"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Önce büyük bir otoyol geçti ıssız araziden . İn cin top oynayan dağlar dereler araba sesleriyle canlandı. Sonra bir hızlı tren yolu yapıldı ; en ıssız yere de bir istasyon kuruldu. İstasyon yakınlarındaki daha önce değersiz olan arazi birden değer kazanıverdi. Oraya en yakın ilçenin zenginleri köylünün elinden ucuza arazi kapatıp , hemen inşaat yapmaya başladılar. İnşaatlar başlayınca , işçi çadırları , barakaları kuruldu. Birileri köfteci barakası , çaycı barakası yaptı. İşçilerin kazançlarının bir bölümü onların geçimini sağlayacaktı. İşler geliştikçe , birisi bakkal açtı , ekmek sebze ; hatta içki de sattı. Birileri de gidip bir mescit işine girişti ; çevre köylerden para topladı devlet kurumlarından yardım aldı. Çaycıdan köfteciye kadar herkes, kendi çapında kazanıyordu. Tümünü besleyen oradaki işti. İşçinin çalışmasıydı orada yaşamı var eden , patron da kahveci de bir sistemin unsurlarıydı. Çevredeki yiyecek artıklarını yemek için başı boş köpekler kediler bile gelip kendi düzenlerini kurdu. Nazım’ın dediği gibi , ”yapıcılar türkü söylüyor / yapı türkü söyler gibi yükselmiyor ama. ” Patronlar yapılan işten büyük paralar kazanacak , oraya yerleşen küçük tezgah sahipleri de küçük paralar kazanacak. Bütün bunların kazanılma noktası yapı işçilerinin emeğinden başkası değil. Ne emeklerinin karşılığını alacaklar , ne de hayatın sürebilmesi için gereken yeme -içme karşılığında harcayacakları para mutlak olarak sistemde bu gereksinimlerin tam karşılığıdır. Hikaye uzatılabilir , hatta bir film bile çevrilebilir bu hikayeden. Oraya gelip köfte satanların çaycıların rekabetini de katmak gerekir. Bozkırın en ıssız yerine bir hayvan leşi düştüğü zaman , yaşam onun ölümü üzerinde kendi macerasını sürdürüyor. Çürüyen leşin kokusu bazı canlıları uzaklaştırırken , pislik kendi sistemini kuruyor. Binlerce organizma , kurtçuk kendi dükkanını açıyor leşin üzerine. Leş kargasından çakala uzanan zincirde kıvıldayan kurtlar da artık doğanın bir parçası olmuş , bir zamanlar canlı olan bir hayvanı dönüştürüyor. . Kendi payını kapma savaşımı veriyor herkes. Kuşkusuz bozkırın bir yerlerini sulayıp bahçe yaparsan , yaşam bu kez de oradaki sisteme göre devinimini sürdürecek. Ağaçların yanında karınca ocaklarında karıncalardan , sebze böceklerine kadar uzanan , köstebekli , kirpili kaplumbağalı bir dünya kuruluveriyor. Ağaçların dallarında , daha önceleri oralarda olmayan kuşlar ötmeye başlıyor. (insan ilişkileri buna benzemiyor mu biraz da. Böylesine bozuk , çürümüş ve adaletten uzak sistemde insanlar yaşamak için adeta birbirini yemiyor mu. Çıkar duygusu çoğu zaman sırtına dostluk , arkadaşlık , aşk kisveleri giymiyor mu. İnsanlar dostluklarının , arkadaşlıklarının , aşklarının aslında öyle olmadığını anladıklarında çok geç olduğunu da fark etmiyor mu. İnsan insanı yağmalaya yağmalaya yaşıyor ; duygularına , umutlarına , hatta özveri gibi gayet insani özelliklerine kadar. Hele bir de biten bir ilişki , ölmüş bir cesede benzemiyor mu. Bittiği yerde bitirmezsen kokuşmaya başlıyor artık. Giderek bir zamanlar var olan güzel şeylerin yerini çürümenin dehşetli tiksinci alıyor. Konuyla direkt ilişkili olmamasına rağmen yukarıda verdiğim örnek bana ikili ilişkilerdeki çürümeyi de çağrıştırdı. ) Kapitalizmin insanca olmayan büyük alanındaki savaş çok daha çetin. . İnsanca olmaması insanları insanlıklarından uzaklaştırma temeli üzerine kuruluyor. Bu da ancak insani değerlerin içini boşaltmakla mümkün. . Kapitalizmin dini yok ;ama din diye var olan dinleri kullanıyor. . Sanat diye var olan sanatları kullanıyor. . Onun sanat akımlarını icat edenler aslında insana hizmet eden sanatı sömürüye hizmet eden sanat haline getirmekle başlıyor. . Nasıl mı oluyor. Sanatı da ,dini de,siyaseti bilimi de uyutma amaçlı kullanırsanız amacınıza ulaştınız demektir. Kapitalizm her aşamasında aç gözlü ,insani değerleri bir yana atıp, paraya tapan insanlar üretiyor. Emeğin değersiz olduğu yerde ancak sömürü hakimdir. Sömürü sisteminin canı acıyınca da saltanatını sürdürmek için saldırır. Leşin üzerinde hayat bulan leş hayvanları birbirine saldırır. Güçlü aslan payını almak zorunda , çakalsa aslandan artakalan kemiklerle yetinir. Kurtlar giderek birbirini yemek durumundalar. Onların çığlıkları bizzat orada ölü bir hayvanı yağmalayanların sesleridir. Yalan mı Evlere asbestli borularla su taşındığı,bunun adının hizmet olduğu;yalan mı.Fabrikaların yaşam için gerekli havayı mahvettiği,denizlerde balıkların öldüğü. Altın elde etmek için kitlesel ölüm risklerinin göze alındığı.Tarlalara atılan yapay gübrelerin toprağı öldürdüğü.Hormonlu yiyeceklerin satıldığı.Bunlar ve benzeri daha nice örnekte gördüğümüz sadece leşin üzerinde yaşanan gerçekle örtüşüyor.Asbest boru,hormonlu besin,radyasyonlu çay ve o hastalar için yapılan pahalı ilaçlar.İlaç fabrikaları birilerine ilaç satıp para kazanmak amacıyla mı çalışıyor;yoksa insanlık için mi.Denizleri batıran fabrikalar da öyle,silah fabrikaları da.O halde bizim tanımlamalarımızla onların tanımlamaları aynı değildir.Bizim Barış dediğimiz kavramla onların Barış kavramı aynı değildir.Savaş,aşk,mutluluk,huzur kavramlarımız da örtüşemez.Dolayısıyla onların Sanat dediği şey bizimkiyle aynı değil.Yazar deyince de onlarınki başka bizimki başka olacak.Bu ayrımı biz yapmadık.Yani piçleştirme,içini boşaltma onların işi. Anlamsızlığı sanat diye üretmek onların işi.Giderek doğadaki meyveyi sebzeyi hormonlamak ,insanı hormonlamak onların işi. Sanat edebiyat akımlarının tarihine bakınca orada da insani olanla , olmayanın tarihsel kavgasını görebilirsiniz. . Birileri sanatın anlaşılmaması gerektiğini bangır bangır bağırır. . Sadece edebiyatta değil sanatın her dalında bariz olarak görmekteyiz bunu. . Elbette sanat akımlarının var oluş nedenlerinin başında toplumsal olaylar gelir ; ancak her akım karşıtını da üretmektedir. Tiyatroda Brecht’in Epik Tiyatrosu , Sosyalist Tiyatro vardır ama İenesco’nun anlaşılmaz tiyatrosu da vardır ; saçma tiyatrosu da . Şiirde ve sanatta Dada akımı da son söz olarak kendilerini toplumsal muhalif ilan eder. Bütün bu anlaşılmazlığı , beyin dumurunu sloganlaştıran sanat akımları kendilerini muhalif sayarken saçmalarlar. Kime niçin ve ne adına muhalif. . İdrakı ortadan kaldırmaya , anlaşılmazlılığı sanat diye yutturmaya çalışıp bunun adını muhalif sanat koyan herkes ve her akım bizzat hayvanca sömürü düzeninin uşağından başkası değildir. Çünkü anlayış dumuru sistemin en istediği şeydir. Ölü bir beden üzerindeki hayata benzer kapitalizm. . Herkes can havliyle tıkına tıkına yer. Ama bir yanda da çiçek bütün bunların arayerinde kendi yaşam kavgasını doğasına uygun olarak verir. (Leşin üzerindeki yaşama kavgasında hangi insanca duygular var olabilir.Sistem dışladığı unsurları kendisi yaratıyor.Bu yazıda geçen orospu kavramı,bedenini satarak yaşayan insanlar için değildir.Eşcinsel kavramı da bilimin tanımladığı eşcinsel gerçeğini aşağılamak için kullanılmadı.Ancak erkek cinsiyetinden sapmanın teşvik edildiği gerçeğinin altını çizmek istedik.Elbet bunun karşıtı olarak,kadın cinsiyetindeki sapkınlıklar da pompalanmaktadır.İnternete giren 8-10 yaşındaki çocukların öpüşen çıplak kadınları görmeme olasılığı ne kadardır.Bütün bunların asıl nedeni nedir.Kim ne yapmaya çalışıyor,yazımızın ekseni bu konuya dairdir.Bu anlamda da bizim temel çelişki anlayışımız emek sermaye çelişkisidir.Yani düzenin dışladığı küçükburjuva eğilimlerin organize olması sınıf çelişkisini bağlamaz.Feministler ,çevreciler,eşcinsel hareketler tarafımızdan burjuvazinin yeni muhalifleri olarak görülmüyor.Proletaryanın mücadelesi içinde yer alan unsurların kişisel tercihleri ise bizi ilgilendirmiyor.Devrimciler kişilerin sınıfsal mücadeledeki duruşlarına bakmak durumundadır.Bu anlamda eşcinsellere ve bedenini satarak geçinmek zorunda kalan insanlara bakışımız onları aşağılamak anlamında değildir.Devrimci söylem,o tür kadınlara orospu sıfatını asla yakıştırmayacaktır.Bu yazı vb deki orospu kavramı insanların cinsel kimliğini insanca yaşamamasına neden olan sistem ve bunun çanak yalayıcılarına dairdir.) Ekmek parası için kendini satmaktan başka çaresi olmayan milyonlarca kadın vardır kapitalizmin dünyasında-bu anlamda onlar düzenin tokadını sıkı yemiş birer talihsizdir; ancak kapitalizmin kendi orospuları ve ibneleri vardır her alanda. Ama onlara bu sıfatı kimse yakıştırmaz. Şiirden tiyatroya,Siyasetten,iş yaşamına kadar kadar kapitalizmin çağdaşlık anlayışı dahilinde kendini,kimliğini ,kişiliğini satanlar,onur ve namus tacirleri,dönekler yalakalar vardır. Ne kadar tuhaf ki , bu alanda da kendini kimse yalaka ,dönek,muhbir,yalancı,namussuz saymaz. . Herkes tertemizdir. Aşkın kuşkusuz ki kapitalizm öncesinde de o sistemin darbeleri altında ezilmişliği biliniyor. . Ama hiçbir sistemde aşk kapitalizmdeki kadar aşk olmaktan çıkmamıştır . Bunların şiirlerinde romanlarında filmlerinde bize yansıttıkları güzel aslında güzel değildir , aşk dedikleri de aşk değildir. Sistemin kalem erbapları yoz ilişkilerini kağıda döküp kitlelere aşk reçetesi olarak sunmalarıdır. Kapitalizmin aşkı aşk değildir , dini din değildir ahlakı da ahlaksızlıktan başkası değildir. Gerçek aşk din ve insana uygun ahlak sistemin buyruğundaki insanlar gibi özünden sapmış aslından uzaklaşmış ve tutsaktır. İnsanın zincirlerini kırdığı yerde özgür kalacaktır. İnsanın zincirlerini kırdığı yerde , eşcinseller de , kadınlar ve erkekler de özgür kalacaktır. Hatta doğa da , ağaçlar , çiçekler , hayvanlar özgür kalacaktır. Her türlü sapkınlık egemen kesimin doyumsuzluğundan doğar.Kokain gibi uyuşturucular elbette ki yoksul insanların alışkanlığı olamaz.İnsani değerleri yüksek gibi görünen güçler cinsel ve ruhsal sapmaların kaynak yeri oluyor.Alt sınıflar sağlıklıdır gibi bir çıkarım ileri sürmüyorum burada.Yukarda verdiğimiz örneklerde anlatmaya çalıştığımız,her kesim hastalığı ve yozluğu kendi çapında yaşıyor;ancak asıl mikrop kaynağı sistemin kendisidir. Bilincini yağmalayıp kendi kalıplarında insan üreten sistemin iyi vatandaş dediği , düzene sıkı sıkıya bağlı olan biridir. Kibrit kutuları kadar benzer yaşamlar vardır , dolap çekmecesi kadar benzeşen evlerde. . Maaşına göre hayal kuran ve talepleri olan çalışanlar. . Onların birbirine benzeyen çocukları hatta birbirine benzeyen aşk ve boşanma nedenleri , hayalleri ve beklentileri… Televizyon sistemin propagandasını yapan ideolojik bir aygıt olarak , sisteme uygun diziler sergiler. . Dizilerdeki insanları model alır kişiler ister istemez. . On yıl önce kaç kişide çeneden sakal veya bu tip tuhaf sakal bıyık biçimleri vardı. . Şimdi toplumda çığ gibi yayılan kılıklar o diziler ve sanatçı diye sunulan idoller tarafından toplumlara benimsetildi. Küresel emperyalizm kılık kıyafetini de belirliyor insanların , zevklerini de. TV dizilerindeki evler bu ülkede halkımızın yaşadığı evler değil. . Geniş yemyeşil bahçeler içinde ağaçlıklı havuzlu evler önlerinde son model cipler ve hep yakışıklı adamlar güzel kadınlar arasında yaşanan olağanüstü aşklar. . Kapitalizmin insanlara sunduğu ömür boyu kovalayıp da bir kez bile ulaşamayacakları düş bu. . Her dizinin tiplerinin kişiliklerine bakalım. . Bir kere her şey var Sert erkek adamlar Yumuşak dişi güzel akıllı zeki duygulu kadınlar Nefretten sevgiye tüm duyguların temsilcileri. Kötüler tam kötü , iyiler tam iyi. . Diziler gündeme uygun ve paralel konuları seçerken , tarihsel gerçeğin içini boşaltıyor. İstanbul’da büyük ve amerikanvari köşkler , onlarda yaşayan olağanüstü güzel kadın ve yakışıklı erkekler. . Tabii bunlar okumuş kültürlü. . Aynı zamanda Diyarbakır’da Urfa'da uzantıları var ; köklü aileler ve onların son derece okumuş ama o kadar da törelere bağlı çocuklarının aşkları. . Asilzadeler veya para kazanıp asilzade olan ayak takımı. . Ne ararsan var. . Ama çoğunlukla eşcinseller ve orospular da var. Bize idol diye sunulan artizler bir bakıyorsun ya bir reklamda ya başka bir dizide kadın elbiseleri giyiyor. Normal olanı göstermiyorlar halkımıza. Avrupa yakası gibi hışımla izlenen dizilerde ilaç için bir tek normal insan yok. . Kaç yıl sonra sinema filmi çeken kabadayı Şener Şen filminde bir tane eşcinsel var. Bir eşcinsel daha yürekli olabilir mesajını veriyor ; oradaki misyonu o. . Çocuklarımızın cinsel gelişimiyle oynuyorlar ; görün. Sert adam Kadir İnanır bile kadın elbiseli film çekti. İnsanın özünü parçalamaya çalışıyorlar ve geride o filmlerdeki yaşamları , tipleri arayan kalbi kırık kalabalıklar kalıyor. TV’lerdeki artizler ve şarkıcılar –bunlar sanatçı oluyor- bu hafta ne haltlar karıştırdı içerikli programlar sayesinde her türlü ahlaksız ilişkiyi izleyip alışmış ev hanımları. . Sizin özgürlük dediğiniz bu mu Siz bu sistemde kadın erkek eşitliğinin olabileceğine inanıyor musunuz Siz bu sistemde özgürlük dediğiniz şeyin olabileceğine inanıyor musunuz Birileri durmadan yazıyor , konuşuyor , bağırıyor ağlıyor ve nasıl sömürgeleştiğimizi , nasıl satıldığımızı haykırıyor. Ekonomiden siyasete dönem büyük dolapları açıklıyor ve onlara çok izlenen kanallar yer vermiyor. . Onlar bir şekilde susturulmaya çalışılıyor. Hatta daha olmadı atılıyor, vuruluyor, tutuklanıyor. Biz burada başka bir işgalden söz ediyoruz Satılmış yazarlardan ve ulusların nasıl kişiliğinin parçalandığından , değerlerinin yok edildiğinden söz ediyoruz Küçük burjuva her zaman alınıp satılmaya , oradan oraya dönmeye müsait bir bel kemiğine sahiptir. Sınıfsal olarak o yapıya sahip olanlar ancak bilinçle kendilerini kurtarabilir. Che Guavera'yı , Deniz Gezmiş’i , Yılmaz Güney’i idollaştırıp her türlüğü pisliği yapanlar. . Barlarda devrim şarkıları söyleyip her türlü yozluğun içinden kendini devrimci sayanlar. . Küçük ahbapçavuş gruplarının ahlaksız ilişkileri arasında sanat kavramının içine edenler. Sırça saraylarında sadece kendi açmazlarını ve karanlık bunaltılarını kimsenin anlamadığı laflarla yazan yeteneksizler tayfası ve onların birbirine tuttuğu garip alkış. Lağım fareleri şarkı söylüyor Dans ediyor çürük kurtları Politikada en ciddiyetsiz kesim,geniş kitleler değil,bizzat politikacılar Şiirde en ciddiyetsiz kesim,bizzat şiirle uğraşanlar oluyor.Okumuyorlar.Eleştiri bir edebiyat türüyken bizzat yalakalık yazılarının adı oluyor.Atelyelerde şiir üretimi yapılmaya başlandı.Okur denilen kitleler hala Nazım’dan ,Attila ilhan’dan vb den başkasını okuyamıyor.Her mahallede şiir festivalleri düzenlenip mutsuz ev hanımları, yağlı yağlı satırlar yazan müzmin erkekler alkış toplayıp birbirini şakşaklayıp kendi kendilerini şair ilan ediyor.Ama ülkede şiir kitaplarını basmıyor yayınevleri,’okuyan yok ‘ diye.Okumadan alimler fetva veriyor ortalıkta.E o kadar olacak ,Türk dili çığ gibi İngilizce’nin işgali altındayken ,Türk Dil Kurumu Başkanı MORGIÇ sözcüğüne Türkçe karşılık aramaya çıkıyor. Tam da bu yazı yazılırken hürriyet gazetesi eşcinsel , muhafazakar , AKP'li cemil ipekçi ile röportaj yapıyor. Eşcinselliğini yerinde bulan modacı da diğer eşcinseller gibi medyanın vazgeçilmezi. Hani bir söz vardır ; ‘söylediklerine katılmıyorum ama saygılıyım’ diye. . Başkalarının cinsel tercihleri bizi ilgilendirmiyor. Başkalarının duruşu ve bakışına göre seçiyoruz dostlarımızı. Parası pulu ve çuluyla ön plana çıkmaya çalışan biri ne kadar iticiyse , cinsel kimliğiyle ön plana çıkan birisi de o denli itici. Hele de toplumu etkileme pozisyonunda olan olguların içinde bu dediklerim olursa karşı çıkma hakkımı kullanmam gerekiyor. Bir dönem her TV kanalının medyumları vardı. Hatta o kadar ileri gidildi ki bakanların bile onlara danıştığı rivayet edildi. Sonra bunları toplayıp , senin cinin benim cinimi dövemez tartışmaları yaptırdılar. Bir ara boks maçı bile yaptılar canlı yayınlarda. Bunlar ülkenin en önemli olayları olarak bizlere zorla gösterilirken , bizler ülkenin içinde bulundurulduğu yeni durumlara bakma fırsatı bulamıyorduk bile. Avrupa yakasında efemine tabir edilen tip diziyi sürüklüyor. Giderek seviyoruz onu. Kabadayı’da , kabadayının birisinin sırtında dansöz elbiseleriyle çekilmiş görüntüleri filmin en çarpıcı kareleri olabiliyor. Kimler kadın kılığına girmiş . Bir gazete köşesinden alıyorum: “erkek oyuncuların kadın rollerinde oynaması kadar saçma bir şey düşünemiyorum. Ne yazık ki , gösteri dünyasında erkek oyuncular bu tür rollerle `ayrıcalık` kazanıyor. Bir takım kuruluşlar , özel ödüllerle bunların kariyerini pekiştiriyor. Ünlü `totsie` filmi dustin hoffman`a oscar heykelciği kazandırdı. Robin williams`ın oynadığı mrs. Doubtfire filmi de gösterildiği dönemlerde epey konuşulmuş , çeşitli sinema sektörleri tarafından ödüle boğulmuştu. İlk akla gelen bunlar. Elbette sayısız film ve oyuncu bu yolla kariyerini pekiştirdi. Sanki , bir takım kuruluşlar , popüler isimlere `kadınsı` roller vererek , toplumu `özenti` içine sokuyor. Tiyatro , sinema ve gösteri dünyasında `kadın kılığına girmeyen` oyuncu veya şovmen yok gibi. Sadece hollywood`u kastetmiyorum. . . Bu görüş , aynı zamanda bizim aktörler için de geçerli. Yeşilçam`ın ünlü sert karakteri kadir inanır komiser şekspir filminde etek giyerek kadın kılığına girmiş , çok yadırganmış ve tartışılmıştı. Gösteri dünyasının ünlü isimlerine bakın. Onlar da programlarında mutlaka `kadınsı` rollerle ününü pekiştirir. Ailenin iyi çocuğu beyaz kendi ismini taşıyan şov programında `pertev` kılığında erkeklere yakışmayan bir görüntü çizmekte (beyaz show , kanal d). . . Şarkıcı alişan bir dizide , ailesinin tepkisine rağmen makyajla kadınsı bir portre çizdi (show TV). `zaga`cı okan bayülgen`in `azize` rolüyle `size baba diyebilir miyim?` (kanal d) dizisine ne demeli? Kötü bir mrs. Doubtfire kopyası. Öylesine berbat ve çiğ ki. . . Profesyonel makyaj hilelerinden bahsedecek değilim. Velev ki , en mükemmel makyaj tekniği bile uygulansa , bayülgen bir erkeğin oynayabileceği en kötü kadın karakterini canlandırıyor. Zaten bizde dizilerin ilk bölümleri , bir kaçı istisna , yabancı filmlerden aparmadır. Daha sonra , senaryo seyircinin ilgisine göre , belirlenir ve devam eder. Okan bayülgen`in oynadığı dizi yerlerde sürünüyor. Müthiş bir oyunculuk da çıksa , bu dizinin ısrarla ekranlarda gösterilmesi bir hata. Toparlayalım: sinema ve tiyatro sektöründe en fiyakalı aktörler `gay` veya `kadınsı` rollerde oynuyorsa. . . Kültürel alanda `sapık` ilişkileri yazan kitapların bol bol reklamı yapılıyorsa. . . Bilin ki onun altında bir `çapanoğlu` var. Bu çapanoğlu kim mi? Uzağa gitmeye gerek yok. Medya , sinema ve gösteri dünyasının finans kaynakları kimse , sorunun cevabı orada gizlidir. ” davut şahin 2004-10-09 yeni asya (Not:alıntıların yazım ve noktalaması yazarlarına aittir) Yozlaşmanın her türünü insan üzerinde deneyen kapitalist sistem , hızını alamayıp bitkileri bile yozlaştırdı. Kâr hırsı insanlara hormonlu domates yedirirken , insana en değer vermeyen sistem kendini bir kez daha belgeledi. Akşam gazetesinin kısa haberi ise şöyle “erkekler 2009'da moda uğruna kadınsı olacak fransa 'da düzenlenen moda haftasına katılan tasarımcılar , 2009 ilkbahar/yaz kreasyonlarını tanıttı. Kadınsı tasarımların ön plana çıktığı defilelerde en çok altın sarısı , mor ve pembe renkler kullanıldı. Vantiy fair dergisinin moda editörü michael roberts "erkek giyim defilesi izlemeye geldim. Ama kadın defilesinde olduğum hissine kapılıyorum" dedi. ” Dış haberler Kaynak: akşam , 01. 07. 2008 Yazılar çiziler farklı yer ve zamanlarda görülünce belki daha önemli dediğimiz şeylerin yanında uçup gidiyor beynimizden. Ancak , büyük fotoğrafı küçük parçaları birleştirerek yapabiliyoruz. Konuyla ilgili olarak buraya koyacağım eklenti , büyük fotoğrafı daha da ilginç hale getiriyor. Haber başlığı şöyle:” islamî kesimde gündeme gelen polemik: " erkekler giderek feminen (kadınsı) davranıyor" (!)” Başlık aynen böyle. Ve bence de parantez içinde ünlem yerli yerindedir. Bu başlık altında şu açıklama var “zaman gazetesi 29. 2. 2004 nuriye akman , - fatma karabıyık barbarosoğlu (yeni şafak gazetesi köşe yazarı) röportajı” Ha , kim kimle röportaj yapmış onu belirtiyor. Röportajı buraya eklemeyeceğim ama , bu yazıyı ilgilendiren soru ve yanıtını aktarıyorum. ” ben daha pragmatik düşünürüm. Neyse. . . “modern hayat erkek ontolojisini yaralıyor. ” diyorsun bir röportajda. Bu , çok bilmiş laflara benim canım sıkılıyor. Erkek ontolojisi , kadın ontolojisi. . . Yani ne biliyoruz bunların hakkında? kamusal alanın dili başlangıçta erkek diliydi. Kadınlar başlangıçta bu dilin içinde çok kolay yer alamadılar. Şimdi postmodern dünyada kamusal alan üçüncü bir dil ortaya çıkartıyor. Kadınlar erkekleşerek , erkekler de kadınsılaşarak üçüncü cinse doğru gidiyor. Ontolojik duruşun zayıflamasından kastettiğim şu: kamusal alanda kadınlar egoları şişik olduğu sürece başarılı oluyor. Bunu kadınsı bir duruş içinde yaptıkları zaman kimse onların kadınsılığını eleştiri konusu yapmıyor. Kadınlıklarını terk edip erkeksi oldukları zaman da eleştiri konusu yapılmıyorlar. Ama erkekler erkeksi oldukları zaman hemen maçolukla eleştiriliyorlar. Ve erkeklerden daha feminen davranışlar bekleniyor. Bu uzun vadede kadınların aleyhine olan bir durum. Evleniyorsunuz çocuğunuz oluyor. Çocuk kadının. Boşandıktan sonra erkekler dönüp bakmıyor. Mesuliyet taşımıyorlar. “ Http://kehaberler. Blogspot. Com/2004_02_15_kehaberler_archive. Html (Üslubu kıskanmamak elde değil.Kaç kişi aynı sözcükleri farklı yerlerde kullanıyor kim bilir ,moda ya: erkek ontolojisini , kamusal alan, postmodern dünya, üçüncü cins, egoları şişik, kadınsı bir duruş , maçoluk, feminen…) Buna benzer sayısız haber bulunabilir. . Kapitalist sistemin çağdaş uygar falan kesimi kadın erkek eşitliği tartışır. Feodal sistemin kadın ,erkek ,aile ,çocuk modellerinin yerine ,kendi modellerini koyarken , bu sistem için kadın ve erkek kullanılan birer makine parçası , cıvata , bobin veya robottur. İnsani ve geleneksel kültüre dayalı din- iman ,vatan ,millet kavramlarıyla istendiği zaman kandırılıp yönlendirilen kalabalıklar , yalnızca birer şey’dir. Bu sistemde olması gereken aile boşanmış ailedir. Bu sitemin tipleri dediğim gibi , çevre konusunu tartışır , ya da kadın erkek eşitliği , eşcinsellere özgürlüğü falan tartılır. Hiç bir yaptırım gücü yoktur diyebiliriz. Çevreci tema vb örgütlerin yakılan ormanlara , delinen ozon tabakasına karşılık yeri yerinden oynatıp egemen yamyamlara geri adım attıran bir eylemleri yoktur. Sadece yerlere izmarit atılmaması gerektiği gibi saçmalıklarla kişileri intizamlı kurallı kişiler haline getirmeye çalışan vaazlar verirler. Denizler sürekli kirletilmekte , ormanlar sürekli yakılmaktadır diğer yandan. Tabii bir de feminizm falan konusu var. İnsanların eşit olmadığı bir yerde , kadın erkek eşitliği kavgaları yapılması abes değil mi. Kadınlar erkeklere karşı savaşsın , ama sömüren sisteme karşı ses çıkartmasın. Sonuç olarak İbni Haldun’un mukaddime’sinde “devletler de insanlar gibi , diğer canlılar gibi doğar büyür yaşlanır ve ölür” anlamındaki sözleri zamanında “olur mu Âli Osman yıkılır mı !” Türünden egemen tepkileri yalana çıkartmıştır. ”kapitalizm yıkılmaz” söylemi de o denli saçmadır. Kapitalizm ölümünü çok iyi biliyor ve bu kadar saldırgan ,dinsiz ,imansız ,ahlaksız,acımasız olabiliyor , can havliyle. Sosyalizm bir ütopyadır asla gerçekleşemez tarzı söylemlerle kitlelerin umudunu yıkmaya çalışıyor. Her yolu deniyor , özelleştirme , saldırı , katliam ; dünyayı yöneten şirketlerin sistemi kan içerek ayakta kalma savaşı veriyor. Bunun için bunca işkence , savaş , haksızlık , yalan ve yolsuzluk . İnsanlara barış diye gönderilen ölüm simsarlarına inanmıyor artık kalabalıklar. Kadın erkek eşitliği tartışmalarının , mutluluk ve aşk üzerine yazılmış küçükburjuva yazarlarının ve sinemacılarının aldatmacalarını gerçek hayat doğrulayamıyor. Dünyada bitmeyen kriz adındaki sarsıntılar ve birbirine can havliyle saldıran vampirler gösteriyor ki ,krizler kapitalizmin krizleridir, kaçtıkça ölümüne koşuyor. Bütün bunların faturasını ödettirdiği halklar , ne kadar robotlaştırılmış ve beyni yıkanmış olursa olsun , onların laflarına inanmıyor artık. Artık Irak ve Ortadoğu halklarına kendinizin barış için geldiğine inandıramazsınız. Çünkü Felluce'de , Tigrit'te , Ebu Garip zındanlarında katledip , tecavüz ettiğiniz dünyayı kandıramazsınız. Erkeğin ve kadının yapısını bozmakla falan bu işin içinden çıkamazsınız İnsanlık tarihi kadar eski ve insanlara dair bir kavram olarak eşcinsellik kavramı varsa , sistem bundan da yararlanmasını bilir. Ne yapar ; insan nüvesini bozucu bir unsur olarak ortaya koyar ve eşcinsel olmayan insanları özendirmek için kullanır. Yani insanlar temel sorunsaldan uzak dursunlar , sömürenlerin , yağmalayanların işine akıl yürütmesinler. Yakın zaman önce Irak’ta kullanılan ABD bombalarının erkek ıraklı savaşçıları kadınsılaştırdığı haberlerini anımsayınız. İnsani amaçlarla ırak'a girenler , Laboratuarlarında neler icat etmek için bilimi kullanıyor ve bunu nerede uygulamaya çalışıyor. İşte asıl ibnelik bu olsa gerek. Adnan Durmaz 22/10/2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © adnan durmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |