"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Aaşamın garanlığına galmayım diye adımlarını ne gadar hızlandırsada, Peyik gorünecek kefe gelmeden alacagaranlık, çatal yola gelmeden ise zifiri garanlık basdırır... Aydede henüz gendini gosdermediği için atdığı adımlarına diggat etmeli ve at arabalarının açdığı iki cılhadan birinden gitmelidir. Yosam tokezleyip düşmesi, yüz üsdü gapahlanması elde daaldir. Arkasından birisi gelmiş ve gulak vermiş olsa ‘bu adam deli mi nedir yahu‘ der, çünkü adam sesli - sesli gendi gedine söylenmekde, daha doğrusu sohurdanmakdadır; ‘Namıssızlar, acicik gayret edip işimi çabık gorselerdi bu vakte galmaz, garannığa yakalanmazdım‘. Garannığa yakalanmasının sebebi ise Sorgun‘da yapılması gereken işinin bi haylı uzamasıdır. Amma gendi gendine gonuşmasının esas sebebi işlerin uzaması daal, garannıhdır. Garannıh dibi dep derin bi göl gibidir. Garannıhdan çıkmah ise, tıpgı gole düşüpde çıhmıya uraaşan bi adamın çırpınması gibidir. Çırpındıhca da derine dalarsın, dutmak isdiyecaan şeyler de denize düşenin yosuna, yılana sarılması gimi, ya ıslık çalmahdır, ya da mismillah... Garannıh gorhusu çocukluunan başlar, hele biraz yaramazlık et, aaşamları uyumak isdeme de gor, garşına ya cin çıharılır, ya da horhut... ‘‘Çocuun biri uyumah isdemezmiş, congulus gelmiş ve pacadan gocaman torbasını sallamış aşşağı ve seslenmiş; ‘kiiiim yaramazlık ediyooooo, onu benim torbama goyuuuuun‘ diye baarınca, çocuğu goymuşlar torbanın içine, congulus da onu pacadan çekip almış, gotürmüş gaf dağının ardındaki inine‘‘. - Abaaa gı, congulus çocuğa normüş gı, - Norecek gannını deşmiş, ciğerlerini çıhardmış, ganlı ganlıda yürağini yemiş, parçalamış. - Aboooov! Hadi erkeksen, ya da gızısan yaramazlık seanslarını durdurup da gitme yatağa... Beyle büyütülünce çocuk, nirde bastırırsa bastırsın garannıh, artık cinler, conguluslar, horkutlar, çift başlı, dört gozlü,dört gulahlı, uzun bacahlı, keskin dişli adama banziyen, ama adam olmıyan (nedense hep erkek benzetmesi yapılır, ben heç dişi cinsli horkut duymadım!) yaratıklar sana garannıhda hep eşlik eder, az ötende gordüğün güccücük kangallar, dikenler dev olur gozüne ve pür dikkat etmekden tüylerin tiken tiken olur. Ertesi gün aynı şeyleri gundüz gözü görüp gülsende kendi haline, o gülüş sonaki günkü garannıhda yeniden garşına çıkar ve yokarıdan gürleyen bir ses ‘hah hah hah demeeeek sen bana dün gülüyoduuun mendebur‘ deyi yeniden yankılanır. Akşam boyrazı çıhmış yavaş yavaş üflemekde ve yürüyen adamın gulahlarına usul usul fısıldamahdadır; cin, şeytan, congulus, horkut, dört gozlü... Adam adımlarını dahada hızlandırır ve fısıltıları uzaklaşdırmak için bir ıslık dutturur. Bi yandan gozü koyde, ahlı gendine eşlik! edenlerde, ayahlar sanki bi şahan, dodaklarında da titrek bi ıslık; ‘garannıh gecede yol gorünmüyo, yörüyorum dikenlerin üsdünde‘...diye. Adamın ayahları tokezliyecek gibi olur, gafasını hafifden ağip ayaklarına bahar ki, yo, yo olamaz, hayır, bu da nesi, yo yo...geldiler... Adamın bir adım önüne havadan bi avıç toprak dökülmekdedir. Bi avıç toprak...haktan revamı bu, havadan bi avıç toprak... Goşmuya başlar, eyle goşar ki tazı bile yetişemez tozuna, amma havadan düşen bi avıç toprak da aynı hızınan düşmekdedir önüne adamın... Ya rabbim benim gunahım ne? ben ne eyledim ki... Adam, adam deyip durmayım, adamın adını deyim de bari, sizin heç olmazsa bi merahınızı gideriyim; adamın adı DURSUN ŞAHAN. Şindi gulahları çınılıyordur heralde.. Bu badireyi atlatabilmiş ve günümüze gadar yaşamış koyümüzün nice ulu çınarlarından biridir gendisi. Bu gorkunç olayı bile atladdıhdan sona, yaşamayı daha çok haketmiş ve biz de gendine nice uzun ömür dilerik. Hem koyümüzün hemi de başga koylerin, şehirlerin insanlarınada bu dilağimizi yurekden iletirik... Çünki, hayatı onnlar yaratır, onlar kazanır, onnar gelişdirir - güçlendirir, guzelleşdirir, Çünki, hayat onnarın nasırlı ellerinde filizlenir, yaşam bulur, Çünki, yaptıkları her işte alın terleri vardır, gutsal, Çünki herşeyi emekleriyle yoğururlar, Çünki onların dünyası EMEK tir, emek ise EVRENSEL... Onun için diyom ki evrensel dünyanın tüm emekçi insanları sağ olun - var olun... Bu gadar guzellikleri yaradanlar bazen bunun farkına bile varamazlar. Farkına varamadıhları başga bişey ise nesillerini sürdürecek ve gendi yerlerini alacak çocuklarına verdikleri isimlerdir. Bir yaşam boyu kişiye eşlik edecek, onun kimliği olacah ve yahasını heç bırahmıyacak bu isimler ve bu gonuda gösterilemeyen titizlik, istenmeyen sonuçlar da doğurur. Şimdi düşünün bi kez ve hemen cevap verin. Bir çocuun babıya garşı gelmesi, sözünü dutmaması, dediğini yapmaması nasıl garşılanır, iyi daal denecektir daalmi? - Burası tartışmalıdır, babanın her dediği doğru daalise sözünden çıkmak, itiraz etmek lazım, hatta karşı koymak gerekir, - Bu dediklerin doğru, gatılıyorum sana, amma, baba heç bi ayırım, yani dooru-yannış ayırımı gostermeksizin, her şeyde aynı refleksi gostermesi için bir isim vermiş se ne olacak? - Nasıl yani? - Baba çocuuna isim verir ve artık onun kimliği olmuşdur, ismi gendisidir daalmi? - Evet... - Evet se, bu olayda oğul babaya itaatsizlik etmemişmidir, hatta isim ve soyisim çelişgili daalmidir? - Ne alakası var canım, bu isimle bu olay arasında ve hele babaya karşı itaatsizliğin ne bağlantısı olabilir. Senin ki de iş olsun ha.. - Biliyon mu bazen sana laf annatmak deveyi hendekden hotlatmahdan dada zor. En eyisi açıklıyarak annatıyım. Şindi, Memmed emmiminen, -hah şindi de diyecanki hangi Memmed emmi, söyleyim; Memecik Memmed emmiminen- Suna ecimin bi çocuhları olur.(Ad koymada Suna ecimin ne gadar rolü vardır bilemem!) Ney goyallar adını; DURSUN, soy adları ne ŞAHAN. Oldu mu şindi, oldumu yani gozünü sevdiğim Memmed emmim, beyle çelişgili bi isim gonurmu, cocuğa. Bu çocuk noorsün şindi; adına uyup DURSUN mu, soyadına uyup ŞAHAN gimi mi ossun. Heç gorülmüş bişey mi ŞAHAN dursun, sen desende DURSUN şahan... şahan gine bildiğini yapar ve uçar. Bu doğanın ganunudur... Şahan uçar... Sadece ŞAHAN mı uçar, DURSUN densede bizim DURSUN emmimizde durmaz uçar, ama ne uçuş... Kolay mı etrafını sarmış cinler, periler...üstelik bi adım onüne dokülüyo bi avıç toprak... Goşar gorhu içerisinde, paniklemişdir artık ve usul-usul dizlerinin bağı çözülmeye, dili - buğazı gurumaya, beyni çaltamıya başlamıştır... Goş babam goş... goş da neriye gadar, ne gadar, koy sanki getdikce uzaklaşmıya başlamış, önüne düşen bi avıç toprak hızlanarak düşmiye başlamış, ayahları gendini daşıyamaz hale gelir ki... durur. Durmasıynan toprağın düşmeside durur. Bi, iki adım atar, atmasıynan toprak yeniden düşmiye başlar. Ne yapsın şindi DURSUN mu, yürüsün mü. Dursun da ne zamana gadar... ya conguluslar...! Yeniden yağladığı gimi dabanları -ki toprak da gendisiynen- soluğu evde alır ve gendini zor atar sedirin üsdüne... - Noldu sana beyle gurbanın oluyum, ne bu halın, vış başımıza gelenler, feryat‘ı figan... ağzını açıp bi sözcük çıkamamahda Dursun emmimin aazından, dil - damah kitli... Üç gün, üç gece (ki bu gerçek daal de hikaye olsaydı gırk gün - gırk gece demek lazımdı) gendine gelemez... aazına bi lokma ekmek, bi yudum su gomaz, cinler, horkutlar, conguluslar uykusunda ırahat vermediğinden bi soluk bile uyuyamaz, kimseynen gonuşamamakdadır, evlikde gece -gundüz durmadan dolanıp gara gara düşünmekdedir; ben ne günah işledim.... Eli iş - güç dutamaz hale gelmiş, amma iş - güç durmak bilmez ki... tallalar sürülüp tapanlanıp ekilmiye hazıllanması da lazım... İsdeksiz, halsız, biraz da gorharak galhar giyinir, ayakgabılarını çeker, atın goşumlarını hazırlar, arabıya pulluhları, azzık olarakda cebine dürümünü goyar, heç kimseye bi şey de demez, üsdelik arabıyada binmez, arabanın yanısıra kös kös yörümüye başlar... Gafasında o düşünce... ben ne halt etdim de..? Yörümüye başlar amma başlamasıynan o lanet olasıca bi avıç toprak gine dokülmeye başlar, hemi de gundüz gozüynen... Zınk diye durur yerinde... toprak da durur... Durur ama atlara dübbb, dırrrı, dübbb demeyi ahlına getirip diyemediğinden, o anda dübbb mü gelir adamın ahlına, gine o gorkuynan sürüklenir atların ardından... sürüklenmeynen birlikde toprak da başlar...bi avıç... Başı önde eğik, bi avıç toprağa baharken birden kikir kikir gulmiye başlar, kikir kikir gulmenin arkası kesilmez... ki Dursun emmim adının gereğini burda da yerine getirmez, Dursun durmadan güler. Kikir kikir gulmesi öyle dir ki bi duymıya goresin, bu gulüşleri duyanın ‘ben gulmem‘ demesi mümkün daaldir. Gulmesi gittikçe artmakda ve artık katıla katıla gulmekdedir; hah hah hay... vay ulan, ulaaa.. Biner arabasına, deh der atlara doruca gavıröldürendeki tallıya. İndirir pulluğu, bağlar atların arkasına, cebinden çıkardığı dürümden bi ıssırır... - gaç gundür yemiyo- çıkarır ayakgabılarını goyar sınırdaki daşın üsdüne, yalın ayak olarak, başlar atların ardından çızı - çızı, evlek evlek tallayı sürmiye, yürümüye... Ama gulmesi hala devam ediyo...gatıla gatıla... Dut dutabilirsen artık ŞAHAN emmimi... DURSUN muş, durur mu gayrı... Zabahdan aaşama gadar yörür - güler, güler - yörür... Beklenti: Şimdi siz bu satırları okurken şöyle bir beklenti dönemi başlıyacak. Hah, anının yani hikayenin sonuna yaklaştı ya, kendince hikaye yi heyecanlı kılmak için sonucu sonradan anlatacak ve daha da kötü bir espiriyse bugünkü yazısına -I- bölüm deyip bitirecek. Sırf sizi yanıltmak için bu günlük ben kendim yanılıyım ve sonucu açıklayalım. a- Cinler, horkutlar, conguluslar ne yapmıştır da, bi avıç toprak dökülmekdedir? b- Durmuş emmim ayakkabısını çıkarıp, neden yalın ayak çalışmışdır? c- Dürümü neden cebinde taşımıştır? Bu tür durumlarda soruların cevabını verme yöntemi sondan öne doğrudur. O durumda c- şıkkından başlarsak, bu sorunun şimdilik cevabı yoktur. Çünkü, bu şık bir sonraki yazımın konusudur.(Bu şıklığımıda unutmayın ha, bak, uzamasın diye...) b- şıkkının cevabı ise a- şıkkının içinde olduğuna göre, en iyisi biz a- şıkkını anlatalım... - Dursun emmim durur durur (hah, demek ki durduğu haller de varmış) bir ayakkabı alır... ayakkabı ki abi ne ayakkabı. Biliyorsunuz bizlerde o zaman ayakkabılar soğuk kuyu denilen lastik ve onların biraz daha gelişkini ise gıslavet ayakkabıdır. Gıslavet ayakkabılar ise bu günkü iskarpin ayakkabılara benzer. Fakat bazen Sorgun veya Yozgat‘a resmi işlere giderken ya da düğünlerde giymek için de yüklük altında tutulan bir iskarpin ayakkabı bulundurulur. Dursun emmimin bu merasimlik ayakkabısı siyah parlak derili ve altı kösele bir ayakkabıdır. Kösele ise tam kösele olmadığından lastik gibi elastiktir. Birkaç giyimden sonra, eğer işçilikte hata ve yapıştırmada eksik tutkal kullanılmışsa, ki öyledir, ayakkabının ön kısmından köselede ‘bi avıç‘ kadar açılma vardır. Bu açılma sebebiyle yürürken açılan parça her adımı attığında yere takılarak yerden ‘‘Bİ AVIÇ TOPRAK‘‘ almakta ve adımınızı öne doğru attığınızda da, toprak bir adım öne düşmektedir. Ya işte böyle... Böylece, bundan sonraki gecelerde cinler, öcüler, horhutlar, congulus ve dört gözlü yaratıklar Dursun emmimi bırakıp başkalarını aramıya çıkarlar. Emmimin kih kih kih gülmeside congulus kime gidecek diyedir... b- sorusunun cevabı da ayakkabının açılan kısmı iyice parçalanmasın diyedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Doğan ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |