Düşünce dilden, dil düşünceden doğar. -Platon |
|
||||||||||
|
Çocukluğun insanın geleceğini etkileyen bir dönem olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar unutulsa da ayrıntılar, benliğimizin bir köşesinde ortaya çıkmayı bekleyen çocukluk anıları saklanır. Hiç beklenmedik anlarda, sevinç veya hüzün hezeyanlarında, korkularla, özlemlerle ortaya dökülüverirler. Bir koku, renk, sima, name ve kelimede belirmeleri bile olasılıktan öte. Kimi görmezden gelir, kimi iç çeker, kimi ise onu reddeder. Yine de ne olursa olsun, beğensek de beğenmesek de o anlar, anılar bizim çocukluğumuza ait. Sırtını dönüp, içinde bir yerde hapsedip uzaklaştığı çocuğu gerçekten unutabilen bir insan var mı?.. Bu düşünce ile ürperdim. İnsan hayatnda her nekadar karanlık, zor sayfalar çevirdiyse de mutlaka kıyıda köşede kalan renkli, ışıl ışıl paragrafları gözden kaçırmamalı. Küçük sevinçleri "talihsiz serüvenlerde" kaybetmemeli... Ne kin, ne de hırs insanı güçlü kılar. Kıldıysa da...bir yere kadar, şüphesiz. Hırs ile amaca yaklaştıkça insan daha da kaybeder kendini, ulaştığında ise kaybettiklerinin farkına varır, ancak bazen çok geçtir... Çocuklar, bu kirlenmiş hayatın tertemiz ruhları. O dokunulmamış saflıklarını kaybedene kadar... Kimbilir, belki bu yüzden bu dünyaya çığlık çığlığa gelirler. Sonra... Kimileri el bebek gül bebek, kimileri ise sancılı büyür, büyütülür. Bir şekilde büyürler. Büyürken acele ederler, hepimizin ettiği gibi. Çünkü büyükler gibi olmalılar. Çünkü büyük olmak çok farklı, çok...çok. Çocukluk, sersemlik gibi silkelenilecek bir şeymiş gibi kenara atılıverir. Fütursuzca, bilinçsizce. Büyümek başlar, geri dönüşümsüz... Evet, çocukluk dönemi o kişinin geleceğini etkileyebilir. Belki çok kısa bir an için, ya da büyük bir değişime sebep olarak. İnsan kendinden ne kadar uzağa kaçabilir ki? Nereye kadar? Yüzleşmek lazım, içimizde hapsettiğimiz, başkalarının değil, kendimizin itip kaktığı çocukla. Şöyle bir etrafa bakmak, insanların içlerinde kayıp ettikleri çocukları görmek için yeter. Kayıp edip özlemini çektikleri... Yüzü asık yaşlı insanlarla karşılaştığımda bir soru takılır aklıma: bu insanın hayatında, yıllarca süren hayatında, hiç mi güzel bir an olmadı? Hayat hiç mi gülümsetmedi, bir saliseliğine bile, hiç mi uğramadı yanına sevinçler?.. Ürperirim öyle zamanlarda, üşüyen bir çocuk bedenin titremesi düşer aklıma. Yazık. Şu zavallı harcanmış ömürlere yazık... "Hayat kısa" gibi klişeleşmiş laflardan uzak olmayı yeğlerim, bildiğim şey yaşanan her an'ın çok değerli olduğu. İçimdeki çocuk ve yüreğimdeki Aşk ile... eylül İstanbul/2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |