Önceden tatlı esintiler içinde zamanı tutamadığım gecelerim vardı.Şimdi bir köleye yapması istenilen bir iş için vurulan kırbaçların sesleri eşliğinde geçmeyen zamanı kollamak.İsteğin yok olduğu,özgürlüğün altın kafesteki kuş olarak tasvir edildiği bir dünya.Kör insanların kendi kalıpları içinde yaşamalarını izlemekten başka çare bırakmaz sana.Işığını kaybedersin zaman ilerleme eylemine giriştiğinde yavaş yavaş terk-i diyar.Ruhun sıkılır sonsuz bir deryaya özlem duyar bu karanlıkta.Niye her yer karanlık?
Bir zelzele hissedersin şefkate muhtaç teninde.Yaşayamadığın özlemlerine ulaşmış olsan bile rüyanda,parçalar o tını bir anda.Egemeni o çünkü zindanın.Olmaz hayır diyemezsin efendisi sen değilsin zamanın.Manasız gelir belki yaşananlar.Boğuşursun gözünü gerçeklere kapatmış olanlarla.Görmeseler de anlatmaya çalışırsın kırları,gökkuşağını…Anlamasa da seni.Her seferinde acı çekmesi mi gerekir birinin?O zehir tadı duymak mı dizginler sanıyorlar insanı?Zehirli bir yaban çiçeğine oluverir insan aniden.Zehrini püskürür herkese.Sorumlusu,zindana hakim olan ama ruhumuzu özgürlüğün hapsolduğu kafese koyamayacak olanlar.Hep bir resim canlanır gözümde;taştan örülmüş bir kalenin en üst katındaki bir pencereden uzanmış zincirli ellerin özgürlüğe teslim ettiği bir güvercin.Hayatın önsözü bu beklide.Siyahı yaşayıp beyazı arayanlar sıfatını taşıyanlardanız hepimizde.Küçük bir kıvılcım görünen belki ama ne küçükler vardır ki başlangıç onlardan ibarettir.Belki söndürülecek bir alev,belki beraberinde hayatlar götürecek bir felaket.Kim bilir…