Bir sanatçı başarısız olamaz; sanatçı olabilmek bir başarıdır. -Charles Horton Cooley |
|
||||||||||
|
Yatağından bu düşüncelerin yavaşlığıyla ve yapması gereken işlerin getirdiği işlerin ağırlığını taşıması gereken süratle kalktı. Koca bir evin işleri her gün olduğu gibi bu gün de önünde yığılmıştı. Hayata bağlılık ve hayattan kopmuşluk hislerinin arasında yani arafta giyiniverdi. Öyle çok biçimli bir vücudu yoktu. Tanrının herkese bahşettiği kadar güzel ve çirkindi. Hafif etine dolgun ama yaptığı işlerin bünyesine getirdiği kaslı vücuduyla bütün gün evde koştururdu durmak bilmeden. Gözleri genç bir delikanlının gönlünü tutuşturabilecek kadar yakıcıydı ama ruhu delikanlının ateşli ruhuna alışacak kadar dayanıklı değildi. Onlara bakıp erinilebilirdi. Ama kimse buna cesaret edemezdi. Sanki gözlerinin yakıcılığı onları gerçekten yakacakmış gibi kimse gözlerinin ta içine bakmazdı. Belki de gözlerinde kendilerinin gerçek yüzlerini görebildikleri için insanlar bakmazdı onun gözlerinin içine. Aslında onun gözlerinde kaçırdıkları onun yüreğiydi. Ama olsun insanlar kendilerinin yeterince kale alınmadıklarını düşünmedikleri için başkasını göz ardı etmeyi öğrenmişlerdi. Saçları gürdü ama kimseler göremiyordu. Çünkü başı kapalıydı. Bilinçli bir şekilde kapatmamıştı başını. Küçükken annesi saçları iş yaparken toz olmasın diye taktırırdı yemeniyi. Sonra sonra alışıverdi yemenisine. Annesi ona rengârenk yemeniler alsın diye gözünün içine bakardı. Annesi gittiğinden beri yeni olan hiçbir şeye elini sürmedi oysa. Burnu herkesi hokka diye tabir ettiği cinsten değildi. Babasının genlerinde çok az olan Karadenizlilikten nasibini alan tek çocuktu. Ama burnunun kaba olması bile ona ayrıca bir hoşluk katıyordu. Dudakları herkes tarafından beğenilen organıydı. Gören her erkek öpmek isterdi ve gören her kadın da kocasının o dudaklarla buluştuğunu düşünüp hiddetlenirdi. Oysa o kadar sadeydi ki. Sadece gözüne bir sürme sürerdi o kadar. Bunu da çok nadir zamanlarda yapardı. Kendini güzelleştirmese de Allah ona güzellik vermişti işte. Engellenemezdi. Uzaktan bakan her insanın rahatlıkla seçebileceği güzellik her zaman kıskanılırdı ve O da bunun farkına varıp üzülürdü Saçlarını tarıyordu şimdi. O gür saçlar, tarakla zapt edilemez görünen, iki tarak darbesiyle hemen açılıverdi. Saçlarını örüp yemeniyi saçına bağladı. Onun yemeni bağlayışı bile bir değişikti. Herkes her şeyini kıskandığı gibi bunu da kıskanırdı. Başkasına yapması söylenince becerilemez o kıskanç olarak nitelendirilirdi. Bu onun kendine özgü bağlayış biçimiydi, başkasında eğreti dururdu. Bunu anlatmak isterdi elbette insanlara. Ama bunu yapacak mecali yoktu ve hanımı da izin vermezdi zaten. Saat sabahın kör vakti olmasına rağmen, insanlar uyandıklarında hep sinirli olmalarına rağmen, günler ona mutlu şeyler getirmemesine rağmen o yine mutlu mutlu ahıra gitti. Elinde birçok güğüm taşıyordu bunlar yürümesini zorlaştırıyordu ama o yine de bir kelebek hafifliğiyle salınarak ahıra doğru yürüyordu. Ahıra girdi ve ineklere sevgiyle baktı. Bir insanın bu kadar pozitif olması pek olası değildi ama milyonda bir olan bu özellik ona bahşedilmişti. Bu da her şeyde bu güzel özelliğini gösteriyordu. İnekleri zevkle sağdı. Çok temiz ve tertipli olduğundan her ahırda olan o ağır, pis, mide bulandıran koku bu ahırda hafifti. Evde pek konuşamadığından, hanımı ağzını pek açtırmadığından (aslında ağzını her açışında güzel sözler söyleyen bu kızın kocasını hoşuna gidecek sözler söylemesini istemediğinden) hayvanlarla konuşmasını severdi. Onlara ölen annesini ve babasını, uzaklardaki kardeşlerini, hayallerini, umutlandığı her şeyi anlatırdı. Hayvanlar güzel sözler söyleyen bu kızı dinlerken adeta anlıyormuş gibi bir görüntü çizer ve arkadaşını dinleyen genç kız gibi sakin sakin onu dinlerlerdi. Hele türkü söyledi mi fareli köyün kavalcısındaki fareler gibi büyülenirlerdi adeta. Ama bu da ona yasaklanmıştı. Güzel sesi cezp edici olduğu için ağzından bir nağme çıkarması, mırıldanması dahil yasaklanmıştı. O bu yasağı da her zaman ki munis tavrıyla karşılamıştı. İnekleri sağma işini bitirmişti. Sevgiyle sağılan bu ineklerden vücutlara şifa olacak sütler çıkmıştı. Evde bulunan her şey, üstündeki her şey, bu hayvanlar yani içinde bulunduğu her şey hanımının ve eşinin olmasına rağmen o her şeyi sahiplenir bir tavırla iyi bir şey oldu mu çok seviniyordu. Hele birine bir şeye faydası dokundu mu o kadar sevinirdi ki görenler bayram yerinde sanırlardı kendilerini. Süt güğümlerini teker teker eve taşıdı. Bu ahırda kendine düşen işin bir kısmıydı. Güğümleri taşıdıktan sonra ahırı temizledi. Ev sahiplerinin hem küçükbaş hem de büyükbaş hayvanları vardı. Ona düşen büyükbaş hayvanlardı. Evin diğer hizmetlisi küçükbaş hayvanlarla ilgilenir, arabayı kullanır, evin tamirat işlerine bakardı. Salim eve ilk kez getirildiğinde çok heyecanlanmıştı. Artık yaşını başını çoktan almış ama gözünü oynaştan bir türlü çekmemiş, işini savsaklayan, gözünden yılların yorgunluğuyla hayattan bıktığı anlaşılan Zeki Amcası gitmiş, yerine alımlı çalımlı, gözüyle can yakmaya meyilli, yiğit bir delikanlı getirmişlerdi. İlk gördüğünde kalbi çok hızlı atmıştı. Ama onun nasıl biri olduğunu anlayınca heyecanını törpülemiş ve sonunda yüreği heyecana gerek olmayan biri için bu kadar heyecanlanmaması komutunu verince o da buna uymuştu. Temizlik işi de kolayca bitmişti. O zaten her şeyi şaşılacak kolaylıkla yapardı. Tüm dünyadaki her şeyden daha ağır bir ruh taşıdığından işler ona zor gelmezdi. Eve doğru gitmeye koyuldu ama Salim’in diğer ahıra doğru yürüdüğünü görünce girmeyi beklemeyi yeğledi. Ne namussuzdu şu Salim. Ona ne kötü bir şey yapmaya yeltenmişti. Ahırı zevkle temizlemeye başladığı bir sabah Salim ahıra girip ona ayıp ayıp şeyler söylemişti. O ilk kez böyle şeyleri bir erkeğin ağzından duyduğundan utangaç ve hoşlanmadığı bir çocuğun ona bu tavırla yaklaşacak kadar rahat olmasından üzgün bir tavırla onunlar çok sert konuşmuştu. Ama yüzsüz olan bu çocuk usanmadan ona ayıp laflar etmeye devam etti. Bunlar da yetmezmiş gibi ona yaklaştı ve belinden kavramaya çalıştı. O utanmıştı ama daha da utanacağı bir pozisyona düşmeden bu hain kollardan kurtulmak için olan gücüyle Salim’i yere itti. Çocuk neye uğradığını şaşırdı. Ama hayatı boyunca böyle şeyler yapmayacağını garantileyen bu darbeden sonra kendi de utanarak çıktı gitti. Ama ona böyle öğretilmişti. Hizmetçi kızlar oynaşmaya meyilli, aşüftelerin tekiydiler. Onlarla her şey yapılabilirdi. Gençlik ateşini söndürmek için onlardan güzel eş olamazdı. Hele yeni gelmiş olduğu bu yerde bekâr, güzel ve çok çekici bu kız varken bir şey yapmasa olmazdı. Demek ki hayatta o kadar basit insanlar yokmuş bunu anladı ve bir daha aynı hareketi tekrarlamamak üzere çıktı ahırdan. Ama onun aklında bu hareket yer edinmişti ve Salim fırsatını bulduğu her an bu hareketi tekrarlayabilirdi. O gün bu gündür Salim’in bu olayı kendi lehinde bir şekilde hanımına anlatacağından ödü kopuyordu zaten. Bir daha onunla bir metreden daha fazla nasıl yaklaşırdı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gülçin dağhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |