Herşeye imgelem karar verir. -Pascal |
|
||||||||||
|
Ne kadar yorgun görünüyorum, bu altı morarmış, mavisi donuklaşmış gözler benim mi? Dudaklarım sonbahar yaprakları gibi. Vücudumun o eski diriliği ve canlılığından eser yok. Ah, Yaşlanıyorum. Ve ben hala yapayalnızım. Göğsüne, kollarına sığınabileceğim, beni seven , sevgilim diyebileceğim bir erkek yok. Bernhard'an ayrılalı sahibi ölmüş bir köpek yavrusundan farkım kalmadı. Oysa ne çok sevmiştim onu. Üniversite de tanışıp birbirimizi sevişmiştik. O, okulu bitirip Köln'de iyi bir iş bulunca, öğrenimi bırakıp onun peşine takılarak Berlin'den Köln'e gelmiştim. Onu çılgınca seviyordum, istese onunla dünyanın übür ucuna giderdim. Ozaman, başım bulutlardayadı. Sevgiyi, aşkı önemsemeyen, kadın erkek ilişkisini cinselliğe inidirgeyen arkadaşları anlamıyor, onları küçümsüyordum. Onlara da beni fazla romantik ve tutucu buluyorlardı. Yoksa onlar mı haklıydı ... Çıkmalıyım, birahaneye gecikirsem patron yine rezillenir. İşte yine akşam oldu, müşteriler yavaş yavaş gelmeye, alıştıkları masalara veya bardaki yüksek taburelere yerleşmeye başladılar. İlk müşteriler genellikle yalnız gelen erkekler olur. Günün yorgunluğunu atmak isteyen, işyeri sahipleri, avukatlar, sigortacılar, bankacılar... Yaşlı, orta yaşlı, gözlüklü, gözlüksüz, karavatlı, karavatsız, şişman, zayıf, onlarca adam. Çoğu kendine yabancılaşmış, para canlısı züppe. İçkilerini yavaş yavaş yudumlarlar, birbirleriyle ya da benimle çene çalarlar. Hoşlanmadığım halde gevezeliklerine katlanırım. Hep işlerinden güçlerinden, kazandıkları paralardan veya yaptıkları ya da yapacakları tatillerden bahsederler. İçkiyi biraz fazla kaçıranlar yılışarak benimle flört etmeye, beni birlikte çıkmaya ikna etmeye calışırlar. Yine de seviyorum işimi, insanlarla olmak hoşuma gidiyor. Böylece kendimi dinlemekten kurtuluyorum... Tanıdık iki müşterinin arkasından, uzunca boylu, esmer güzeli gençten bir adam da giriyor. Bara doğru gelip "Merhaba", diyerek yüksek taburelerden birine oturuyor. Bu adamı daha öce gördüğümü sanmıyorum, yeni olmalı. Arada bir düşen yeni müşteriler ilgimi çeker. Bu yakışıklı adam Akdeniz ülkelerinden birinden olmalı. Belki Yunan belki Italyan, Türk de olabilir. Şimdiye değin birahaneye takılan yabancılardan farklı bir havası var. Gülümsüyorum, o da bana gülümseyerek, "Bir konyak lütfen " diyor, „duble olsun.“ Isınmış kadehteki konyağı önüne bırakıyorum. "Teşekkür ederim, sağlığınıza" diyerek büyükce bir yudum alıyor. Hareketleri, mimikleri canlı, sıcak etkileyici. Sanatçılarda görülen türden meraklı, rahat, özgüvenini yansıtan doğal bir havası var. Almancayı hafif aksanlı ama güzel konuşuyor. "Güzel geçen bir günü noktalıyorum, siz de benden birşey içmez miydiniz?" Kibarlığından hoşlandığımı ele veren bir sesle "Teşekkür ederim, ben içmeye izinli değilim", diyorum. "Galiba buraya ilk kez geliyorsunuz?". Masum bir gülümsemeyle gözlerime bakarak, "Evet, sizin burada çalıştığınızı bilseydim, başka hiçbir yere gitmezdim." Gülüyorum, "Neden?", "Çünkü siz Köln'ün en güzel ve en hoş barmenisiniz'' diye iltifat ediyor. Ardından, elini uzatarak "Tanışalım, benim adım Murat, ya sizin?" Uzattığı güçlü ama sevecen eli sıkıyorum, "Rita" diyorum. Adımı iki kez Tekrarlıyor" Rita...Rita.. ne güzel bir isminiz var!" Sonra cebin den kücük bir defter ve kalem çıkararak bir şeyler yazıyor. Merak edip soruyorum. "O güzel adınızı akıl defterime yazıyorum." diye yanıtlıyor. "Şimdi de telefon numaramı isteyecekseniz, unutun!" diyorum. Espirime keyfli keyfli, yapmacıksız gülüyor. "O kadar çabuk karar vermeyin..." Murat sözünü bitirmeden tanıdık eski bir müşteri araya girip içki istiyor. İçkisini uzatırken elimi tutup "Ne o? hoşlandın galiba o yabancı'dan bizi hiç görmüyorsun!" diyor. Elimi sertçe çekip "Evet, hoşlandım" diyorum, "bu gece onunla çıkacağım, bir itirazın var mı?" İşte bunlar böyledir, kendi karılarının başkaları ile kırıştırmalarına ses çıkarmazlar, ben bir yabancıyla flört edince ulusal namusun bekçisi kesilirler. Beni daha çok kızdırmak için "istediğinle yatabilirsin, beni ilgilendirmez" diyor. Yanıt vermiyorum, bakışlarımdaki küçümseme onu susturmaya yetiyor. Murat, olanın bitenin farkında, keyfi kaçmış. Gergin ve adama öfkeyle dik dik bakıyor. Ses çıkarsa üstüne yürümeye hazır. Elini tutup "Ciddiye alma, boş ver!", diyorum. Kara gözlerindeki kıvılcımlar sönüyor, sakinleşiyor. Konyağını yeniliyorum. Kadehini kandırıp "Dostluğa ve sevgiye." diyor. Gülümsüyorum ve içimden "O dediklerin çoktan antikacıya düştü… Dostluk, sevgi aşk öldü." diye geçiriyorum. Yine de içimde bir umut, bir gün yeniden sevebilmek, sevilmek... Bu sırada Bernard, beni bırakıp gideli, peşimi bırakmayan Christian kapıdan giriyor. Keyfim kaçıyor. Köln'de yayınlanan bir bulvar gazetesinde muhabir olarak çalışıyor. Ona ta baştan kanım ısınmadı. İlk andaki kıvılcım benim için çok önemli. Işte o kıvılcım oluşmadı, bana sevimsiz geldi. Gelip tam Murat'ın yanındaki boş tabureye çöküyor. Herzaman olduğu gibi yılışarak "Duble Korn ve bir bira", diyor. Yüz vermeden birasını önüne sürüyorum. Alınıyor, bakışıyla beni yumuşatmaya çalışıyor. Tekrar Murat'a dönüyorum. O, cebinden çıkardığı küçük deftere yine birşeyler yazıyor. "Şimdi ne yazıyorsun?" diyorum. Kopye çekerken yakalanmış bir öğrenci rolünde, "Hiç," diyor, "şu anda aklıma gelen bir kaç dizeyi not ettim." "Ne dizesi, sen şiir mi yazıyorsun, şair misin?" "Eh, öyle de denebilir. Şairlik, biz Akdenizlilerin kanında vardır. Her beş Italyan'dan, her dört Yunan'dani ve her üç Türk‘ten biri şairdir." Acı acı gülümsüyorum. "Naziler, yalnız Yahudileri değil bizim romantik ve şair yanımızı da yok ettiler. Şiire inan pek kalmadı. Biliyor musun ben de severim şiiri. Rilke'yi, Celan'ı, Eich'ı başucumdan eksik etmem. Ama bana şimdiye kadar kimse şiir yazmadı." Sevinçli, sevecen sevecen bakıyor yüzüme bir süre. Sonra şiir okurcasına "Sen şiiri yazılacak kadar albenili ve güzelsin.. Hayır sen henüz yazılmamış bir şiirsin" diyor. Gülüyorum, "Şairler hep böyle çoşkulu ve çapkın mı olur?" "Karşılarına ilham perisi çıkarsa" diyor. Birlikte gülüyoruz. Bizim kaynaştığımızı gören Christian bira bardağını banka vurarak, "Bir bira daha", diyor. "Daha kibar olabilirsin", diyorum. Bana yanıt vermeden Murat'a dönüyor. "Demek sen şairsin ha! İnanmam, bedevilerin dilinde şiir yazacak kadar sözcük olamaz!" diyerek, kahkahayı basıyor. Bira bardağını önüne koyarken; "Kapa çeneni. Gülünç duruma düşüyorsun!" diyorum. Hırsla birayı yarısına kadar içiyor, dudağının üstüne yapışan köpüğü elinin tersiyle siliyor. "Bırak biraz neşeleneyim, şair bir deve çobanı ile ilk kez karşılaşıyorum", diyerek çirkin çirkin gülüyor. Murat her an patlamaya hazır, elindeki bardağı kıracak gibi sıkıyor. Yatıştırmak için "Aldırma", diyorum, "asıl derdi benimle.". Christian çenesini tutamıyor. "Geldiğin çölde develerin seni bekliyor..."lafı bardağı taşıran son damla oluyor. Murat yerinden fırlayıp Cristian'ın yakasından tutarak dışarıya sürüklüyor. "Yapmayın" diyerek peşlerinden koşuyorum. Murat'ın öfkesini teninde hisseden Christian korkudan titriyor. Ağlamaklı bir sesle "Lütfen bırak beni " diyor. Murat'ın gözlerindeki nefret sönüyor. Elindeki adamı kendisine saldırtanın aşk olduğunu biliyor. Karşılıksız aşkın insana nereler yaptırabileceğini, nereye sürükleyeceğini düşünüyor. Elleri gevşiyor ve adamın yakasını bırakıyor. Christian, yenik, başı önde süklüm büklüm uzaklaşıyor. Ne olduğunu merak ederek dışarıya çıkan birkaç müşteri tekrar içeri giriyor. Dışarda ikimiz kalıyoruz. Elini tutup onu kendine çekiyorum. Kara, zeytin gözlerini arıyorum, gözlerimiz buluşuyor, Murat'ın bakışlarındaki şimşekler yerini Akdeniz güneşine bırakmış. Gözbebeklerinin aynasında aradığım o sıcak ve güvenli limanı görüyorum. Kanım kaynıyor, yanağından belli belirsiz öpüyorum. Beklemediği için utanıyor. Patron kapıda sabırsız, içeri girmemi bekliyor. Murat'ın birdaha buraya gelmeyeceğini seziyorum. Telefon numaramı yazıp eline sıkıştıyorum. Yüreğimin sesini ve yalnızlığımı ele veren bir sesle "Belki ararsın.." diyorum. © Mevlüt Âsar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M. Asar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |