Anlamak beğenmenin başlangıcıdır. -Spinoza |
|
||||||||||
|
Peyiğin bazarı (Peyik, çoktandır adı Doğankent: adını benden alıyor zannetmeyin ha!!!) bizim koyün dünyaya açılan penceresi. Peyik bazarı; pazartesi günleri kurulur ve çevre köylerin hepisinin buluşma yeri, Peyik bazarı; güneyin, yani Adana'ın,... Çukurovanın turfanda sebze ve meyvelerinin bizim köylerle köprüsü, Peyik bazarı; batı llerinin Gebze gibi yerlein sanayi mamullerinin bizimle buluşma yeri, Peyik bazarı; doğunun mal, davar tüccarlarının el sıkıştığı, adamın elini koparırcasına sıkı pazarlığa tutuştuğu... Peyik bazarı; kuzeyin gübreden, at arabasına kadar satılabilen ürünlerin görücüye çıktığı yer, Peyik bazarı; çürük ile tazenin, varlıkla, yoksulluğun, geçmişle geleceğin ayna gibi yansıdığı yer, Peyik bazarı; kalabalık, peyik bazarı emek, peyik bazarı ter, sası- sası (ekşi-ekşi), Peyik bazarı herşey. Hatta siyaset meydanı, mesela ben 74 de mi ne, şu bizim gaşarlanmış Süloyu ilk kez gördüğüm yer. Bir de Peyik bazarı 'Peyikli Gocanın Sucuğu'... Şundan kesin eminim, tüm çevre köylülerimiz sucuk denilen ve uğruna herşeyin yapılabileceği o mereti ya ilk kez orda görmüştür veya orda yemiştir. Bir kokardı (hala burnumda) soyka, bir de lezzetli.... Gocanın kendine sorsanız, derdi ki; hakiki Kayseri Danacıoğlu Sucukları mamulü. İşte bütün mesele bu... Çek bir yarım ekmek arası...iyi kızarsın haa! Olsun, olsun hadi, çeyrek arasınada razıyım... ama bol yağlı... Peyik bazarı; asbap... pazarda gıpık ( çocuk yazlık ayakkabısı -plastik-) bazarda fistan... Gapıt bezi, Peyik bazarı; öbek- öbek çavdar, yulaf, buğday, fiğ-g-... sürü- sürü mal, davar... deste deste patiska... Bana ne hepsinden be, benim derdim Peyikli Gocanın sucuğu.... eşşek etinden diyorlar, bana ne, lezzetli.... Uğruna herşeyi verebileceğimiz, hatta, pazartesine kadar perşembeden ağlamaya başladığımız, ama çok seyrek götürüldümüz, mahrum bırakılıp çocukluk hayallerimizin yıkıldığı yer, oysa toru topu 3 bilemedin 5 km. Mesafe ne olursa olsun; bizim derdimiz... İllada Gocanın sucuğu.... Her ülkenin, her kentin, her köyün, her evin bir delisi, bir muzipi, bir yaramazı olur ya, işte Zekaralin Ali bunlardan biri, ama sadece biri.... Gidenler gider. Binerler eşşeklerine, üstünde bir habe (heybe) ... atarabası, motur çok sonraları.... Öğlene doğru gözyaşlarımız gurur, ne de olsa oyun çocuğuyuz, hem daldırırız kendimizi oyuna; bilye, sülenke gibi (sülenke yassı taş ile oynanır) ya da beş daş ( onudamı bilmiyorsunuz yoksa) bekleriz gidenleri 'Salaca Daşının' yanında. Salaca Daşı; bir adamın boylu boyuna üstüne sığabilecegi, altı dört taş direkle yükseltilmiş bir metre yüksekliğinde yassı geniş bir taş. Yok, yok insanlar uzanıp dinlensin diye değil, insanları son yolculuğuna uğurlama yeri. Yani ölülerin yıkandığı ve son dualarının ( kim biliyorsa!!!) okunduğu ve ''cömehat, nasıl bilirdiniz bu adamı'' dendiği yer... Biliyorsunuz okul mezarlığın içine yapılmışya, hah, salaca daşı tam okulun üst tarafında, ve yol şimdiki gibi okulun kömürlüğünün etrafından değil, tam okulla kömürlüğün arasından geçiyor, o taş da hemen onun üst tarafında ve herkes o daşın yanından ( üstünden de denebilir) geçmek zorunda. İşte pazartesi günleri (öğlene kadar) bizim oyun alanımız orası... Bir tek Zekaralin Ali hariç. Zekaralin Ali bizden 5-6 yaş böyük, abim Gahriğin yaşıtı... Zekaralin ev o zaman bizim evin yanında, arasından sadece bir yol geçer ve gapılarının önü küllük. Küllük, evin her türlü çörünün-çöpünün, külünün atıldığı yer. Bu kül baharın tarlalara saçılır doğal gübre... İşte bizler sülenke, beş daş oynarken, Zekaralin Ali o küllüğün ortasına kuyu yapar. Bir tek kendisi sığacak kadar. Beşşik Depeden tek tek gorünür bazara gidenler, bi de yavaş gelirler, bi yavaş... Görenler sanar yükleri ağır, halbuki habelerinin gözünde ev horantasına (halkı) birer, bilemediniz ikişer alma (elma) portakal... bilemediniz iğne- iplik gib şeyler... Tabi bu mallar Tilki Akifle, Çatlak İhsanın dükkanında yoksa, ya da pahalıysa... Biz bırakırız oyunu goş babam goş,taaa çayırlara gadar... Zekaralin Ali yok ortalıkda... Bir bir geçer bazarcılar... Bizim elimiz habenin üzerinde, bazen içinde... Dedem azarlar hepimizi; 'çekin elinizi soyka galasıcalar'... Akşama pay edilecek... eşit! bir sana, bir ona... Herkeş salaca daşının yanından geçecek... Hızırgiller hariç... onlar biraz aşağıda galır. Küllüğün önünden tek tek geçer bazarcılar... Tam Zekere geçecek.... Hooop! Zekaralin Ali galdırır gollarını havıya, galkar ayağa.... Pıışşşşşşt...... ..... ... Eşşek bi yana... Zekere emmi yere... Habedekiler saçılır ortıya... almalar, portakallar etrafda... Toz duman olmuş ortalık.... Çevrenin tüm çocukları, elmaların peşine... Zekere emmi Alinin peşine.... Zekerenin Memmet, Veli, Hacı Irbaham köyün çocuklarının peşine.... Zekere emmim dutar Aliyi; Eşşek sudan gelinceye gadar, Yen mi... yemen mi? ....... ........... ............ Biter mi, gerisi gelecek sefere...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Doğan ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |