Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Güneş ışınları olabildiğince eğik, yer yer ılık; bir o kadar da soğuk Orta Avrupa havasını hisseder gibiydim. Ocak'07 de, iş için gittiğim ve beş gün kaldığım, St. Petersburg'un acısı, boğazımda bir düğüm halinde, hala yutkunmama engel olurken; fotoğraf makinem boynumda, Prag sokaklarını, tanımak için deli gibi yürüyordum. Gerçi, Prag'a gelmeden önce, bir ay boyunca; gezi kitapları, internet ve haritadan çalışarak(!!), öğrendiğim Prag'da, belki de; yabancılık çekmeyecektim... Şehri tanımaya, şehrin en görkemli binalarının bulunduğu, Kale bölgesinden başladım. Şehrin alçak tepelerine kurulan kale, kraliyetin görkemini, Ortaçağdan günümüze kadar, taşımış. Prag, sivri kuleleri, yeşil kubbeli Kiliseleri, Gotik, Barok ve erken Rönesansın muhteşem eserleri ve mini café'leri ile, sonbaharda da, muhteşem bir renk cümbüşü ile, insani kucaklar gibiydi. Otelimin 15 dakikalık yürüme mesafesinde olması, şehri daha yakından tanımama sebep oldu. Eski ve Yeni şehrin birbiri ile senkronize olması; Prag'ı, on'dan fazla bölgeye ayırmış. Sanki büyülü bir şehirde dolaşıyormuş gibi hissederken, sadece yaylara açık olan ve her saat turist yoğunluğu yaşayan Karluv Most (Charles Köprüsü) ve bu köprüden, Elbe'nin bir kolu olan, Vltava nehrine bakmak, her ne kadar; Yurdumun güzel köşelerine benzemese de, muhteşem ve büyülü bir görünüm sunuyor insana... 13. y.y.'dan, günümüze kadar gelen bu yapılar, Vltava nehri kıyılarında birer inci gibi sıralanmış beni bekliyor gibiydi. Her açıdan şehrin en görkemli ve en güzel yapılarını görmek mümkün. Charles köprüsünde yürürken; ressamların, karikatür çizimlerini ve çeşitli müzisyenlerin neşeli melodilerini izlemek, çok eğlenceli ve değişik bir tecrübe. Köprü boyunca, çeşitli azizlerin ve azizelerin heykelleri çok görkemli olmasına rağmen, Çek'lerin çok değer verdiklerini ve asla öldürmediklerini, öğrendiğim; bereket getirdiklerine inandıkları, örümcek ve örümcek ağları salkım salkım her yerde olması çok ilgimi çekti. Hatta yemek yediğim restoranda bile, her köşede örümcekleri görmek, içimi kaldırsa da, yine de o görkemi ve güzelliği, değiştiremedi. Charles Köprüsünden, Kampa adasına merdivenlerle indiğimde, birden; Tom Criuse'un, “Görevimiz Tehlike” filminde, ekibinin ölümü üzerine, telefon klübesine doğru, koşmasını hatırladım... Nehrin, kıyıya en yakın ve en küçük adacıklarından biri olan, Kampa adası, köprü ile bağlantısı haricinde karaya, başka bir bağlantısı yoktur. Vltava nehri üzerinde bulunan, adacıklardan biri olan, Kampa adasında; sevimli, küçük; oda+kahvaltı veren pansiyonlar ve café'lerin yer aldığı, bir yer. Adanın biraz ilerisinde, bir de, Modern Sanatlar müzesi bulunuyor. Kent merkezinin, trafiğe kapalı sokaklarında, güzel bir yürüyüş yaparak, bir saat ekseni, içinde dolaşmak mümkün. Elbette telaşsız ve daha pratik; gitmek istediğiniz yere ulaşmak için, tramvay ağı kolaylıkla kullanılabilir. Şehirde, ulaşım çok gelişmiş. Otobüs, sadece şehrin en uzak mesafelerine kadar, gidiyor. Fakat tramvay ve metro ağı, sayesinde, çok çabuk ve kolaylıkla ulaşım, istenilen yöne sağlanabiliyor. Yalnız alfabeye dikkat etmek gerekiyor.... İkinci güne başladığımda, soğuk ve yağmurlu bir güne uyanmış olduğumu fark edemeden, bir önceki günün, yazdan kalma bir gün olması nedeni ile, tüm eşyalarım çantamda dışarı çıktım. Elbette Orta Avrupa havası sonbahar da çok sert oluyor. Soğuk ve yağmur hemen yamurluğumu giymeme ve daha tedbirli olmama yardımcı oldu... Çok keyifli bir gezi geçirirken, soğuyan havayı anlamadan gezime kaldığım yerden, devam ettim. Yüz kuleli kenti daha çok tanımaya ve fotoğraf çekmeye giderken, Belediye sarayının görkemi beni uzun süre kendisini seyretmem için, bekletti, çok eskiden köprünün bir kulesi olan ve büyük bir sel nedeni ile zamanında, tahtadan yapılmış olduğu için sele kapılan, köprüden sadece kulesi kalmış. (Powder Tower) Powder Tower'in altından geçip, 10. y.y.'dan günümüze kadar uzanan, Stareomesto Nameski (meydan) geldiğimde, o görkemli Orloj saatinin çanlarını ve kuklalarının çıkması için yarım saat oyalandım. Bu saati yapan adamın bir daha başka bir yere aynısını yapmaması için, gözlerini oyduklarını bilmek acı verici. Yol boyunca dikkatimi çeken kapı ve tokmaklarının her birinin fotoğrafinı çeksem, bana çok güzel bir proje çıkacaktı. Sonunda ayılı kapıyı, Sokak Pazarına giderken buldum. Pazarda, dükkanlarda bulabileceğiniz her şey, daha uygun fiyatta satılıyor. Orlojun ardından, Paris caddesinde, güzel otel ve pahalı mağazalar bulunuyor. Aynı zamanda o bölgede Yahudi mahallesi, Josefov var. Her yol ve cadde mutlaka Vltava nehrinin kıyısına çıktığı için, elimdeki harita sayesinde kaybolma riski hiç yaşamadım. Bu haritaları da, kaldığınız otelden temin edebilirsiniz. Prag, kolay bir şehir. Tüm gezilecek-görülecek yerler, tek bir hat üzerinde. Şehrin bir çok yerinde Kafka ile ilgili müzeler ve sokaklar bulunuyor. Aynı zamanda, Kale bölgesinde de Kafkanın kız kardeşine ait olan ev, sokak boyunca, müze haline getirilmiş ve görülmeye değer yerlerden biri. Hava yağmurlu olduğundan dolayı, ben bu sokağa ve Petrin Tepesine gidemedim. Zaten, şehir fotoğraf çekmek, müze dolaşmaktan, daha cazip geldi. Bu sıralar da bir de fotoğraf makinemim soğuk ve yağmur altında moralimi bozacak ufak tefek takılmalar yapması, tüm enerjimi tüketti. Fakat o sevimli ve sıcak cafeler, makine sorunumun çözülmesine ve sırt çantamı taşırken, dümdüz olan sırtımın dinlenmesine yardımcı, oldu. Soğuk havanın ciddi boyutta olması, nehir kıyısına yaklaşırken, daha çok kendini hissettirdi. Mos Legii köprüsünün yakınında kalan National Teatre ve Jiraskuv Mostun karşısındaki, Trancic Dum (Fred§Ginger)a kadar yürüdüm. Vltava Nehrine her açıdan bakmak, dünyanın başka bir köşesinde olmak apayrı bir duygu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tuba Unsal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |