..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Toplumcu > Sedat Akıncı




4 Ocak 2008
Sanal Sanrılar...  
Sedat Akıncı

:BDGD:
SANAL SANRILAR..
-1-

Birinci bölüm....(feodalizm)
Açılış...

Sanal bir ortam, dört duvar..
Sanal bir ben ve içimdeki, yani biz
Yalnızca tuşlardan ibaretiz...

Ortada salaş bir masa,
Bir işe yaramazdı
Onu süsleyen ellerimiz olmasa..

Bir köşede Vivaldi, bakıyor bize
Kendisi de eski kemanı kadar
Bir hayli mahzun, bir hayli kederli
Dört duvarı, dört mevsime boyayan elleri..

Masada iki kadeh şarap; kırmızı.
Bir başka ışır kırmızı şarapta
Severim kırmızıyı, hep sevdim..

Zaman duruyor bir an
Takılıp kırmızının gidiyorum ardından..

Çocukluğum kırmızı
Gençliğim kırmızı
Ağaçlar da öyle, rüzgar da
Kırmızı çalkalanıyor deniz
Kırmızı dorukları dağların
Sevdalarım kırmızı
Umutlarım da öyle, korkularım da..

Kadehin içinde batıyorum kırmızıya.
Batıyorum, batıyorum, batıyorum..
Çekip çıkarıyor beni kadehin içinden öbür benim
Gözlerinde paylayan bir gülümseme...

İkinci bölüm...(kapitalizm)

Duvardan Pink Floyd yansıyor.
Sidd Barret en uçuk halini takınmış yine
Yaslanmış ‘Duvar’a
Çekilse yıkılacak sanki..

Sanal bir koltukta oturuyorum
Sanalım yine..
İçimdeki ben de öyle..
Şarap sunuyor içimdeki ben, koltuktaki bene
Bu kez şarap pembe
Yalnız şarap mı, ben de pembeyim..

Giysim pembe
Usum pembe
Düşüm pembe..
Gelişim pembe, gidişim pembe..
Hayretle bakıyorken koltuktaki ben, pembeliğime
İçimdeki ben sessizce oturuyor yanıma...



































Üçüncü bölüm..(sosyalizm)

Birden aydınlanıyor her yer
Kamaşıyor gözlerim önce
Sonra, yavaş yavaş
Her şey görünür oluyor..
Aynı sanal yerdeyim
Odanın ortasında kocaman bir yatak
Küçük bir çocuk düşlerim..
Uyuyor..
Ellerim yastığın üzerinde
Öylece duruyor..
Uyuyan tombul bir kuşa benzetiyorum ellerimi
Bir gülümseme parlıyor gözlerimde
Usulca çıkıyorum odadan..

Dördüncü bölüm...(komünizm)
Son..
Kapatıp kapıyı, dışarıda kalıyorum..
Gerçek çıplak ve keskin bir rüzgar..
Çarpıyor yüzüme, çarpıyor yüzüme...

Dalıyorum içimdeki kentin sokaklarına
Özgürüm, şiir yazabilirim artık.......



-2-
Şu insan dediğin bir engin deniz
Daidalos oğlu İkarus bendeniz.....

Uçarken kanatlarıyla usta babamın
Katıp kendime mavisini gökyüzünün,
Kanatlarımdır bana açan kapısını özgürlüğün...

Sırılsıklamım oysa, içindeyim Okeanos’un.
Bir büyük yalnızlıktır ıslaklığım, bilmediğim..
Güneş eritirmiş balmumunu bilmezdim,
Bilmezdim kanat yetmezmiş uçmaya...

Ben İkarus...Daidolos oğlu İkarus ben..

Silindi ömrümün çarşambaları
Bir ‘Ören’ yerine döndü içim
Belki bir Agora,
Alınıp satılan ruhlara Pazar;
Özgür bir ruhta tutsaklık neyi arar..

Suyun içindeyim işte, bir heykelim..
Burnumda kokusu menekşenin..
Ne batar, ne uzaklaşabilirim
Öyle dururum orada devinimsiz..

Bir gemi geçer usumdan, yarıp düşüncelerimi
Beyaz köpükler bırakır ardında
(Oysa ben beyazı yitireli çok zaman oldu)
Takılıp kalır güvertesine gözlerim geminin
Güvertedeki kendime bilhassa..
Orada dururum öylece kendimden habersiz
Atacakmışım gibi kendimi ummana...

Bir balkon düşünürüm güvertedeki ben
Yağmurlu bir akşamını ömrümün...
Şaşarak bakarım uyumuna
Her damlayla ondan çıkan gürültünün..

Uyumu düşünürken zincirlenir
Yağmur damlaları gibi düşüncelerim..
Dökülür sözcükler ağzımdan
Birleşen noktaları gibi zamanın...

Zaman:..
Devinerek dönüşen insanın
Ömrünü geçirdiği andır..
Dönüşerek gelişen insanın
Yenileyen usunu zamandır...

Uyum:..
Bir olmak demek başkasıyla
Bir terazide iki düşünce, iki kefede yani..
Denge bizim işimiz değil oysa
Bütünlenmiş bir ruh anlar bunu ancak
Doğa bizden önce bu konuda..































Terazinin kefesindeki ben
Farkındayım ki, bütünleştik öteki kefedeki benle
Açtık kapılarını özgürlüğün ardına kadar.

Artık cıvıldaşabiliriz kuşlar gibi kendimizle
Ciddi konuşabiliriz
Gizli konuşabiliriz
Ağlayıp somurtabiliriz
Gülebiliriz bazen
Heyecanlanabiliriz..
Yok giysilerimiz çok zamandır
Çıplak bir ruhuz yalnızca
Gerçekler karşısında.

Ah, bu buluşması anlatılmaz ki
Bir ruhun kendisiyle.
O çıkar doruklarına dağların
Selamlaşan odur balıklarla enginde
Kendinle barışmayan.. savaşır hep kendinle..

Yalnızlık;
Kendinle bütünleşmiş insanın
En insan hali...

Ahh, çırılçıplak yalnızlığım
Çırılçıplak ruhum ahh...

Şu insan dediğin engin bir deniz
Daidalos oğlu İkarus’um bendeniz....





-3-
-bir yol öyküsü-
Dışarıda bir yağmur yağıyor ki,
Sorma gitsin..
Yağmur, yağmur olalı
Hiç böyle yağmadı..

Büzülüp iyice
Sığınıyorum içime..

Geniş bir koridoru geçip
Geniş bir caddeye çıkıyorum..
Bir uygun yer bulup
İlişiyorum usulca
Kaldırımın mermer basamağına..

Kafam büyük,
Kafam ağır..
Üçüncü günündeyim uykusuzluğun
Gregor Samsa’nın
O sabah kendini bulduğu haldeyim yani..

Bir zaman sonra,
Bir hayli zaman sonra
İlk ayrımsadığım şey,
Bir otobüsün durduğu başucumda..
Ön kapısı açık ardına kadar
Pencereleri gülümsüyor; davetkar..

İki basamak sonra giriyorum içeri
Sürücünün sağına, ön koltuğa,
Pencerenin yanına oturuyorum..
Soruyorum sürücüye
“Yolculuk nereye”
Bakmıyor yüzüme bile
Çalışıyor parmakları ivedi
Bir yazı beliriyor gözlerimin önünde
“Ben bilmem, rüzgar bilir; düştüm yelin önüne”
Şaşırıyorum.
Bir başka soru sormuyorum.
Açıp çantamı
Çıkarıyorum müzikçaları
Takıyorum kulaklıkları
Petrucciani basıyor tuşlara yumuşacık..
Kapatıyorum gözlerimi....

Açıyorum gözlerimi..
Bir nehir akıyor altımdan ki,
Adı boğazdır..
Karşımda tüm görkemiyle Rumeli
Ah, ey İstanbul
Her insan bu hayali görmeli...

Otogar’da buluyorum sonra kendimi
Atıyorum çantamı omzuma
Sıyrılıyorum kirli kalabalıktan



















Çantam da bir ağır,
Bir ağır..
Ağır olan içindeki sözlerdir....

Neyse;
Sesleniyorum bir taksiye
Sürücü genç
Gürbüz bir oğlan
Konuşkan mı konuşkan
Belki İstanbul’lu olduğundan..
“Tanıyorum ben sizi” diyor.
“Siz Megara’lı Byzas’sınız”
Hayır...Evet diyorum..
Ben kurdum bu kenti.
Ben’im Bizans.

Şu düşünceler akıyor kafamdan;
Ah, ey Bizans
Sen değil misin gençliğimi tutuklayan...

Geçiyor pencereden
Binalar, caddeler, sokaklar...
Bir de güzelliği İstanbul’un..
Bir de anılar,
Bir de anılar....

En bildik yerinde duruyor kentin araç
İniyorum
Tanıdık bir demir kapı
Açıyor yüzünü sevinçle
Açıyor gözlerini kocaman..

Sonra iki kol dolanıyor boynuma
Sırtımda çantam
İçinde en ağırları sözcüklerin
Kafam kocaman
Kafam ağır
Kafka’nın o sabah kendini bulduğu halde yani..
Giriyorum içeri
Çıkıyorum yani sığındığım içimden..









-4-
İnce belli bir çay bardağı yaşamım;
Şeffaf, narin.......... kırılgan,
Bir o kadar pervasız,
Bir o kadar yürekli,
Bir o kadar.........atılgan..

Üç vakte kadar doğacak imgelere inat,
Dolaşır usum; ayrıntısında kendinin....

EGE....
Tanrıların yurdu Ege....
Ballı incirleri yüzü Aydın’ın..
Efeleri...

Sen misin Herodot, kamaştıran yüzümü..
Gel benimle
Şu yaşlı zeytinin dibinde anlat bana
Sevdasını ömrünün...
Sende kalsın aydınlığı Aydın’ın
Bir çift sözün yeter bana
Tarihe dair..

Bursa’nın tarihi şeftalidir derler ya;
İnanma sen Homeros, inanma..
Manisa’da oldu savaşların en zalimi
Üzümü için, şeftalisi için ‘Emeğin’...
Ah ey gözü yaşlı Niobe...
Gözü yaşlı akşamların taş duygusu..
Bil ki senden önce başlar hayat,
Akar bir iklim içime
Gün akşama dönmeden....

Kime sorsan,
“Gül açmaz gözlerinde belki,
Ama çok kitap okur” diyecektir sana..
Henüz parmaklarından bir dokunuş taşıyan kitabım yok...
Dokunmadı henüz,
Masamdaki vazoya gözlerin..
İçinde en özgün kırmızıyı taşıyan karanfillerin
Tek yaprağına bile...

Hangi renk gülersin,
Hangi renk konuşursun,
Hangi renkte salınır
Saçların rüzgarda...

Fikrinin rengi bende bir giz henüz..
Dokunmaz hiçbir devinimin gözlerime....
Dizilen harflerden ibaretsin henüz..
Yalnızlığın tanrısı taş kalpli Niobe.....

























-5-
Ruh ve beden..
Hiçbir özgürlüğü tanıyamaz,
İnsan parmağı onu ellemeden..

Ve bir insan bin parmaklıdır
Çok iyiyse..

Düşündüm tüm bunları içim içimde gezerken...
Sonra dokundu bir parmağım
Bir yarasına, bir yüreğin..
Açıldı kapılarım
İçimin sonsuz boşluğuna
Bir kandil yaktım sonra kendime
Yaşarken yok olana dokundu parmaklarım
Yani sana...
O sendeki İNSANA....

Bilmezdim önce, us yıkanırmış suda
Sökülürmüş duygular ilmek ilmek
Gerçek görülmezmiş uykuda....

Gerçek olanmış insanı bilmek;
Parmaklarım ki, ben oyum
Bilincine varmış olan kendisinin, insan denen yani..

Ellerim..
Uzantısı beynimin..
Ellerim ki, yaratan ‘emeği’..
İnsan olmanın baş koşulu ellerim..

Uzanır bin parmaklı olana
Yani sana..
O sendeki insana.....

















-6-
beş duyu..

Gözlerim olsaydı keşke;
Görebilseydim
Gün ışığının doluşunu gözlerine..

Gözlerim olsaydı keşke;
Görebilseydim kalkışını yatağından
Yürüyüşünü..
Yüzünü yıkayışını banyoda
Karşılaşmanı aynada kendinle
Savuruşunu saçlarını
Taktığın tokayı
Telaşını ellerinin...

Kulaklarım olsaydı keşke;
Duyabilseydim nefes alışlarını
Çırpınışını yüreciğinin
Terliklerinin sesini yürüdüğünde
Rüzgarını saçlarının..

Burnum olsaydı keşke;
Alabilseydim kokusunu
Saçlarındaki ıtırın..
Demlediğin çayın..
Okuduğun-yazdığın kitabın..
Kitaptaki tümcenin
Tümcedeki virgülün-noktanın..

Ellerim olsaydı keşke;
Dokunabilseydim
İçtiğin kahvenin fincanına..
Televizyondaki izlerine gözlerinin..
Tuşlarına yazı yazdığın makinenin..
Baktığın gökyüzüne
Bildiğin tüm yıldızlara
Yörüngelerine onların..

Dilim olsaydı keşke, ağzım..
Sussaydım, sussaydım,
Sussaydım..
Hep sen konuşsaydın....















-7-
Saat...15..50
Geçti içimden bir ayrılık treni....

Söndü birden tüm ışıkları dünyanın
Güneş kapadı yüzünü iki eliyle
çıkıp gitti içim içimden..

Bir sağa bir sola
sallandı önce usum.
Şimdi ben uykusuz,
Yalnızca bir matruş çocuğum..

Sonra devam etti sallanmaya..
Bir salıncak gibi değil,
Bir saat sarkacı gibi..
Durdu sonra yavaş yavaş
Öylece düşündüm sonsuz evreni....

Üç şey yerleşti önce usuma..
Bir ucunda evrenin sonsuzluğu
duruyordu sokağın,
Bir ucunda yaşam..
Ortasında ben yoktum...

KIRILMIŞ BİR GÖKKUŞAĞIYDI İÇİM,
KURUMUŞ PINARLARI,
YANIYORDU ORMANLARI...

Usumun sallanması durmamış meğer
Yoksa nasıl düşünürdüm tüm bunları...

Bu kez gerçekten durdu galiba..
Bir mermer heykel gibiyim şimdi..
Gözlerimde sözleri doğanın
Yalın, çıplak
Ve aydınlık
Ve berrak...
Burnumda kokusu kırçıllı karanfillerin
Bir de umudu,
Bir de coşkusu
Gelecek görkemli güzel günlerin.....

































-8-
Uykusuz bir gecenin ardından
Günaydın diyorsunuz bana..
Size de günaydın...Dağları ömrümün...
En kocamanından,
En güzelinden,
En özlem dolusundan; İnsana...

Keşke hep orada olsanız,
Size bir şeyler söylesem..
Bir şeyler söyleseniz hep bana..
Keşke birlikte olabilsek...
Doruklarınız olabilsem boş verip zamana....

Uyanacak zirveniz de az sonra
Parlayan Güneş yanaklarında
Çıkacaksınız birlikte yatağından bulutların
Savurup saçlarınızı
Güneş orada sıcacık duracak
Sunmak için yaşamı
Siz sıcacık..

Bense bakacağım buradan size
Gözlerimde sıcaklığınızın izi
Yumuşacık olacak bakışlarım
Ve alacak içine yumuşacık sizi..

Bu özlem var kalacak, ben yaşadıkça...











































-9-
Hadi konuş benimle..
Saçılsın menekşelerin
Tüm morluğu evrene..

Etraf eflatuna kessin.
Güller göstersin bizi karanfillere.
Çiçekler gülsün bize göz kırparak
Dağları vazgeçsin doruklarından
Denizlerde hiç bir balık ölmesin

Hadi konuş benimle
Görsün insanlık, bir işe yaramadığını savaşların
Çocuklar gülsün gözlerinde....














































-10-
Evet yoldaş..
Uykusuz bir gece daha yaşadım..
İçimde beklemenin heyecanı,
Görüşememenin telaşlı hüznü..
Kendime duyduğum bağışlanmaz öfke
Hepsi karıştı birbirine..
Sonra birden görünür oldu, genişledi ufkum
İçime güneşler doğdu
Yeşerdi tüm çiçekleri mevsimin
Kollarım sardı dünyayı
Dönmedi bir süre dünya
Kuşlar kondu ağaçlarıma sonra
Öttüler sessiz, sessiz...
Öttüler sessiz sensiz...





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Diyalektik Dizeler
Diyalektik Dizeler
Diytalektik Dizeler
Diyalektik Dizeler
Diyalektik Dizeler
Yeryüzü...
Diyalektik Dizeler... Esrik 1
Sevmek...
Kaldırım Taşları
Seyir Defteri...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Devinim... (Hareket) Üzerine... [Deneme]
Yasa Üzerine... [Deneme]
Diyalektik Üzerine... [Deneme]
Felsefe ve Şiir [Deneme]
Uzam... [Deneme]
İçtenlik... [Deneme]
Eğitim ve Felsefe İlişkisi Üzerine Bir Deneme... [Deneme]
Uzay ve Zaman Üzerine... [Deneme]
Düşünce Üzerine... [Deneme]
Düşünce Üzerine Bir Deneme [Deneme]


Sedat Akıncı kimdir?

Felsefe ve şiirle uğraşıyorum. Tarihsel ve diyalektik materyalist felsefe ozel ilgi alanimdir.

Etkilendiği Yazarlar:
Serol Teber..Friedrich Engels..Orhan Hançerlioğlu..Aydın Çubukçu..Anton Cehov..Sabahattin Ali..Nazim Hikmet..Dostoyevski..Ilya Ehrenburg..


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Sedat Akıncı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.