Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Ezberi bozulmuş dilin sahibinin dudaklarından çıkan iki kelime varlığın dibine iner her nefeste. Sonu gelmeyen bir özlem sarar varlığın varlığında bile. Kaderi kurban edip elleriyle yazar yaşlanan bedene yaş katacak her anı. Sonsuz boşluklarda arar bulur. Yağan yağmurun yarattığı tozlu topraklı çamur olmuş sellerinden yakalar çıplak elleriyle olta misali. Ben bir balık ve hepi topu üç saniye unutulacakların unutuluşu ve hatırlanacakların ziplenmiş halidir yine üç saniye. Bir ömrü sığdırabileceğimdir üç saniye; Bir: senden önce İki: senli benli biz Üç: bizden sonrası varsa da zaman durmuş bir kere, dudaklarım, yüreğinde nefes alış verişlerinde… Gecemi kalır, gündüzün boğazında Yağmur mu kalır, bulutun kucağında Umutsuzluk mu kalır, aşkın kucağında Mutsuzluk mu kalır, dilin yamacında Ben, sana, hayat dedim sevgili Ve hayat yaşanmakta Acısı çöp poşetlerinde Tatlısı gönül gülümsemelerinde Doyumuna ramak kala aşka, ısıtılıp biraz daha aşk… Tıpkı çayımın şekeri gibi tatlandıkça tatlanan, her yudumda dilimde bıraktığı tat gibi gönül bağımın üzümlerinden şarap timsali yıllandıkça tatlanan… Üç saniyeye sığdırabildiğim ve üç kelimeyle yürek dolusu aşk yağdırabildiğim ve bir mevsimi olan uçsuz bucaksız dünyam benim. Ben sana hayat dedim... Yıldızsız gecelerde güneş dediğim, kar altında yaz dediğim, sevdasına dünyaları verdiğim. Ben sana hayat dedim… Öznesini yüklemine bağladığım, imgesini yüzüme gülümseme diye astığım, aşkına adaklar adayıp zamanı durdurabildiğim ve sensizliği kurban ettiğim, ben sana hayat dedim... Yeri göğü yaratan tanrıya ant içtiğim, sensizliği cehennem, senliliği cennet bildiğim, dünya makamından sırat köprüsüne sırtımda taşımayı görev edindiğim, ben sana hayat dedim sevdiğim. Hayat, iki kelimeyle başlayan üç saniyelik bir yaşammış, gözlerin gözlerime bakarken “seni seviyorum” değişlerinde zaman tik-tak-la-rı-nın kulaklardan başlayıp gönüllerde son bulan ses kesilmesiymiş ve ses kesilmesinde; Yürek çarptırıp düş Düş yaktırıp kül Ve Küllerinden yeniden doğmakmış Ve Acılı bir hayattan tatlıya susamışlıklarda yanıp sönen bir deniz feneri görüp bütün hüzünleri üzerinden çıkartıp çırılçıplak buzlu bir denize dalmakmış… Üşümüyorum, ellerimde yüreğinin sıcaklığı ile beyaz sayfaları yakıyorum ve çıkan alevlerle aşkından sırılsıklam olmuş bedenimi yakarcasına ısıtıyorum. Ve seni seviyorum… Ve kahretsin, yine yazamıyorum..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birol, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |