Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau |
|
||||||||||
|
Ankara benim için bir özlem miydi? Bir eksiklik miydi? Bilemiyorum. Üç kere yolum düşmesine rağmen, sabah gidip akşam dönüşlerimden dolayı, maalesef, neyin nerede olduğunu hala kestiremem... Bir dönem "Ankara"da yaşayabilirimi düşünmüş, ama "denizi, martısı, boğazı olmayan" bir şehirde yapamayacağıma, karar vermiştim. Belkide, bu kararıma sebep olan aşktır. Çünkü 'aşk', artık Ankara'daki, durağından, Istanbul'a, geri döndü... Asker bir babanın kızı olarak, "Atatürk, Vatan, Milliyet, Şanlı Türk Bayrağı,v.s." gibi duygularla, ve "Ankara Hikayeleri" ile büyüdüm. Belki de, Ankara'nın bendeki etkisi, budur. Gençlik parkındaki, "çocukluğumun Ankara'sı" çok geçmişte kalsa da, "Atatürk" ve "Atatürk sevgisi" ölene kadar hep kalbimde, beynimde, hayatımda olacak... M.Kemal Atatürk'ün, o dönemde; o şartlardaki, ileri görüşlülüğü ve aklına koyduğunu gerçeklştirme hayali, büyük azimle; aziz Vatanımızın topraklarını, karış karış, kan dökerek kazanmamız, beni her defasında; katlanarak ve defalarca, hayran bırakıyor. Yaklşık 25-30 kişi, Haydarpaşa tren garında, Fatih Expresin'de buluştuk. Bir vagon dolusu, 'kuşetli/örtülü" kompartımanlarımıza yerleştik. Aslında işin en eğlenceli kısmı trenle yolculuk yapmaktı. Dostlarla vagonda karşılaştık... Eşyalar kompartmana bırakıldıktan sonra, restauran vagonuna geçildi; Gezenbilir, Çeşitli fotoğraf sohbetleri, fasıl, yeme-içme derken; Bilecik'e vardık bile... uyku son uyarılarını verirken; zar-zor kompartımanımıza ulaştık. Bana "depremi" hatırlatan o tren sesi, önceleri uyutmadı, sonra uykuya yenik düştüm? saat 07:03 itibari ile, zıplayarak uyandım. Ankara'ya, yani yıllardır hayalini kurduğum Ankara'ma gelmiş, fakat gara girebilmek için, önceki trenin hareket etmesini bekliyorduk, ses borazan gibi, gözler ve surat şişmiş bir biçimde, ama keyifli olarak saat 08:00 gibi Ankara'ya indik. Gar restauranına geçtik kahvaltı sırasında, biletimizi kaybettiğimizi fark ettik!!! Daracık kompartımanda kendimizi toparladığımıza şükür... Bilet konusunda grup liderimizin telkini ile kendimize geldik Ankara'nın soğuğu, sabahın köründe zımba gibi kendimize getirdi bizi... Tabi bilet sendromunun payı büyük... Yağan sağnak yağmur eşliğinde, Celal Bayar Blv.doğru yürüdük tıpkı, şarkıdaki gibi; "yağmur dönerken kara, şarkılar var falımda, hepsi sana, Ankara" ama bir baktık ki, sırıl-sıklam olmuş bir haldeyiz... bu sefer, rota Anıttepe'ye çevrildi. Geliş amacımız Anıtkabir ziyaretiydi ve yaklaşık 15 dk'lık yürüyüşün ardından, Anıt Yolu'ndan başladık. Rehberler eşliğinde havasını içime sindire-sindire dolaştım ve fotoğraf çektim: Anı fotoğrafları.... Bu yaşıma kadar hala nasıl oluyorda, Anıtkabir'i ziyaret etmediğime şaşıyorum. Her Milliyetçi ve Vatanına bağlı Türk evladının, çoluğunu-çocuğunu alıp, bir çok defalar Ata'yı ziyaret etmesi gerektiğine inanıyorum. Anıtkabir'in çok farklı bir havası var, orayı gezerken çok farklı duygular yaşıyor insan... Mozole'ye çıkarken, kar lapa-lapa yağmaya başladı. Atatürk'ün özel eşyalarının sergilendiği müzede, çok değişik materyaller sergileniyor. Özellikle Atatürk?ün özel eşyaları ve balmumundan yapılmış heykeli, muhteşem? O kadar canlı bir heykel ki, sanki her an muhafaza edildiği, cam fanusun kapısını aralayıp bizim yanımıza gelecek gibiydi? Atatürk?ün kitaplarının olduğu bölüm muazzam güzellikte, insan, tek tek dokunmak istiyor. Kendi el notları, ve 3.000'e yakın kitapları mevcut. Atatürk'ün çok ileri derecede Fransızca, Almanca konşutuğunu biliyordum, Ingilizce'yi az konuşabiliyormuş ve kitaplarının arasında, Ingilizce grammar kitapları mevcutmuş.. Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşını anlatan yapıtlar, önemli komutanların tabloları ve Serv anlaşması şartlarını anlatan, harita ve bu harita sonrası Mehmetçiğin kanıyla aldığı her bölgeyi gösteren Türkiye Cumhuriyeti, haritası, Özellikle, gözleri ile sizi takip eden Atatürk Portresi görülmeye değer... Anıtkabir ardından, Uludağ kebapda öğle yemeği, R.Koç müzesi derken; karanlıkta, "Tematik Ankara" turu ve gar'da 19:00'da başlayacağı söylenen, akşam yemeği... Ayak parmaklarımın sızım-sızım sızlaması ve tren saatine kadar "zıplama" fotoğrafları... Haramilik böyle işte, enerjin yoksa bile, bir yerlerden enerji toplarsın; mesela pazar gününden..! saat 22:40 gibi trenimiz 1 numaralı perona ulaştı. Biz apar-topar vagonumuza geçtik. Tabi, bizim kompartımanın bileti kayıp olduğundan, Grup liderimizin yardımları ile, sorun çözüldü... Tren Ankara'dan hareket eder etmez, uyku moduna geçmiştim bile...tıpkı yurt gunlerindeki gibi, sohbet ederken, uykuya yenildik....Ertesi sabah, Haydarpaşa'da trenden inince; mis gibi 'Istanbul kokusu', iliklerimize işledi.. ! Yahya Kemal Beyatlı?nın dediği gibi; "Ankara'nın en çok, Istanbul'a geri dönüşünü sevdim"
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tuba , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |