Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Geçtiğimiz yıl ‘Kuantum Felsefesi ve Mutluluk’ kitabım yayınlandıktan hemen sonra, yine kuantum felsefesinden esinlenmiş olan ve okuyucuya ruhsal gelişimin sırlarını vaat eden bir kişisel gelişim kitabı yayınlandı ve piyasaları kavurdu geçti. Doğrusuya reklâmı ve lansmanı yapılmadığı için pek satmayan benim kitabımın yanında bu ve bunun türdeşi kitapların çılgın sayılarda satmasına gıpta etmedim değil. Ama ne zaman merak edip bu kitabı aldım ve okudum, bu kitapların nasıl olup da bir fenomen haline geldiklerine şaşırdım. Kuantum fiziği ve felsefesini benden bile daha yüzeysel olarak takip etmiş birilerinin onca gürültüyü nasıl çıkarabilmiş olmalarına şaştım. Ben akademik bir çevreden değildim, kuantum felsefesi ile besleneceğim zihinsel açıdan zengin bir çevreden gelmiyordum, izoleydim, bütün öğrendiklerimi kendi çabamla okuyarak elde etmiştim. Bu durumda bile ben Kuantum felsefesinin insanlara kişisel gelişmelerini sağlamak için hap gibi yutulacak çözümler veremeyeceğini, öyle rejim kitabı yazar gibi insanlara hazır reçeteler vermenin mümkün olmadığının farkındaydım. Konuya girersek, kitabımda anlattığım gibi Kuantum felsefesinin temel kuramlarından birisi ünlü belirsizlik kuralıdır. Bu kurala göre bütün alternatiflerin aynı anda ve birlikte gerçeklikleri olasıdır. Schrödinger’in kurgusal deneyinde kutunun içindeki kedinin aynı anda hem ölü hem canlı olması olasılığı gibi. Bu konuda Scrödinger olayı daha iyi anlatabilmek için kafasından kurgusal bir deney uydurmuş ve bu deney bir fenomen haline gelmiştir. Bu deneyde içinde ne olup bittiğini dışarıdan gözlemlememiz olası olmayan bir kutunun içine, bir kimyasal zehir ve bu zehirin bulunduğu sırça şişeyi belirsiz bir zamanda kıracak olan radyoakif bozunmalı bir tetik düzeneği ve de bir kedi konulmuştur. Scrödinger bu kurgusal kutuyu üniversite kürsüsüne getirir ve sorar: ‚Bu kutunun içindeki kedi canlı mıdır, ölü müdür?’ Beklediği doğru cevap, kutunun içindeki kedinin durumunun belirsiz olduğudur. O an için zehir aktif olup kedi ölmüş de olsa veya yaşıyor da olsa, onun durumunu görmeden gerçekleyemeyiz! Açılmadan önce o kutunun içinde biz dışarıdakilere göre, hem canlı hem de ölü kedi birlikte mevcuttur! Ancak kutuyu açıp kediyi gördüğümüzde kedinin canlı veya ölü olan varlıklarından sadece biri gerçeklenir! (Kuantum Felsefesi ve Mutluluk’ kitabından) Olasılıklar belirsizliği büyütür, Werner Heisenberg’in belirsizlik kuramında artık klasik bilimdeki neden- sonuç ilişkileri, nedensellik kabul görmez. “Gözlemlediğimiz şey doğanın kendisi değildir; yalnızca doğanın yönelttiğimiz soruya verdiği yanıttır” der Heisenberg. Adını ünlü Kuantum fizikçilerin bir araya gelip yaptıkları efsanevi Kopenhag toplantısından alan Kopenhag yorumu; dünyanın bizim onu gözlemlememizden bağımsız bir varlık olduğu fikrini sona erdirmiştir. Burada tartışılan konulardan birisi de gözlem ve gözlenen ilişkisiydi. Gözlem sonucu konusunda şöyle demişlerdi: Ancak içine bilinç girmeyen bir gözlem; özgür, bağımsız ve tam objektif nitelik kazanabilir. Aksi halde zihin ne istiyorsa netice bu istekten etkilenecek, hatta “zihnin çağrısı” olacaktır! Başka bir deyişle insanın niyeti, fiziksel dünyanın yapısını etkilemektedir. Bu da, biz onu kavramasak da, dünyanın devam ettiği şeklindeki klasik nesnellik görüşünü destekleyen her günkü dünya deneyimimiz ile çelişmektedir.(sayfa 34) Kopenhag yorumunun felsefi açılımları, kaderimizin değişken olup olmadığı konusunda çok ciddi sorular ortaya çıkartır. Ama gözlemin nesnel gerçekliği değiştirdiği konusundan daha önce gelen olgu ise: öz, varoluş ve idrak kavramları arasındaki ilişkidir. Yani gözlemlerin idraki değiştirebildiğini kabullenince, varoluş sorununun idrakin sonucu olduğunu baştan kabullenmiş olmamız gerektir! (sayfa 36) Yukarıda Heisenberg’in belirsizlik kuramının nedensellik kavramını işlevsizleştirdiğini belirtmiştik. Bunun sonucunda kuvvetle arzuladığımız kendi kişisel beklentilerimizin gerçek olmasını nasıl bekleyebiliriz ki? O kitaplarda verilen reçeteler, başarı formülleri nasıl gerçek olur ki? Kuantum felsefesi toplumsal ölçüde çok büyük taleplerde bulunan ideolojik düşüncelerin, istenen arzu edilen durumun tam tersini ortaya çıkardığını söylemektedir. Yakın politik tarihe baktığımızda, bütün politik ve sosyal hareketlerin pratikte teoride amaçlananın aksi bir sonuç vermiş olduğu görülür! Bireysel idealizminde sürekli hayal kırıklığı ile sonuçlandığı edebiyat tarafından işlenmiştir. İşte bu paralelde, bireysel güçlü beklentilerin de bazı kitapların verdiği çerçevede ve sihirli formüllerle gerçekleşmesini beklemeli miyiz? (Yoksa bu durumda basit ve beklenti düzeyi düşük yaşamlar daha reel olmaz mı?) İşlevsiz bulduğumuz popüler kişisel gelişim kitabına yazan ve Kuantum felsefesine ilgi duyanların ikonu haline gelen; Mr.Quantum yani Fred Alan Wolf bile güncesinde: ‘‘Ben şahsen insanlara potansiyellerini artırmaları için hazır teknikler öneren fikirleri öğretmiyorum.(!) Ruhsal bir diyet kitabı gibi sunulan bütün çalışmaların sonunda yürümediğini gördüm. Bir sürü ruhsal gelişim tekniği bu konuda ciddi çalışmalar yapmadan, kuantum fiziği prensiplerinin derinliğine inmeden, para yapmanın sırlarının derinliğini düşünen ve birbiri ardına gelen bütün o imitasyon ‘Düşün ve Zengin Ol!’ türünden kitaplara karşıyım’’ demektedir. (‘Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!’ derler ya, acaba Alan Wolf günah mı çıkarmaktadır? O kitapta hazır reçete yazan o değil miydi? Prof. Wolf devamla, şunları söylüyor: ‘’Çekim gücü dedikleri, kuantum alanı ruhsallığı konusunda bir kitap kulağa iyi gelebilir ama alan denilen şeyin size her istediğinizi vereceğini sanırsanız, yanılırsınız! Bir kere kuantum alanı bir enerji alanı değildir. İki, farkındalık güç üretmez! Farkındalık enerji de değildir. İkisi birlikte de bir şey değildir. Üçüncü olarak eğer herkes bu varsayımsal kuantum alanının frekansını tutturabilseydi ve sonucunda her istediklerini elde edebilir olsalardı, dünya şimdi olduğundan daha berbat bir yer olurdu!’’ A.Wolf'un bu dediklerini beğendim! Tümüyle katıldığımdan, sizlerle de paylaşmak istedim. Cengiz Özder-Şubat 2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cengiz Özder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |