru sormak için izin veririm ama önce zehrimin tadına bakarsan, sonra istediğin soruyu sorabilirsin’ değince kurbağa biraz düşünmüş ve şöyle demiş akrebe; - Peki ama önce şu suya bir girip geleyim, iyice bir yıkanıp temizleneyim ondan sonra sizin o zehrinizin tadına bakayım ve sorumu sorayım’ değince akrep hiç düşünmeden alaycı bir ifade ile suyu görebileceği bir taşın üstüne çıkıp bizim kurbağaya ; - Hadi git ama çabuk gel, fazla bekletme’ demiş. Kurbağa yakın olan suya iki zıplama ile varıvermiş, onun suya atlamasıyla sudan çığlıklar yükselmeye başlamış, ama öyle çığlıklar geliyormuşki sağırlar bile duyabilir, körler bile görebilirmiş. Bizim akrep neler olup bittiğine anlam verememiş bütün dikkatiyle suda yaşanan olayları izliyormuş. Sudaki diğer bütün kurbağalar, çığlıklar içinde sudan çıkmak için birbirleri ile yarışıyormuş sanki, iki yaban ördeği havalanmış, üç timsah sudan kendini dışarıya can havli ile atmış, bir kunduz kıyıya çıkarken beş balık sudan zıplayarak toprağın üstünde çırpınmaya başlamış, kocaman bir su yılanı kıvrıla kıvrıla otların arasından son bir umut der gibi kendini sudan toprağa bırakmış, birkaç su kaplumbağası birden suyun üstünde belirip karaya doğru yüzmeye başlamış feryat figan içinde, hepsi birden kaçın diye bağırıyorken bizim kurbağa suyun ilerilerine doğru yüzmeye devam ediyormuş ve neşeli neşeli şarkılar mırıldanıyormuş kendi kendine. Bütün bunları dikkatle izleyen akrep olan bitene hiçbir anlam veremiyormuş ve şaşkın şaşkın birazdan sabah kahvaltısı olacak minik kurbağayı seyrediyormuş ki sudan havalanan iki ördek pat diye önüne cansız bir şekilde düşüvermiş, sudan dışarı çıkan kurbalar birer birer hareketsiz halde yere yığılıyor, balıklar zaten donup kalmışlardı hemen, kunduz ilk bulduğu ağaca çıkmaya çalışırken birden yere düşmüş ve kalkmamıştı birdaha derken, kaplumbağalar ayaklarını uzatıp başalarını toprağa yaslayıp öylece kalmışlardı ve kocaman timsahlar oldukları yerde döne döne daireler çizerken ikisi birden aynı anda durmuş ve dona kalmışlardı ki hayatında gördüğü en büyük su yılanı zikzak çize çize akrebin yanına kadar gelmiş tam akrebe kaç derken öylece kalıvermişti. Akrep şaşmış, donmuş ve ne olup bittiğini anlamaya çalışırken iki arının yanındaki çiçeğin üstüne konuştuklarını fark etmiş. Arılar kendi aralarında konuşurken kulağına gelenler onu felç etmiş gibi hareketsiz bırakmıştı, korkudan ayakları titriyor ve ne yapacağını bilemiyordu ki bizim kurbağa zıp diye akrebin yanına gelivermişti. - Ben geldim akrep, hadi zehirinin tadına bakayım artık ve sorumu sorup gideyim. Annemin haberi yok ve duyarsa buraya geldiğimi çok kızar sonra’ demiş ama bizim akrebin ayakları sanki horon tepiyormuş gibi zıngıl zıngıl zıngıldıyormuş, ağzına sanki biri kilit vurmuş gibi konuşamıyormuş. Bunun üzerine kurbağa yine söze başlamış. - Hastamı oldunuz yoksa neden titriyorsunuz’ diye sorunca bizim akrebe konuş gelip, korktuğunu belli etmemek için. - Evet sanırım seni beklerken rüzgar çarptı, çok üşüyorum, hasta olacağım herhalde’ der fakat kurbağa ısrarla; - Ama sizinle anlaşmıştık, hadi zehriniz nerede tadına bakıp sorumu sorayım çok geç kalıyorum’ der. Akrep ne yapsam ne etsemde kurtulsam diye düşünürken aklına birden. - Biz akrepler hasta olunca zehrimizin tadına baktıramayız, bu seferlik sen sorunu sor sonra bakarsın tadına’der. - Peki o zaman soruyorum, benim hiç arkadaşım yok, herkez benden kaçıyor ve onlara yaklaşınca uyuyor numarası yapıyorlar, siz benim arkadaşım olurmusunuz’ der. Akrep şaşkın şaşkın kurbanın pörtlek gözlerine bakar ve korkudan; - Olur ama ben geceleri çıkarım dışarı’ derken kurbağa sevinçten akrebe sarılır ve zıplaya zıplaya ormanın derinliklerinde kaybolur. Akrep küçük kurbağanın arkasından bakakalır ve - Keşke sarılmasaydın’ der ve gözleri ile birlikte bedenide donup kalır ve iki arı aynı anda şu sözleri söyler koro edasıyla; - Hey gidi ihtişamlı akrep, senin zehrin yetermi sandın dünyanın en zehirli hayvanına, hadi yetmeyeceğini anladın da sanamı kaldı onunla arkadaşlık etmek.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sinan Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |