Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Şeyh Sait hakkında yazılanların haddi hesabı yoktur. Ancak yakalanış biçimi üzerine ayrıntılı bir bilgiye de rastlamak mümkün değildir. Mevcut bilgiler çok farklı biçimlerde anlatılmakta, bunların ortak bir yönü de yoktur. Biz burada tarihe bir çentik atmak düşüncesiyle bizzat zamanın tanığı ve bu olayı yaşayan bir kahraman, büyük ölçüde Amcam(Yusuf Düz)’dan derlediğim bilgileri kaleme aldım. Nakşibendi tarikatından olan Şeyh Sait, emperyalisler özellikle İngilizler’in kışkırtması, Vahdettin ve adamlarının karşı bir ihtilal teşebbüslerinin etkisiyle, 13 Şubat 1925 yılında Ergani ilçesinin Eğil bucağının Piran köyünde başlatır isyanı. Eşkiyalar, önce Genç(Bingöl) ilinin merkezi Darhani’yi ele geçirir, bir alayı geri çekilmeye mecbur ettikten ve bir süvari alayını da pusuya düşürdükten sonra, Elazığ’yı alırlar. Bunun üzerine asiler Diyarbakır’a yürüyerek şehri ele geçirmek istemişlerse de bundan bir sonuç alamazlar. Amaçları; başlatılan, Atatürk devrimlerine karşı çıkmak ve onu engellemektir. Şeyh Sait, yanındaki adamları (35 civarında asi ) ile Varto’nun güneyindeki Carburuh(çarpuk)(Abdurrahman Paşa) köprüsünün başında, 15 Nisan 1925 gününün şafağında yakalanır. Önce Varto’ya oradan da, Diyarbakır’a götürülürler. Diyarbakır istiklal Mahkemesinde iki ay kadar süren yargılama sonrasında 29 Haziran 1925 sabahı Şeyh Said ve diğer isyancılar idam edilir. Gericiliğin ve bölücülüğün başı ezilir. Amcam, defalarca Şeyh Sait isyanını bana uzun uzadıye anlatmıştır. Ben bunları kamera ile tesbit ettim.. Kendisi Şeyh Sait ve yakınındaki isyancıları yakalayan,13 kişilik müfrezenin başındaki çavuştur. 1901 Ordu/Aybastı doğumluydu, on yıl önce vefat etti. Ben ondan bana artakalan bilgileri anlatacağım. Amcam, yüz yaşını aşmıştı aramızdan ayrıldığında. Ömrünün son yıllarında, çok kötü durumdaydı. Herhangi bir sosyal güvencesi yoktu. Hastalandığında doktora gidecek beş parası yoktu. Elden ayaktan düştüm, beni kimse arayıp sormuyor der, dertlenirdi. 1990’lı yıllarda. O’nun ağzından Fatsa Askerlik Şubesine, Amcamın durumunu anlatan bir dilekçe yazdım. Kendisinin Şeyh Sait’i yakalayan müfrezenin çavuşu olduğunu ve Kurtuluş Savaşına katılan bir kahraman olduğunu dile getirdim. Aylar sonra dilekçenin cevabı geldi. Kayıtlarda, isyanın bastırılmasında, ona ait herhangi bir belgeyi rastlanmadığını belirten bir resmi bir yazıydı bu. Velhasıl amcam; hasta, bitap, yorgun, sersefil bir yaşamın sonunda göçtü gitti. Bu günlerde Kurtuluş savaşıyla ilgili, gazilerle ilgili yazıları, belgeselleri, törenleri medyada gördükçe böyle kıyıda köşede kalmış kahramanlar, özellikle amcam gibiler düştü usuma., onlara niçin sahiplenilmediğini düşündüm durdum. Şimdi gelelim esas konumuza. Şeyh Sait etrafındaki 35 – 40 kişilik eşkıya sürüsü ile birlikte devlete başkaldırır, bunun üzerine bölgede ki, jandarma ve topçu birlikleri peşine düşerler. İşte bu topçu birliklerinden görevli olan amcam, topçu çavuşu olarak bir müfrezenin başında yer alır. Aylarca dağ taş dolaşır, iz sürerler. Bir gün; Şeyh Sait ve asilerin Abdurrahman Paşa köprüsünden geçeceğinin ihbarını alırlar. Bu köprünün başında akşamdan pusuya yatarlar ve köprüyü abluka altına alırlar. Sabaha kadar köprünün başından ayrılmazlar. Sabah gün ışımadan, bir görüntü alırlar, önde bir eşek ardında deve kervanı köprüye doğru ilerlemektedirler. Tam köprüye yaklaştıklarında, teslim olmalarını ikaz eder askerler, havaya birkaç ateş açarlar. Şeyh Sait ve isyancılar şaşırır ve paniğe kapılırlar. Bu arada Şeyh Sait’in “ Din elden gidiyor” diye birkaç defa bağırdığını duyarlar. Bir iki mavzerden atılan merminin dışında bir tepki veremezler. Burada önemli sayılacak herhangi bir çatışma çıkmaz. Kıskıvrak yakalanır, hiçbir tepki vermeden teslim olur asiler.. Eşeğin arkasından gelen ilk deveye Şeyh Sait binmiştir. Şeyh Sait uzun beyaz sakallıdır. Bitkin, yorgun ve kilolu olduğundan deveden ancak askerlerin yardımıyla inebilir. Askerler, isyancıların ellerinde bulunan hayvanlar, silah, mühimmatı ve eşyalar kontrol altına alırlar. Şeyh Sait isyanın az bilinen bir yönü de şudur: O dönemde Fransa’da Türk dostu, Edouard Herriot başbakandır. Paris hükümetine askerimizi güney hattını kullanarak doğu bölgemize göndereceğimiz duyurulur.. Bu durum karşısında Fransa’dan hiçbir itiraz gelmez.. Bunun dışında, Türk Hükümeti Suriye ve Hatay’ı denetim altında tutan, Fransız hükümetiyle gizlice anlaşır ve bu isyanı bastırmak için isyan bölgesine Hatay’dan asker sağlanır. Bu askerler isyan bölgesine sevkedilir. Şunu diyebiliriz ki, Şeyh Sait İsyanının bastırılmasında Hataylılar’ın çok büyük katkısı olmuştur. Bu durum aynı zamanda Türk Fransız ilişkilerini iyileştirmiştir. Hatay’ın Anavatana’a katılışına da ortam hazırlamıştır. Ayrıca, Tunceli’den oluşturulan milis güçler de bölgeye sevkedilir. Şeyh Sait isyanı böylece bastırılır. Hataylılar Atatürk devrimlerine en büyük desteği sağlamışlardır. Bu isyandan sonra devrimler süratle devam etmiştir.. O günlerden bugünlere: Şeyh Sait’in oğullarının, torunlarının yakınlarının hangi partilerde bulundukları, hangi liderlerce desteklendikleri ve meclise sokuldukları düşünülecek olursa içinde bulunduğumuz açmazlara, bizleri sürükleyenlerin de kimler olduğu da ortaya çıkacaktır… İskenderun / 14 Kasım 2008 Kemal Düz Zeyl: Sayın Mustafa Şakarcan ve Soner Bey'e yanıtımdır: Rahmetli amcam Yusuf Düz; bana ve tabi ki çevresine anılarını anlatırken şunları da ifade ederdi: Şeyh Sait isyanında göstermiş olduğu büyük kahramanlıktan dolayı, Komutanlarınca kendisine bir takdir belgesi verildiğini, bu belgeyi 1939 yılında meydana gelen büyük deprem neticesinde evlerinin yıkılması sonucu, yıkılan evin altında kaldığını ve bulamadığını belirtmiştir. Ben Emekli Astsubayım, yılını tam hatırlayamıyorum. Ancak, 1986- 1989 yılları arası olmalı.. Bafra'ya(kendisi orada oturuyordu) izinliyken yapmış olduğum bir ziyarette , o içinde bulunduğu olumsuz durumu görmüş, üzülmüş ve onun ağzından bağlı olduğu Fatsa Askerlik Şubesine durumunu anlatan bir dilekçe yazmıştım. Amacım kendisine bir maaş bağlanması ve hakkı olan gazilik ünvanın verilmesi idi. Dilekçeyi kendim bizzat Bafra PTT'sinden, Fatsa Askerlik şubesine göndermiştim. Daha sonraları tekrar ziyaretlerine gittiğimde, bana Askerlik şubesinden cevap geldiğini, şahsi dosyasında adı geçenin Şeyh Sait isyanının bastırılmasına katıldığına ait, herhangi bir yazıya/ belgeye rastlanmadığını dair bir yazı geldiğini söylediler. Bende yazıyı görmek istedim. Okudum. Yazı anlatıldığı gibiydi, sonunda da gazilikle ilgili herhangi bir işlem yapılamayacağı dair bir ibare vardı.. Tabi aradan bunca yıl geçti, yazılanlar aşağı yukarı bu doğrultudaydı. Bu konuda sonraları da bizimde bir girişimimiz olmadı. 1990 yılında Kıbrıs'tan izine gelmiştim. Oradan aldığım kamerayla amcama tekrar anılarını anlattırdım. Dediklerini kamerayla çektim ve kaydettim. İstedim ki bu bilgiler tarihe mal olsun. Bu görüntüler bende mevcuttur. Rahmetli amcamın bir kızı dışında başka çocuğu yoktu. Şimdilerde o kızı da, babasının kaderini yaşıyor. Umarım sorulara yeterince cevap olmuştur. 30.12.2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |