..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir dost nedir? Öteki ben. -Zenon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Meslekler & İş Yaşamı > Cengiz Özder




4 Mart 2010
Şirket Üstyönetimine İyi İnsanlar Seçin!  
İYİ İNSANLARA KARAR MEKANİZMALARINDA YER VERİN

Cengiz Özder


2010 Dünya Ekonomik Forumunda, dünyanın geçirmekte olduğu ekonomik krizin faturası, bu krizi tetikleyen şirket ve fonların yönetim kadrosuna çıkarıldı!


:CACD:





İYİ İNSANLARA KARAR MEKANİZMALARINDA YER VERİN!

Geçenlerde bir TV kanalında, Davos’daki Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde yapılan liderlik üzerine bir panele kulak verdim. Konuşmacı dünyanın yaşadığı son ekonomik krizin suçluları olarak dev şirketlerin, bankaların, fon yönetimlerinin başındaki insanları gösterdi. Amerikan kamuoyunda krizin hemen ertesinde çok işlendiği gibi bazı sorunlu şirketlerin başındaki yönetimin hırs içinde sadece kendi çıkarlarını ve alacakları ikramiyeleri düşünmelerinin krizi tetiklediğini vurguladı.
Her şekilde şirketi kâra geçirme hedefine kilitlenmiş, böylece şirketin kârından alacağı bonusu hesaplayan yöneticiler bu yolda açgözlü, maceracı, pervasız, acımasız ve temel iş ahlakı standartlarını bir kenara bırakmış durumdaydılar. Onların bu sadece kendi çıkarını düşünen etik noksanlıkları, yönetim zincirindeki hiçbir unsur tarafından görülmedi veya görülmek istenmedi. Sonuçta şirketler, bankalar battı, kriz zincirleme bütün dünyayı sarmalına aldı, insanlar acı çekti! Diyen konuşmacı şöyle devam etti: ‘ Yönetim kurullarına sadece hırslı olanları değil de, denge sağlayacak sayıda doğruları söyleyebilecek iyi kişileri de almış olsaydınız, sonuç böyle olmazdı!’. Çok haklıydı, aklıma kaçınılmaz olarak bizde ki şirket ve kurumlarının üst yönetimleri geldi. Takip ettiğim, gördüğüm, duyduğum kadarıyla, bizde de durum hiç farklı değildi. Karar mekanizmalarının kompozisyonu hep aynı türden insanlardan oluşuyordu.
Bizim iş dünyamızda, bu pozisyonları işgal edenlerin genelde güce tapanlar veya sorgulamadan işbirliğine açık siyasi yandaş insanlar olduğunu herkes bilir.

İlk örneğim, (adını vermeyeyim, siz anlayacaksınız çünkü hepsi birbirinin aynı) bir kamu iktisadi kuruluşu. Genel müdürü ve yönetim kurulunun tamamı, siyasi iktidarla aynı siyasi görüşten. Misyon olarak kuruluşta mümkün olduğunca çok sayıda siyasi iktidarın oy havuzundan insanlara iş sağlamak, böylece iktidar partisi vekilleri mutlu etmek yolunu seçmişler. Yenilere yer açmak için öncelikle acımasızca personel azaltması yapıyorlar, emekliliği gelmiş bütün personeli gönderiyorlar. Kuruluş bir süre sonra personel yetersizliği ile hizmetlerin kalitesinde düşmeler göstermeye başlayınca, ‘şimdi zamanı geldi!’ deyip, yukarıda belirttiğimiz şablondan eleman alımı yapmaya başlıyorlar ki, sonuçta toplam personel sayısı başlangıcı ikiyle katlıyor. Sonuç: Bu işletme artık iktisat kurallarına göre çalışamaz oluyor. En önemlisi ise personel alımında tarafsız olunmasını söyleyecek kimse olmadığı için, vatandaşın yani herhangi bir tarafa yandaş olmayan sessiz çoğunluğun temel fırsat eşitliği hakkı yenmiş oluyor!

Bir başka örnek ise belediye iktisadi kuruluşunun yönetim kadrosu üzerine. Yine biraz idrak sahibi herkesin malumu olduğu üzere bu kuruluşların yönetimi kesinlikle o belediyeyi yöneten siyasi grubun paralelinde oluşuyor. Bu kuruluşlarda yönetim liyakat, tecrübe, yetenek gibi faktörler gözönüne alınarak oluşmuyor veya bu faktörler sadece yandaş düşüncede bir grubun içinde aranıyor ve yine içlerinden hiçbir aykırı ses çıkmayan bu yönetimin misyonunun ise ihaleleri parti yönetiminin yönlendirmesi doğrultusunda yandaş müteahhitlere dağıtmak olduğunu okuyor ve işitiyoruz. Sonuçta yine fırsat eşitliği zedeleniyor. Bu işi gerçekten yapabilecek şirketler işi doğrudan alamıyorlar, ihaleyi alandan alt yüklenici olarak işi devir alıp, sonuçta yine kendileri yapıyorlar. Çünkü ihaleyi alanların hiçbirinin yapısı bu işi olduğu gibi yüklenmeye müsait değil! Sonuçta olan yine sessiz yığınlara oluyor, projeler %10 ila %20 daha pahalıya çıkıyor, bedelini bütün toplum ödüyor!

Son örnek, özelleştirme sonucu kamu payının iyice küçüldüğü büyük bir iktisadi kuruluştan. Bu şirkette yönetim kurulu yine hassas dengelerle paylaşılmış. Ama her nasılsa, yönetim kurulu başkanı olarak o şirketin içinden yetişmiş ve en zeki olanını seçmişler. Buraya kadar her şey iyi ama en zeki olan, her zaman en iyi ve bilge olanı anlamına gelmiyor. Yönetici acımasız ve gaddar. Geçmişte sorun yaşadığı ve canını sıkmış olan bütün herkesi şirket dışına itiyor! İyi olmayı zayıflık olarak niteliyor, bütün ekibini de kendisi gibi zihniyetten insanlardan oluşturuyor. Bir yönetici terfi veya ataması söz konusu olduğunda yakın çevresine, aradığı temel kriterin kişinin yeterince mücadeleci (yani kavgacı!) olması gerektiğini belirtiyor. Anlatıldığına göre o dönemde şirkette çalışma sevinci yerini korkuya bırakıyor, yönetimin hışmından çekinen personel siniyor, şirketin iktisadi kurallar açısından görünümü donuklaşıyor.
Bu örnekleri artırmak mümkün, ama uzatarak konunun anafikrinden uzaklaşmak istemiyorum. Bence Davos’daki liderlik panelindeki konuşmacı gerçekten haklıdır. Ne dersiniz? Sizce de artık büyük şirketlerin, kuruluşların yönetiminde ahlaki sorunları gözardı etmeyen, bilge ve iyi insanların da yer alması gerekmez mi?
Not: Bu yazıyı kaleme aldıktan birkaç gün sonra, BBC’de bir Pazar sabahı oturumunda yine Liderlik üzerine düzenlenen bir panel izledim. Her biri ünlü bilim adamı olan konuşmacılar yukarıda vurguladığımız paralelde konuştukları gibi, sonuçta liderliği oluşturan değerlerin, şu anda olduğundan daha çok toplumun genelini kollayan ve koruyan tarzda iyilik içerir şekilde yeniden tanımlanmasının gereğini vurguladılar!
Cengiz Özder/ 14 Şubat 2010




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Haiku [Şiir]
Kuala Lumpur Yolu [Öykü]
Kuzeyde Sonbahar [Öykü]
İstanbul-Bodrum [Öykü]
Sevgi Öyküsü [Öykü]
Atlantik sahili, Fransa [Öykü]
İspanya Yolu [Öykü]
Manifesto [Deneme]
Memorabilia [Deneme]
Anneler Biraz da Kendinizi Düşünün! [Eleştiri]


Cengiz Özder kimdir?

Gördüklerini,yaşadıklarını başkaları ile paylaşmak için kalemi eline aldı. Özellikle ayrıntıların içinde gizli salt gerçeğe dikkat çaekmek istiyor!

Etkilendiği Yazarlar:
Remarque,Hemingway


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cengiz Özder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.