"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Ve zamanların gölgesi düştü avuçlarıma, ağır ağır tükendi tan ağarırken, çocuklar geldi geçti bir bir, doğumlarla ölümler el sıkıştı birden.. Kendi bildiğim yoldan gittim hep, başka yollara sapmama ramak kala ezberlerim kesti önümü, en suskun kahkahalarımı sana harcadım, en bitmeyen kederlerim senin yüzündendi, kafama dayadığım namlularımı senin için indirdim, tam da vazgeçtim sanırken; tutundum sarmaşıklar gibi yüreğinin odalarına, sen odalarına hapsettin bazı zaman, bazen; kapattın kapılarını “bu son” diyerek. Ben bekledim, yıllandım şarap gibi, tükendim, tükettim içimde biriktirdiklerimi. Ve zamanların gölgesi düştü birden umutsuzluğuma... Umutsuzluğum yol verdiğinde küçük sevinçlerimize, gözlerimi kapatım, sustum, susturdum fikirlerimi. Korkularımla yüzleştim, sancılar çektim, çektirdim bazı vakit... Bir avuç külüm şimdi, cam bir kültablasında... Dilimde bir acılık var, kekremsi bir tat gibi bazen, başımda tonlarca yükün ağırlığı, ellerimde buzdan bir kalıp, ayak tabanlarımda çiviler çakılı, kulaklarımda çınlayan yüzlerce ses... Başımı dayadığım yastık sanki koca bir kaya parçası, sadece seni düşünmek kuştüyü kıvamında... Ne olurdu, kibrit kutusu kadar yerde sevseydin beni, saksıda büyütüp; bahçede gömmesiydin. Burada ölmem işten bile değil... Bırak; dibime gömdüğün acı tohumlarını seni kucakladığım gibi kucaklayayım, bağrımdaki yaralarım bugün iyileştiyse yarın tonlarca cerahat aksın, hayat sıyırıp atsın bedenimdeki her bir et parçasını, kemiklerimi kaplayan ruhumdur etim değil... Sana dönmeden uyursam, sık boğazımı, seni anlamayı unutursam anlat, kulaklarımın dibinde borazanla bağır, çınlasın sesin ta kalın bağırsağımda... “Yine de” demekten vazgeçtiğim gün, seninle uyandığım gün olsun, seni uyutmadığımdan şikayet edeceksin, bense tadına varacağım üzerime örttüğün huzurdan örtülerin, hiç katıksız, yorgun ama umutlu bakışların. Ellerinin yumuşaklığında bir bebeği okşarken bulacağım kendimi, saçların gelince; sırra kadem basacağım. kasırgalar halt edecek sen yanımda uyurken, dilinden düştüğüm de alt üst olacak dünyam, sen fırçaladıkça ruhumu ve ben arındıkça nefsimden seninle bir olacak varlığım, var olmak işte o an anlamlı olacak Bir ton yaramazlık edeceğim seni güldürmek için, gözlerinde “fer olsun” diye, kendi yıldızlarımı yollayacağım sana, kimi istekle gelecek kimi mecburiyetten, sakın aldırma... Tutku nehrinde boğulacak gibi olsam da, inatla çekeceğim bindiğimiz sandalın küreklerini, daha sen “ne oldum?” diyemeden varacağım yüreğimin mahzenine, ne yıllanmış aşk şarabından tattığına pişman olacaksın, ne karanlıkta kalmış düşlerimin seyrinden... Topladığım gibi usunda kök salmış şüphelerini, gömdüm bil umut tarlasına ve ölmüş bil keşkelerini. TALAN AYŞE KANCA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tâlân Ayşe Kanca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |