Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
Binlerce göz bakıyordu sanki ona. Oysa umarsız ve amaçsız öyle bakıyordu dalgın dalgın denize ya da ormana. Nerde olduğunun hiç önemi yoktu. Avcuna aldığı yüreğinin gözyaşlarını bile silemiyor, öyle bakıyordu. Neden, dedi...Nedendi bu? ...Nerdesin diye çığlık atsa ya da atabilmeyi bir kez denese, sesini duyan olur muydu? Yalnızlığını ilmek ilmek örse biter miydi bir gün? Bitmez, dedi içinden bir ses, bitmez. Dünya kuruldu kurulalı insanlar hep yalnız ağlamış, yalnız sevinmiş. Yanında var gibi olanlar, aslında onun sevincinde ya da mutluluğunda ne derece varlar. Bıkmak bu mu, yorulmak bu mu yaşamaktan? Sigara içmezdi aslında ama bazen keşke derdi sigaramın külü olsa da onu hapsetsem içime özlemim gibi....ama yok. Gitmek de değil, unutmak da değil...Bilmediği bir duygu bu, sevginin öteki yüzü, duvarın arka tarafı...O oradaki yaşantısındayken nerdesin sen? ...Ne kadar onunsun.? ..Yok, bitmez bu türkü...Çalsam sazımı, kim duya? Ağlasam şu elimdeki yüreğimle kim göre? Yoksun ki! 5.11.2004/ Serap Hoca ----------------------- Aşkın Ölümü Birdenbire ağaran saçlarını tel tel ayırdı parmaklarıyla. Umarsızca baktı aynaya.Neden, bile diyemedi.Öylece kabullenmişti yaşamı. Yıkıntılar arasından sürünerek çıksa da yıkamamıştı hayat düşlerini,kırılmamıştı hala güzelliklerin yaşadığına olan inancı. Ver demişti yüreği ona, ver sevgi adına her ne varsa. Tükensen de ezilsen de sevdim dediysen ver.Ağlatsa da, sırt çevirse de sev.Yüreğinde sevgi ağacının tomurcukları yeşerdiğinde öyle kıpır kıpırdı ki içi ve sevgi,içinde dal budak sardığında öyle muhteşem duygular yaşadı ki benliği...Her uzvu onunla can oldu, yaşadı. Gözleri,elleri,ayakları, hele yüreği...Bir yürekte can olmak.Bir gökkuşağı süresince de olsa, ne güzeldi. Camdaki buğuya çizilen resim kadardı aşkın alevi. Yok olan buğunun ardından kalan ise sevgisiydi. Aşk, uçup gitmişti yürekten, geriye kalan ise anıların kucağına oturmuş, özleme sarılmış koskoca bir sevgiydi. Ne güzeldi ki, sevgi ölmüyordu. 9.4.2006/ Serap Hoca -------------------------------- Bayramınız Bayramımız Olsun / Düz yazı Annemin okuduğu duaların sesine uyandığım günler çok uzakta kaldı, yıllar aldı getirdi beni 'annem' yaptı. Şimdi ben yaşamakta ve yaşatmaktayım bayramları. Günler öncesinden yapılan hazırlıklar iş telaşının içine sıkıştırıyor. Okuldan eve geldiğimde her gün bir eksik iş tamamlanıyor. Çocukların bayramlıkları alınıyor, o güne dek giydirilmiyor. Yaşlı komşuların kapıları çalınıp hatırları alınıyor ve yardıma ihtiyacı var mı, soruluyor. Bayramda evde yemek kokusu olmasın diye yemekler önceden pişirilip konuyor, uzaktan gelenler aç ise sadece tatlı ile gönderilmesin diye...Arife akşamına her iş bitmiş, sıra çocukların arife suyu denen banyolarında, giyilen tertemiz çamaşırlarda çocuklar soruyor neden erken yatıyoruz diye. Sabah namaz var, erken kalkmak gerek. Sabahın geceden koptuğu saatte Allah'a açılan eller, yaşlı gözlerle dua ederken; okunan yasin, giden sevenlere armağan ediliyor...Temiz ya da yeni çoraplar giyip namaza giden erkekleri, evin annesi ve kızı uğurluyor. Onlar dönene dek kahvaltı hazırlanıyor, misafirlik tabaklar süslüyor sofrayı...Bir gün de kendi ailemize özel olsun sofra, geceden pişen börek ısıtılıyor. Erkeklerin gelişi ile Allah kabul etsin sözleri ve sofrada çayın buğusunda birleşen bir aile...Sofradan kalkan,koltuktaki yerini alıyor; en büyüğün elini öpen bir küçük,onun yanındaki koltukta yerini alıyor...Yaş sırasına göre el öpen, oturuyor. Çocukların yüzü gülüyor, ellerinde harçlıklar ve geceden hazırlanan şekerlikten sunulan şekerler. Gözler saatte, hemen büyüklere gitmek istiyor çocuklar... Oysa daha yapacak işler var, kurbanın parçalanması, payların dağıtılması... En çok da pay dağıtımında mutlu çocuklar, kapılarını çaldıkları komşuların,anneleri ile muhabbetini sessizce izliyorlar... Zaman akıp giderken kurban etinin kokusu evi sarıyor ve telaş devam ediyor.. Tekrarı dileği ile...nice bayramlara milletçe el ele, gönül gönüle. 10.1.2005/ Serap Hoca -------------------- Bir Adam ve İki Kadın Sarıp sarmalanan bir sevgiydi bu. Duyduğu diğer aşklardan hiç de farklı değildi.Tüm sevda öykülerinden bir esinti vardı sanki onun kıvrak zekasında, içten gülüşünde, arzulu gözlerinde. Elini tuttuğunda canı giderdi. 'Al' dedi bir gün, 'Al ömrümü...ver ömrünü. Gel birlikte ak pak olalım, geçsin yıllar.' Nasıl da çabucak karar vermişlerdi. İşte bir evdelerdi. Kapattıkları kapının içinde sevgi ışığı vardı. Savuruyordu mutluluk onları birbirlerine. Ne kadar zaman geçti, ne oldu...Daha kucaklarında bebecikken ikinci yavruları, neden soğudular birbirlerinden bilemediler. Bir buz dağı girdi sanki aralarına. Ne iki yavrunun sevgi dolu gözleri, ne adamın ümitle kadına bakışı tutamadı kadını o evde...Gitti kadın, ardına bakmadan. Yıkıntıları ezerek, bir damla gözyaşı dökmeden gitti. Bomboştu duvarlar. Soğudu oda. Yalnızlık sardı bedeni. Tırmandı soluk. Tiz çığlıkları çocukların, birbirine karıştı...Olmadı. Süremedi bu yalnızlık. Gitti ardından...Uzaklıkları aşarak. Elini tuttu yüreğindeki sevginin sıcaklığıyla. 'Dön' dedi, 'Gene bir olalım. İki kara göz bekler yuvada seni.' 'Olmaz' dedi kadın, bunaldığını diyerek. Küçük kasabanın boğucu havasından kopmanın verdiği rahatlıkla, kentin sokaklarını adımlarken. 'Olmaz.' dedi. 'Dönemem. Sen gel.' dedi. Adam, bağlılıktan söz etti; 'Anam var, bırakamam' dedi. Olmadı, bir olamadılar. Döndü yıkık omuzları ile adam, yuvam diyemediği eve. Duvarlar ağladı acısına. Çocuklar anlamsızca bekliyorlardı anneyi ve bir anne buldu onlara: gül yüzlü, ipek saçlı, sevecen....Bir de kardeş deyip saracakları canları oldu. Hayat akıp gitti kendince. Çocuklar, ' iki annemiz var bizim' diyorlardı yeni gelen annelerine sevgiyle sarılarak. Otobüsteki adam da duydu çocuğun bu sözünü, erkek çocuk yanındaki kadına derken:' İki annem var benim. Bu annem, üvey. Yanındaki de kız kardeşim. Öbürü de onun çocuğu, aslında o da kardeşim. Biz, her hafta sonu annemizin yanına gidiyoruz. Bu annem,götürüyor bizi anneme. Biz annemde kalıyoruız. Sonra bizi alıp geri getiriyor annem, evimize.' Annem, derken çocuk eliyle ön koltuktaki kadını gösteriyordu sevgiyle. Adamın kafası allak bullaktı. Bu, nasıl bir işti? Annelik neydi? Anne olmak neydi? Otobüs köşede durdu. Sarı saçlı, kısa boylu bir kadın bekliyordu; gözlerinde sevgiyle. Çocukları ellerinden tutup indirdi anneleri, öpüştü iki kadın ve yeni anneleri; çocuklara sarılarak 'Yarın beşte alırım, altı otobüsü ile döneriz. Çocuklarıma iyi bak. 'dedi. Çocuklar, annelerine sarılıp giderlerken kadın, otobüse geri döndü, oğluna sarıldı sevgiyle ve el salladı yavrularıyla annelerine. 29.4.2006 Akademi Dergisi.Sayı 3 Mart 2006
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serap Demirtürk Özaltun - SERAP HOCA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |