Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Daha öncede dediğim gibi bu sayfayı tam kapatacaktım ki Zekere emminin o bilinen sözü; ‘’dinini s.....ğim, madem anlattın anlatmasına, benim şu askerliğide anlat da olsun bitsin bari’’ sesi kulaklarımda yankılandı. Eh madem istedin emmi anlatıyım... Tabi bir de Ali abi koskocaman adam, banada tuzak kuracak değilya. Müsadenle askerliğe, o hüzünlü ve sevinçli karşılaşmaya gelmeden önce şu bir iki olaya da değiniyimde gözüm arkada kalmasın. Senide yattığın yerde birdaha rahatsız etmiyeyim. Zekere emmiyi öyle iki üç olayada anlattığım gibi gözünüzün önünde canlandırıp, hep eşşekten düşen, sonra dayak atan tiran, zorba biri olarak canlandırmayın ha. O mülayim bir adamdı ve arkasında bir sürü anlatılacak şeyi bıraktı gitti. Ufak tefek, belki 1,65 boylarında, kara yağız bir köy ihtiyarıydı... YÜZ YIKAMA; Köyde insan yüzünü nasıl yıkar, diyeceksiniz ki basbayağı, nasıl yani, nasıl olacak ya sıvarsın kollarını, geçersin haftın başına, açarsın bacaklarını iki yana, aha gocaman bir adım, iki elini yaparsın sanki bir kepçe, avuçların oluk altında, doldurursun avuçlarını, doğruca yüzüne; şlaapp, şlaapp. Ovalarsın yüzünü gözünü, işaret parmaklarıyla kulakların içini, baş parmaklarıyla arkasını, harrt, harrt... Burun silerken çıkan ses pek hoş gelmez kulağa... bir daha, bir daha....Yüz yıkama budur işte... Yoktur öyle fayansı, halıyı, parketi ıslatacam korkusu. Doğadan gelen doğruca doğaya... Yüz yıkamada genel geçer kural budur, budur da, olaki bu kurallara uymadın, hemen arkadan anayın sesi; ‘’eyi yu yüzünü sıracalı, ne o öyle Zekerenin bannaklarının ucunu ıslattığı gibi...‘’ ALLAH BEREKET VERSİN: Zekere emmi bizim komşu. Akşam yemeğini yedikten sonra bize gelir, dedemle iki laf edecek, dertleşecek.... Köy hali, Bizim ise akşam sofrası daha ortada, yemek yenmekte, dedem Zekere emmiyi sofraya buyur eder, Zekere emmi; ‘’sağol Bekdeş ağam daha bayahdan yedim’’ der. Dedem ısrar eder; ‘’ossun heri, şurdan iki sokum al hele’’. Oturur emmi, yemek hoşuna gitmiş olmalı ki iyice yanaşmak ister yer sinisine, yekinir yekinmez yerinden, dedem; ‘’çekinme heri al bir iki sokum’’ demeye kalmaz, Zekere emmi nasıl yanaşsın geri, çekilir sofradan ve ‘’allah bereket versin, doydum’’ der. O günden sonra olaki birisi soraya oturmuyor, ya da çekingen, az mı yiyor; ‘’bırak şindi heri, Zekerelik etmeyi’’ sürer gider. GÖÇ KERVANI: İnsanlık tarihini hep ileri götüren ve önünde durulamaz gelişmeleri hızlandıran etken diğer şeylerin yanısıra, esas olarak buharlı makinaların bulunmasıydı değilmi. Kesinlikle evet. Ancak en az bunun kadar önemli ve buharlıdan daha evvel etkenlerden biriside, adından bahsedilmesede veya sahip çıkılmamış olsada tekerleğin bulunmasıydı. Tekerlek insanın yürüyüşünü hızlandırdı. Formel 1 de dönen tekerleğin hızına bakın. Varmı bir tane doğulu Formel 1 şampiyonu... İlk bulucusu kim? Medeniyetlerin beşşiğidir Anadolu, Mezopotamya... yazıdan, matematiğe, tıb biliminden astrolojiye... Denilecektir ki hani nerde!!! Bugün dinlerseniz batıyı, dünya onlarla doğdu!!! Oysa Güneş doğudan doğar. Eh geldiğimiz noktada haksızda sayılmazlar yani. Yani sen yarattığın değerlere sahip çıkamazsan, sürekliliğini sağlıyamaz, onları geliştirip ilerletemezsen, dünya seninle duracak değilya, birileri hem sahiplenecek hem hep ileri götürecek ve sen de koş peşinden artık yetişebilirsen. Ondan sonra dilen Dünya Bankasının kapısında, diz çök İMF nin önünde, sürün AB dayatmaları karşısında... ABD alçaklarının dolmuş değnekçiliğini yap Büyük Ortadoğu Planında... Sakın benim batı düşmanı olduğum anlaşılmasın, benim düşmanlığım bilimden tekniğe, kültürden sanata dünya değerlerini tekeline almak ve onu yeniden dünya halkları üzerinde bir cendere olarak kullanan emperyalist hainlere, ve yerli işbirlikçilerine. Yazıyı bulanlardan ol, ama sokma ülkene İbrahim Müteferrika’nın matbasını... Kim ki İbn-i Sina... Bak yine nerden nereye geldik, biz tekerlek den bahsediyorduk ... ’’..... ...... ....., Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişemeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. ........ ........’’ Hatırladınız mı bu dizeleri, ’’ Akşehir üzerinden Afyon’a doğru’’ ilerleyen bu tekerlekler işte, dünyanın yürümesine sunulan ilk tekerlekti. Bu ilk tekerlek uzakdoğuda bulunan tekerlekti... Bak nereden nereye, dönen tekerlek atalarımızı nereden alıp nereye götürdü ve daha da nereye götürecek... Dönen bu tekerleğin üstünde göç kafilesi, daha iyiyi, daha güzeli, belki daha yeniyi arayacak veya kaçacak. Siz deyin; kuraklık, ben deyim; baskı, siz deyin; açlık, ben deyim; savaşlar, siz deyin; afet, sel, talan, ayrılık, ben deyim gözyaşı, feryat figan.... Oysa tekerlek hep dönmekteydi. Dönen bu tekerleğin üzerinde Zekere emminin göç kervanına katılmış ve dalga nereye giderse o da oraya savrulan ailesi ve kendisi ise henüz bir çocuk... Zekere emminin askerliği Erzurum’un Aşkale ilçesi askeri garnizonuna çıkar. Teslim olur bölüğüne, kıta kıta ayırırlar, sonra koğuş, ayırırlar sen şu koğuşa, sen şu koğuşa... İki katlı ranza, Zekere emmi altta. Der ki askerliğini yapanlar, askerde arkadaşlık, sivilde kardeşlikten daha önemli! Asker arkadaşının gözlerinin içine bakar Zekere emmi, biraz sıkılgan, sıcak bir merhaba, kuvvetli bir toka... Kaç yıl sürecek birliktelik ( o zaman askerlik en az 3-4 sene) öyleyse iyi, sağlam kuracak ve sürdüreceksin arkadaşlığı. İyi tanıyacak, iyi bileceksin silah arkadaşını. Önce hoş beş, Sonra memleket! Sonra devam eder sohbet, Adın ne? Yahya... Seninki? Zekere... ........ ..... ............. .... ........ ........ ......... .......... Bir sarılma, bir çığlık, bir figan, gözyaşı... bir daha sarılma içine çekercesine koklama... kucaklaşma... KARDEŞİM.... KARDEŞİM... KARDEŞ.... İşte böyle. Köye en son yerleşen ailelerden Zekere emminin gerçek bir hikayesi. Nereden nereye... Dönen tekerlek... Göç kafilesi... Göç kafilesinde yeniden dağılma, ya da dağıtma, parçalanma, sen şu yana ben bu yana... ağıt figan...bazen çırpınışlar bile kar etmez ve nasıl olursa olur işte öp öz kardeşler bile ayrı ayrı yönlere... Siz deyin; kuraklık, ben deyim; baskı, siz deyin; açlık, ben deyim; savaşlar, siz deyin; afet, sel, talan, ben deyim gözyaşı, feryat figan... ve ayrılık... Ayrılık... ayrılık anadan, yardan, kardeşten, topraktan... Göçerken ayrı düşenler... Dönen tekerlek.... Yollarda telef olanlar... Ölenler yol kenarında... Aşkale nere, Çavuşlu nere... Gel de deme, nasıl demesin, hem de bastıra bastıra, dişlerinin arasından, dili ile damağından;’’dinini s....ğimin dünyası’’. Kaderin cilvesi..! Göç kervanında kardeşleri bile ayıranlar iflah olur mu aceba... ........ ........ .......!!!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Doğan ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |