..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Estetik > Şevket Başıbüyük




14 Ağustos 2010
Her Ölüm Erkendir  
Şevket Başıbüyük
Fakirlik hepimizin kapsındaydı ama Mehmet Yaban’ınki yüzüne nüksetmişti fakirlik. Hatta vücudunun tüm zerresinde okunuyordu. Duruşu ve yürüyüşüyle “fakir fakir” diye alarm veriyordu. Belki de onun için taziyesinde çok duygulanmıştım. Geç saatler olmasına rağmen taziyesi çok kalabalıktı Mehmet’in. Aşiret komple oradaydı. Ben de bedenen oradaydım ama ruhen Mehmet’le komşu olduğumuz ancak gözümün görmek istemediği şu kahrolansıca Kendirli Köyündeydim. Mehmet’in elinde kazma kürek sabahtan akşama kadar ya bahçe suvarıyor ya da bel veya bilemedim bahçenin neresini kazıyor. Ben de çalışıyordum ama Mehmet kader asla çalışamazdım. O kendini topraktan bir parçaya dönüştürmüştü adeta. Bir gün bahçede olmazsa Mehmet, o gün o bahçede büyük bir eksiklik olur. Ya da Mehmet’e böyle inandırmıştı -uyanık ve de kurnaz- bahçe sahibi… Mehmet saf, Mehmet iyi niyetli, Mehmet içten kaçma ya da az çalışma nedir bilmez. Gücü ne kadar, o kadar çalışır Mehmet…


:BJCA:
Her ölüm erkendir

Her ölüm erken ölümdür, her bir ölüm haberiyle titrer içimin telleri.
Ramazan’a başladığım ilk gün sahur sofrasında hanımla, “İnşallah Ramazan’da kimseler ölmez, bu sıcak havalarda taziyeler çok zor olur” şeklinde konuşmuştuk aramızda. .
Ama insanın her dediği ve dilediği çıkmıyor ki. Mukadderat aynen işliyor ve hiçbir güç engel olamıyor.
“İnşallah Ramazan’da kimseler ölmez…” demiştik ya… Henüz Ramazan’ın ikinci gününde Mehmet Tayfun’un muhtereme babası vefat etti. Üçüncü gününde, -akrabalarımızdan- Mehmet Yaban…
Kim bilir Ramazan’da daha kaç ölüm haberiyle sarsılacağız...
Sahi şöyle bir derin düşündüğümüzde bu dünya hayatı ne kadar basit geliyor değil mi? Bir ayda bilmem kaç kişi dünyasını değiştiriyor. Bir yılda…(hesabı bellisiz…) Ve bu ölüp gidenlerin her biri de düne kadar bizimle yaşayanlar, bizimle yiyip içenler ve bizim gibi dünya kaygıları olanlar. Doğrusu insanoğlu, -ölüme inandığını söylediği halde- hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya meftun. Ahiret kaygısından çok dünya kaygısıyla yatıp kalkıyoruz. Her ne kadar ‘ölüm var, biz de öleceğiz’ diyorsak da aslında hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz.
Ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ve ölmeyecekmiş gibi dünya için çırpınıp duruyoruz.
Ben, bu bir iki gün arasındaki taziyelerde bunları tefekkür ettim…
Mehmet Tayfun’un babasının taziyesinde otururken, babasının siluetini gözlerimin önüne getirdim. Zayıf, çelimsiz bir görünümü vardı ama dinçti düne kadar. Doksan yaşını aşmasına rağmen kendinden emin bir zinde duruşu vardı…
Şimdi diyeceksiniz ki Mehmet Tayfun’da kim?
Tayfun; Orduzu Taşpınar Mahallesinde mukim, okuldayken sınıf arkadaşımdı benim. (İlerde bir yazımı -hatta bir kaçını- sırf bu konuya ayıracağım. “Bahçebaşı Lisesi’nde ilk mezun öğrenciler”) Şimdi Orduzu Belediyesinde çalışıyor… Tayfun” denilince aklıma ilk evliliği gelir onun. Çünkü biz daha ‘çocuk’ denilecek yaştayken Tayfun evlenmişti. Kendisi şimdi iki evli… Sanırım torun sahibi de olmuştur. Muhakkak torun sahibidir çünkü bizim Ali Güner ondan çok sonra evlendi, Ali’nin şimdi -maşallah- torunları var (Neyse; bu konulara başka bir zaman değinelim…) Şimdi buradan bir kez daha sevgili Mehmet Tayfun’umuza sabr-ı cemil niyaz ederek babasına rahmet diliyorum.
Bir de “Mehmet Yaban vefat etti” demiştim.
Mehmet Yaban’ın taziyesinde başka şeyler tefekkür ettim. Ona iftardan sonra gitmiştik. Oraya gidene kadar yatsı/teravih namazı da geçmişti. Evleri Malatya merkez köylerinden Karakaş Köyünde… (Orası Karakaş mı, tam bilemeyecem ama Çaydalar işte.. Biz oraya “Çay” diyoruz, Çayda oturuyorlar/Karakaş Çayı.
Mehmet Yaban benden hep bir fakr-u zaruret hayatı çağrışımı yapmıştır. Çünkü kendisi gerçekten fakr-u zaruret içinde yaşamış ve hayata da o şekilde gözlerini kapamıştır.
Yıllarca “rençperlik” dediğimiz başkaların toprağını çok cüzi bir emek karşılığında ekip biçerek geçinimini sağlamışlardır. Ancak bu son on-onbeş yılları arasında çok çalışmaları sonucu küçük bir toprak parçası sahibi olarak, en son oraya (Karakaş Çayı’na) yerleşmişlerdir.
Oysa Mehmet’le biz şöyle bir 18 yıl önce Kendirli köyünde komşu idik. Her birimiz bir başka “ağanın” bahçesine bakardık. (Evet, evet yanlış duymadınız bu fakir, yıllarca bahçıvanlık da yapmıştır.)
Fakirlik hepimizin kapsındaydı ama Mehmet Yaban’ınki yüzüne nüksetmişti fakirlik. Hatta vücudunun tüm zerresinde okunuyordu. Duruşu ve yürüyüşüyle “fakir fakir” diye alarm veriyordu.
Belki de onun için taziyesinde çok duygulanmıştım.
‘Bu saatlerde kimseler olmaz garibimin taziyesinde’, diye düşünmüştüm ancak yanılmışım. Geç saatler olmasına rağmen taziyesi çok kalabalıktı Mehmet’in. Aşiret komple oradaydı. Ben de bedenen oradaydım ama ruhen Mehmet’le komşu olduğumuz ancak gözümün görmek istemediği şu kahrolansıca Kendirli Köyündeydim. Mehmet’in elinde kazma kürek sabahtan akşama kadar ya bahçe suvarıyor ya da bel veya bilemedim bahçenin neresini kazıyor. Ben de çalışıyordum ama Mehmet kader asla çalışamazdım. O kendini topraktan bir parçaya dönüştürmüştü adeta. Bir gün bahçede olmazsa Mehmet, o gün o bahçede büyük bir eksiklik olur. Ya da Mehmet’e böyle inandırmıştı -uyanık ve de kurnaz- bahçe sahibi…
Mehmet saf, Mehmet iyi niyetli, Mehmet içten kaçma ya da az çalışma nedir bilmez. Gücü ne kadar, o kadar çalışır Mehmet…
Acaba, kalp krizi ondan mı dersin? Yani zamanla çok çalışıp bedenini hor kullandığı için midir?
“Hıh!” Sanmıyorum…
Mehmet geçen yıl bu zamanlarda, yine Ramazan’da, gencecik, evli bir oğlunu toprağa vermişti. Ondan önce de kardeşini. Oğlu, Ramazan’ın bitmesine yani bayrama 3 gün kala, çalıştı inşaatta elektrik akımına kapılarak feci şekilde can vermişti. Mehmet o vakit bu acıya dayanamamış kalp krizi geçirmişti ve günlerce hastanelerde yoğun bakımda kalmıştı.
Sonra…
Sonrası aradan bir yıl sonra, bu kez da Ramazan’ın üçüncü gününde ikinci bir kalp krizi ile bu geçici dünyaya elveda dedi, gitti…
Mehmet gitti gitmesine de, geridekiler ne olacak?
Aslında hep böyle sorarız ancak Allah herkesi rızkıyla dünyaya göndermiştir.
Uzatmak istemiyorum; Mehmet’e tekrar Allah’tan rahmet çocuklarına ve yeğenlerine, özellikle de geride tek kalan kardeşi Şeyho Yaban’a sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Evet, her ölüm erken ölümdür, her bir ölüm haberiyle titrer gönül tellerim.
Elbette ki bizler de bir gün o “ölüm şerbetinden” içeceğiz. Ancak ne zaman nasıl ve nerde?
Her nerede ve nasıl olursa olsun, Allah Müslüman olarak canımızı alsın.
Allah’ım, son nefesimde Müslüman olarak canımı al…
Amin Amin Amin…








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın estetik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şakayık
Mırra Tadından Bir Yazı

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir "Şişirme Duası" Hikâyesi
Kınıfır Bed Renk Olursa…
"Şişirme Duası"
Kitap Okumak Eğlenceli Bir Eylem…
Tarihe Yoculuk
Sağır Kaplumbağa
Dicle Kıyısında Bir Mağara Kent
Tasalanma Ey Reis!..
Piyerloti
Beydağı"na Kar Düştü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Cennet Gülleri [Şiir]
Tüm Türkiye Üşüdü Koca Reis [Şiir]
Tüm Türkiye Üşüdü Koca Reis [Şiir]
Çocukluğum [Şiir]
Duvardaki Saat [Şiir]
Olma Geveze [Şiir]
Özgürlük [Şiir]
[Şiir]
Bizim Kadir de Ehliyeli Olunca… [Öykü]
Vay Sözüm Vay… [Öykü]


Şevket Başıbüyük kimdir?

Edebiyatın karın doyurmadığını bile bile aç kalma pahasına yazmaktan imtina etmeyen, hayal gücünden çok izlenim ve gözlemlerini yazmaktan büyük keyif alan, yazarken adeta orgazım olan sıradışı bir yazar

Etkilendiği Yazarlar:
Roman, Hikaye, Şiir, Biyografi, Gezi


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.