"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Önceleri kuş olmak istemiştim, özgürce özgürlüğün tadına bakabileyim diye. Sonraları öğrendim ki en özgür kuşlar, göçmen kuşlarmış ve onlarında özgürlüğü mevsimlerin elindeymiş. Bu acı gerçekle karşılaşınca kendime yeni formlar bulup kurduğum düşlerde sonsuz özgürlüğe erişmek için arayışlara giriştim. Bir yaz günü küçük beyaz bir bulutla kesişti gözlerim ve özgürlük bu olsa gerek dedim. Hem ben yağmuru sevmesem de ihtiyacı olan kurumuş toprakları sulamasını severdim. Su görmüş topraktan yeşillenecek bitkilerin açacağı çiçeklerin hayalleriyle bulut olup hem özgür olacaktım hem de bir işe yaramanın verdiği mutluluğa kavuşacaktım. Yanıldığımı fark etmem kısa sürdü, dünyanın dönüşü, mevsimlerin etkisi ve rüzgârın yön tayini derken kutupların çekim kuvvetine göre bulutların özgürlüğünün sınırlı olduğunu anlayınca hüsranla biten bir düş daha olmuştu benim için. Kısa bir süreliğine güneş olmak istemiştim tabi akşam gelip gecenin karanlığında kaybolana kadar. Sonra ay göründü sabaha kadar. Yıldızlarda özgür değildi. Neydi tam özgürlüğün simgesi. Düşün, düşün yoktu özgürlük denen bir şey derken rüzgârı keşfettim, Akdeniz’den şiddetle gelen lodos olmak istedim. Çatılar uçurup, tozu dumana katıp özgürlüğe kavuşmak istedim. Evet, özgürlük rüzgâr olmaktı. Kimsenin durduramadığı, hiçbir etkiye maruz kalmayan, kendi bildiğine, kendi yönünü tayin eden rüzgâr olmalıydı özgürlük. Uzu bir süre rüzgâr oldum, özgürlüğün son noktasında, damarlarıma kadar işlemiş, kimsenin durduramadığı, engel tanımayan, özgür ben. Sonradan öğrendim, rüzgârlarda sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesine bağlı olarak oluşuyormuş. İşte o zaman yıkıldım. Neydi beni özgür yapan sıcak ve soğuk, iyi ve kötü, doğru ve yanlış. Yoktu işte, benim hiç kötüm yoktu, benim hiç soğuğum, yanlışım yoktu. O zaman ben bir rüzgâr olamazdım, hem o da özgür değilmiş ki hava akımlarına bağlıymış. Acaba dedim; özgürlük hiç olmamışmıydı, hiç varolmamışmıydı dünyada. Olmalı, tam özgürlük, sınırsız özgürlük mutlaka olmalı. Sanırım yanlış yerlere bakıyorum değip görünmeyenleri incelemeye başladım, gerçek özgürlüğün simgesini bulup, onun davranış biçimini inceleyip, kendi gerçek özgürlüğümü yaratmak için. Elektronlar, atomlar, hücreler, proteinler, vitaminler derken binlerce kalem eledim, havayı ellerime alıp, güneşi tuttum. Yoktu işte gerçek özgürlük. Her şey birbirine bağlı ve muhtaçtı. Kimse ve hiçbir şey özgür değildi. Her olayın birbiri ile bağlantısı vardı. Sınırsız özgürlüğe melekler bile sahip değildi. Peygamberleri inceledim, dinleri, yeri, göğü, her bilineni inceledim ama yoktu işte gerçek özgürlüğün sembolü. Derken bir gün kendimi keşfettim. Baktım ki herkesten, her şeyden özgürdüm, kimsenin engel olamayacağı hayallerim, düşlerim vardı. Evet, kim engel olabilmiş ki özgürlük arayışlarımı, kim engel olabilmiş ki bulut olup yağmur yağdırışlarımı, güneş olup ısıtmalarımı, ay olup gece karanlıklarında aydınlatmalarımı, yıldız olup kaybolmuşlara yön tayin etmelerinde yardımcı olmalarımı, kuş olup herkesin gördüklerinin, göklerden görünen hallerini göstermelerimi… Evet, özgürlük bendim. Gerçek özgürlüğe ben sahiptim. Ben her şeyden, herkesten daha özgürdüm. Kışı bitirecek güce sahiptim, yazın sıcağında kar yağdıracak yeteneklere sahiptim, en mutsuzlara mutluluk verebilecek, gülümsetebilecek, düşüncesizleri düşündürebilecek, kanayan yaraları kapatabilecek, kötüye kaybettirebilecek, iyiyi kazandırabilecek, dünyayı durdurabilecek, olmaz denilen her şeyi yapabilecek bir güce sahiptim. Ben özgürlüğün sembolüydüm. En özgür, tam özgür, sınırsız özgürdüm. Derken kalemimin mürekkebi bitti. Özgürlüğüm kesintiye uğramıştı, bilgisayarımı açıp kaldığım yerden özgürlüğümü yaşamaya devam ediyordum ki bu seferde elektrikler gitti. Diz üstü bilgisayarımı aldım elime şarjı bitene kadar özgürlüğümü elimden kimse alamaz derken zaman o kadar hızlı geçmiş ki tükenip gittim sanmıştım son 15 dakika uyarısında. Evet, bütün aksilikler üzerime, üzerime gelmiş olsa da kesintisiz güç kaynağına sahip ben özgürlüğümü düşümde yaşıyorum yine. Hiçbir şeye bağımlı olmadan, sınır tanımadan, kimsenin engellemesine maruz kalmadan, hayal kuruyorum yine. Gerçek özgürlüğü yaşıyorum, elle tutulur, gözle görülür, tadılır, hissedilir, bilinir… bütün onaylamaları geçen, gerçek özgür düşler kuruyorum. Özgürlüğün sembolü, aslında, uzaklarda değilmiş ve yıllardır aradığım sınırsız özgürlük, aslında, kalemimin mürekkebi olan düşlerimmiş.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sinan Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |