Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Abim, onun boynunu hep kilise direğine benzetirdi /Ben, kilise direği nasıl olur bilmediğim için nötrdüm her zaman/ Kocaman başının üzerinde yeşil bir takke taşırdı, şapkasının altından bile görülürdü bu takke. Sevapmış diye yeşilmiş. Tombul, etli ellerini göbeğinin üzerinde gezindirip çok şükür çekerdi, aklım almazdı neye şükür ederdi, kilosuna olmalıydı. Bir dirhem etin bin ayıp örttüğü sanırım onun için söylenmiş. Kilosuna bakmaktan ne kadar çirkin bir adam olduğunun farkına varılmazdı. Şişko, çirkin bir adamdı vesselam! Babamın amcası, veya amcasının oğluydu, net hatırlamıyorum. Yemek yerken fosurdardı. Yazları biz köye giderken onun evinde kalırdık bazen. Kışları yollar kapalı olurdu ve bizim daimi, zorunlu misafirimizdiler cümbür cemaat. Oğulları onun pintiliğinden çok çektiler, o kadar varlığın içinden kaçıp İstanbul’da inşaatlarda çalıştılar ve bir çoğu halen orada ve hatırı sayılır birer müteahhit oldular onun sayesinde. *** O yaz dışarıda olan tuvaleti içeri alıp, alaturkadan alafrangaya geçmiştik, çok rahattı. Bir lüksten daha çok babaanne ve anneanne için düşünülmüştü, bir zaruretti de denilebilirdi. Hem kışları dışarıdaki tuvaletler pekte rahat olmuyordu. Derken o geldi. Babamlar için hoş gelendi ama bizim için pekte öyle değildi doğrusu. Oğulları baş göz üsteydi gerçi, kardeşlerimizdiler. Ama o değişikti, babamların karşı çıkmalarına rağmen bizi namaza götürmeye zorlardı. Kalabalık gezmeliydik, düşman bizden korkmalıydı, dostlar maşallah çekmeliydi. Feodal, gerici ufacık bir beyin vardı o kocaman kafanın içinde. Abdest almak için kalkıp tuvaleti dışarıda görmeyince şaşırmış. Babamlar anlattılar tuvaleti banyoya ek yaptığımız bölüme aldığımızı. İçeri girmesiyle çıkması bir oldu. Çipil gözleri yuvasından çıkacakmış gibiydi. Beyaz iki topun içinde iki mavi bilye dolanıp duruyordu. Antrede köpek vardı sanki, korkmuş gibiydi.... “Bu ne?” Diye sordu babama. Alafranga tuvalet olduğunu anlattı babam, tarif etti. İkna olmamıştı, başını sallayarak girdi içeri. Tekrar dışarı çıktı “eeee” dedi, gerisini getirmedi. Bir şey soracaktı soramadı. Geldi oturdu yerine. Şaşırmış, bir garip olmuştu. Babamın sigarasına uzandı, yakarken sordu “Tahareti nasıl alıyorsunuz bunda?” “Taharet musluğu var emmi” Dedi babam. Kalkıp bir daha içeri girdi, dışarı çıkıp babama seslendi, babamda girdi, az sonra babam çıktı, o kaldı. Dışarı çıktığında bayağı bir rahatlamıştı ama ruhen hiçte rahat değildi, tedirgindi... Sanki altı tam temizlenmemişti. Arada bir durup birkaç kez burnunu çekiyor, havayı kokluyordu. Sırayla yüzümüze bakıp biraz daha kızarıyordu. Bizde çok haindik, babamızın kaş, göz işaretlerine rağmen yine gülüşüyorduk., “Sizin abdestiniz de, namazınız da kabul değil” dedi. Başını öne eğmiş tespihini çekiyordu. Emmi vesveseye kapılıp namazdan olmuştu. Başladı tuvaletten söz açıp konuşmaya.... Pis bir muhabbet. Yine arada burnuyla seri halde nefesler alıp, yoklama çekiyordu. Başını kaldırdığında ağlamaklı bakıyordu bi çare.... Sonra babama kızdı “Nerden icap etti bu ayaklı tuvalet?” gerekçe açıklanınca hak verdi, ama dışarıdaki tuvaleti yıkmakla da haksızlık etmişiz. Müslüman işi değilmiş. Gavur icadıymış. Ama iş işten geçmişti, hem kışın inşaatta yapılmazdı.... Oh olmuştu emmiye. İbriği ne yaptığımızı sordu. Ağaçların altını göz altı etmişti galiba. Atılmıştı ibrik.... *** Emmi gelmedi daha sonra. Gerekçesi ; “İBRİĞİM OLMADAN ASLA” idi... İbriksiz taharet alınmazmış. Gavur gelenekleri iyice girmişmiş içimize. Allah iflah etsinmiş.... *** Evimizden bir misafir daha eksildi. İbrik eksildi evlerden İbrikçiler eksildi zanaatkarların içinden.... Sonra tenekeciler çarşısında birkaç dükkan daha kapandı açılmamak üzere. Örsler, çekiçler küs oldu bir birlerine.... Çaycı çocuk, alışkanlıktan olsa gerek her gelişte yine çentik attı tebeşirle dükkanın duvarına.... Sonra oda gitti, kayboldu arastaların tenhalığında. Gittiler tutup emmilerin elinden, atılan bir ibriğin peşi sıra..... asi ve mavi 36
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © asivemavi36, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |