İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Nevruz bayramının nerelerden geldiğine tarihine değinmiyeceğim. Artık elimizin altında her yerde bulmak, okumak mümkündür. Ancak ben, bu güzel bayramı, yaşadığım çocukluk dönemlerimden, hatıralarımda kalan şekliyle anlatmak istiyorum. O günden bu güne ne değişti, o günkü bayramlarla bu günkü bayramlar arasındaki fark nedir ? Bunuda bu günkü gençlik, bu dönemin mevzularıyla karşılaştırsınlar. Zorlu ve uzun bir kışın ardından martın gelmesi, bizlerde bir heyecan başlatırdı. Baharın kokusu, doğanın yeşil kalbi canlanırdı belleklerimizde. Ve mart gelir gelmez, bizlerde hemen Nevruz bayramının telaşı başlardı. Sabırsızlanırdık ilkin, günler geçmeyecek gibi gelirdi bizlere. Hayallerimizi, istek ve arzularımızı, dualarla beraber bir hızlandırırdık ki, kendimizi adeta Nevruz için hazırlardık ! O mübarek gün, dileklerimizin oluşmasında aracı, geleceğimizin habercisi, aşklarımızın müjdecisi olacaktı. Bizlere daha çok sevmeği öğretecekti… Bayrama bir hafta kala, Salı (tek) günü mezarlıklar ziyaret edilirdi. Yakınlarını kaybedenler biribirilerinin acı ve yaslarını paylaşırdılar ilkin. Keteler pişerdi tandırlarda, mis gibi buğday kokusu, tereyağı kokusu bir hoş ederdi bizleri. Konu komşu hemen hemen, tüm çevrede, şerbet eşliğinde, dilim dilim keteler paylaşılırdı. Koyun tezeğinin kızgın közünde, kete pişirmekte pek zahmetliydi. Her ananın, her gelinin en güzel marifetlerini sunmaktı kete pişirmek tandırda. Anam pişirirdi en güzel keteleri, refete refete, susam renkli tuzlu keteler, hımm ! Akşam olmadan evvel, haşıl pişirirdik. Ondan birer kaşık tepe gibi bir yerlere, damın üzerine, galağın başına ya da, çeperin başına, varsa bir ağacın başına koyardık ve başlardık gütmeye. Serçe kuş gelip, ondan yiyecek ve uçacağı yönü bellerdik. Kuşun gittiği yöne, gelin gidecek ya da damak olacaktık, ya da, bir meslek sahibi olacaktık oralarda. Bayrama iki gün kala, tuzlu gıdik (ekmek) pişirirdik çoluk çocuk, genç ihtiyar. Haşıl pişirilen gün, yüreklerimizi tertemiz tutardık, su içmemeye çalışırdık gün boyunca. Gece yatmadan evvelde, tuzlu gıdik yiyip uyurduk ki, gece bize kim su verecek ise, o kismetimizdi. Yani bir nevi evleneceğimiz kişiyi görecektik. Burada dileklerimiz pek önem taşımasa da, çocukta olsak, bizler için, o anlardaki heyecan, birliktelik ve psikolojik gücün önemini anlatamam sizlere. Bir daha asla o duyguları yaşayacağımızı düşünemiyorum. Neyse, ardından günün çökmesini beklerdik. Güneş batar batmaz, dileklerimizi tutarak kapıları dinlemeğe giderdik. Nasıl olursa olsun ilk duyduğumuz sözlerle, geleceğimizi analiz ederdik. Ne günlerdi o günler ! Sınıfımı geçecek miyim diye tutardım niyetimi ben. Bilseydim o günleri bir daha yaşayamacağımı, güzelliklerin ve sevgilerin oluşacağı, özgür bir dünyaya sahip olmayı dilek tutardım. Her neyse, dilekler tutulur, kapılar dinlendikten sonra, cinsiyet ayırımı olmaksızın, tüm arkadaşlar, birimizin evinde toplanırdık. Birimiz bir komşudan, hiç konuşmadan bir tas su alır gelirdik eve. O suyun etrafında toplanırdık neşe ve sevgiyle, merakla… İğneler pamukla sarılır, biri bay, biri erkek olmak üzere sevgilileri olanlar, kavuşacak mıyız diye dileklerini tutup suyun içine bırakılırdı ve herkes, merakla, başlar öne eğilmiş, adeta nefessiz, iğnelerin biribirine kavuşup kavuşmayacaklarını beklerdik. Neydi o heyecan, neydi o merak, neydi o sevgi. Ahh geride kaldı onlar, yüreklerimizde izi, hafızalarımızda yeri… Nihayet nevruz bayramı gelirdi ertesi günü. Canım anam, en güzel entarilerini giyerdi rengarenk. Gümüş kemeri belinde, allı yazması (gülbengi) alnında pek güzel olurdu rahmetli. Şafak sökmeden kalkar, tüm işleri bitirirdi. Ardından güneş, altın sarısıyla anacığıma, günaydın derdi. Anacığım güneşi selamlarken, “gızdar gahın artık, bu gün nevruz bayramı” diye seslenir kaldırırdı bizleri. Off, o gün akşamı iple çekerdik. Gündüz yumurtaların boyanmasını beklerdik. Biriktirilmiş soğan kabuklarıyla en güzel boyama işini yine anam yapardı. Yumurtaların boyanmasını merakla, iştahla izledikten sonra, bizler dışarda ateş yakardık. Ve üzerinden “aloy aloy, göyde piloy” diyerek atlardık. Hayriye kızkardeşimin yandığını hatırlarım bu nevruz ateşinde. Hâlâ karnında o günden kalma izleri var. Nihayet akşam olurdu. Bir heyecan, bir sevinç! Yerimizde duramazdık. Tüm kötülükler yok olurdu ki; bilmezdik zaten kötülük nedir, kimse bilmezdi. Yumurtalar verilirdi ilkin, peehh başlardık tüm arkadaşlar yumurta döğüşüne! Kimin yumurtası kırılırdı ise o kaybediyordu. Ardından babamın aldığı çerezler, meyveler hepisi birden boşaltılırdı kocaman bir siniye. Tüm aile birbirlerine kenetlenmiş gibi, payımıza ne kadar meyve düşecek diye merakla bölüşülmesini beklerdik. Meyve ve çerezler eşit şekilde hepimize paylaşılırdı. Amcamların, dayımların ablalarımın paylarıda saklanırdı. Bir sevinç dolardı ki içimize, o sevinçle, o heyecanla meyve ve çerezlerimizi uzun bir vakit, tadına baka baka, yavaş yavaş tüketirdik. Bitmemesi için çaba harcıyorduk bir nevi. Tüm bayram güzelliklerini mart boyunca taşırdık, içimiz dışımız sevinç kokardı. Ahh ne günlerdi o günler! Yokluk ve varlık iç içeydi. Hiç birini birbirinden ayırt edemezdik. Kenetlenmişti sanki bu iki uyum yüreklerimizdeki sevgiyle. Bu gün yine Nevruz bayramını sadece hafızamda kalanlarla hatırladım. O günlerden, o insan yüreklerinden çok uzaklardayım. Bilme ki yine o günlerde olmuş olsaydık acaba, aynı heyecanı yaşar mıydık bu kafayla? Kim bilir? Kim bilir yüreklerimiz bayram güzelliklerinden yeniden dolar mıydı? Ellerimiz ve gözlerimiz yeniden yaşarmıydı Nevruz tazeliğini? Kim bilir? Belki, Belkide değil? 17/03/2010 Haşıl: bulgurun çiğinden yapılan bir yemek türü Piloy: pilav Aloy: ateş, ayrıca bir ünlem sözüdür Göyde: gökte Galak: tezekten yapılmış duvar Çeper: bahçe çiti
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sevgili Özbek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |