Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Odasının camını açtı. Havada bahar kokusu vardı. Bu koku yaklaşan baharın ön habercisi idi. Öğle saati de yaklaşıyordu. Şirketin köşesinde ki şarküteride ekmek arası bir şeyler yaptırıp, yakında ki parkta, bankta oturup öğle vaktini geçirmek niyetindeydi. Aynen düşündüğü gibi de yaptı. Parkta ki en köşe banka yerleşti. Öğle yemeğini atıştırırken; önünden geçen insanları seyretmeye başladı. Köpeklerini gezdiren insanlar, birbirine sarılmış gezen sevgililer, yeşeren ağaçlar, cıvıldayan kuşlar, huzura ermesini sağlıyordu. Bir ara gözü, annesi ile beraber bisiklet sürmeyi öğrenen çocuğa takıldı. Çocukluğunda ki anıları, kasabın evinde ki bayram gününe doğru yol aldı. Kerim bir yaşındayken babası ölmüştü. Annesi kocasız, Kerim babasız kalmıştı. Annesi bir sabah kalktığında, eşine seslendiğinde, ses gelmemiş. Anlamışlarki adamcağız eceliyle, kalp krizinden yatağında ölmüş. Annesi babası ile küçük bakkal dükkanların da çalıştığı ve bakkal dükkanının üstün de kendilerine ait evleri olduğu için manevi boşluk dışında pek sıkıntı çekmeden yaşamışlardı. Zamanla annesinin dulluğu çevreleri ve küçük mühitlerinde sorun olmaya başlamıştı. Annesi Kerim yedi yaşına gelene kadar direnmişti. Sonunda bu hayatta en son karar verilmesi gereken şeye karar vermişti. Mahallenin kasabı şişko Necmi ile evlenmişti. Belli bir zaman sonra iki sene arayla; kel ve insanlıktan nasibini almamış şişko Necmi’den annesinin iki kızı olmuştu. Necmi zamanla içkiye olan düşükünlüğü arttırmıştı ve annesi Necmi’ye bir erkek veremediği için içtikten sonra Kerim’i ve annesini tartaklamalarının da sonu gelmemişti. Annesini iyice kendisine mahkum etmek için ev ve bakkal dükkanını da zorla kiraya verdirtmişti. Böylece kiralardan gelen üç beş kuruşu annesi gizlide olsa kenara atmaya başlamıştı. Böylece Kerim’in canı ne çekiyorsa, gizlice alabilmişti. Kerim’e “Keşke babanla ölseydim” dediği olmuştu. Sonra pişman olup Kerim’e sarılır, bu fikirden hemen vazgeçerdi. Çünkü Kerim zorunlu yaptığı değil, sevdiği aşık olduğu adamın armağanıydı. Mahallede ki bütün çocukların bisikleti olmuştu. Bisiklet, Kerim için önemli idi. Çünkü Kerim’e göre bisiklet özgürlükle eş anlamlıydı. Yatağa her gece yattığında, hülyalara dalardı. Kolları başının altında, gözleri tavanda kırmızı bisiklet düşlerdi. Hayallerde yüzerken, tebessüm dudaklarında fiyonk olurdu. Ah! Bir bisikleti olsa, renkte hiç fark etmezdi. Bindiği gibi üstüne hızla mahalleden çıkardı, rüzgar ile dans ederek sürerdi, bayır aşağı kendini bırakırdı, kollarını da iki yana açmış öylece özgürce giderdi. Kerim rüzgar ile dans edereken, tatlı esintisi saçlarını, tenini yalar geçerdi. Her yere girip çıkardı ve annesini de selesine attığı gibi kasap Necmi’den kaçarlardı. Kerim çocukken bu hayallerle coşarken, hayallerini günlüğüne yazmayı ihmal etmiyordu. Annesi bir gün odasını temizlerken, günlüğü bulmuştu. Artık kendisinin hayallerinin ortağı vardı. İşte lanetli bayramın ilk günü olmuştu. Üvey kardeşleri ile annesinin ve kasap Necmi’nin elini öpmüşlerdi. İki kızda annesi ve kasap Necmi’nin yanına oturmuşlardı. Kerim ise odanın diğer köşesinde; kırık, dökük, mutsuz tabloyu izlemişti. Annesi sessizliğin içinde ani bir hareketle, yerinden kalkmıştı. Kilerden bisikleti çıkarıp, salonun ortasına koymuştu. Hem de kırmızıydı. Kerim gözlerine inanamamıştı. Önce annesine, sonra bisikletine sıkı sıkı sarılmıştı. Annesine fırlatılan, ani bir tokat. Sevincini bölmüştü. Bisiklet ani bir hızla çıkarıldığı yere, yani kilere kasap Necmi tarafından konmuştu. Kızlar odasına gönderilmişti. Kerim ise, yarım kalan sevincini, gözyaşları ile beslemişti. Annesi parasına dahi hükmedemez olmuştu. Annesi yerden kalkmış, Kerim’i elinden tutup, koltuğa oturduklarında; kasap Necmi Kerim’e doğru eğilerek ve tombul parmağını sallayarak “ Göreceksiniz anan ile sen bakalım bundan sonra benden izinsiz tuvalete bile gidebilecekmisniz.” Deyip çıkıp gitmişti. Kerim o gece yatmadan önce, son kez bisikleti okşamıştı. Ama özgürlüğünü son kez okşadığını bilememişti. Erkenden kalkmıştı. Koşarak kilere gidecekti ki. Salonun yanından geçerken gözü salonda ki masaya takılmıştı. Masanın başında kasap oturmuş pis pis sırıtmıştı. Ve masanın üstünde de, özgürlüğü yani bisikleti parçalara bölünmüş şekilde konmuştu. Annesi de kasabın arkasında ki koltukta oturmuştu. Kerim’i salonda görünce çaresizliğine ağlamaya başlamıştı. Kerim kasabın pis gülüşüne bakmıştı. Savaş vardıda galibiyetini kutlamıştı sanki. Annesine ağır adımlarla yürümüştü. Saçlarını okşamıştı. Sonra annesine sarılıp ağlamışlardı. İkisinin de gözyaşları, bedenleri gibi bir bütün olmuştu. Kerim, yanına gelen ve beni sev diye başını kucağına sürten kedi ile irkildi. Kediyi sevdi ufka doğru baktı. Artık o küçük çocuk, büyümüştü ve iş güç sahibi olmuştu. Ama ne olursa olsun, o bayram gününü, özgürlüğünün alınmasının anısına, asla hiçbir bayramı kutlamamıştı ve kutlamayacaktı. Bayramın getirdikleri ona hiçbir şey ifade etmemişti ve etmeyecekti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © pınar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |