Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid |
|
||||||||||
|
BİR ŞAHMARAN HİKAYESİ “rivayet odur ki; dolananda ay bacayı savuşup olanda yarı gece kim göreki şahmaran’ı ağzında bir topak alevle ve her kim ki dilek tuta, o dilek gerçekleşmekte…” böyle bitirdi bir gece dengbej, bir şahmaran efsanesini, işte buradan çıktı hikaye… … “bana yardım edermisin “ dedi süleyman (mahalle arkadaşlarımdandı) elbette ederdim ve biliyordu bunu. sonradan gelmişlerdi mahalleye ve her sonda kalan gibi uçtan kulaktan tutunmuştu arkadaşlığımıza , aramızda bazen bir ayrık otu. kabul görmüştü kabul görmesine ya, o alışamamıştı, yada zamana bırakmıştı alışmayı, hep bir yanı yabancı kalmıştı… iki odalı bir evdi oturdukları ,dedesinden kalma. tren geçerdi hemen yanlarından, sarsıntıdan korktuğunu söylemişti birinde, hasta babası yataktan düşer diye. annesi ve babası bir otobüs kazasından sonra uzun süre hastanede yatmış, anne iyileşmiş, ama baba… bazı geceler telefon etmeye gelirlerdi, gözleri kocaman olmuş, bendini yıkacak sular birikmiş, patladı patlayacak “cankurtaran çağırmalıyız” derdi sıkılarak ve zorla çıkararak kelimeleri ağzından. cankurtaran gelirdi ,o iğrenç sesi telaşe vermezdi artık mahalleye ,herkes bilirdi ki süleyman’ın babası… bazen konuşmayı unutuyor, bazen günlerce uyuyor , bazen gülüyor, bazen ağlıyordu. bazende nefes almayı unutuyordu adam . işten ayırmıştılar , köyden arada bir gelen erzak ve un ve adama bağlanan çok az bir aylık, bu yüzden geçinmek zor olmalı ki ,kaçıp oraya sığınmışlardı istanbul’dan… istanbul türkçesi ile konuşurdu, bazı çocuklar onun gibi konuşmaya kalkıyor, konuşamayınca da hırslanıp çocuğa bileniyordu “çikolata çocuğu” derlerdi o nu alaya alarak ( oysa süleyman çikolatanın tadını çoktan unutmuştu) gerçi bizde dilimizi henüz uyduramamıştık oraya ama olsundu yinede biz kabul ettirmiştik kendimizi. belki yüreğimiz bu yüzden süleyman’ı daha çok sevmişti, daha çok acımıştı. belki de mülteci çocuk yüreklerinin içgüdüsel dayanışmasıydı. “sen anlatmıştın birinde şahmaran’ı” dedi… (ben anlatmışım. o yalan söylemezdi, mutlaka anlatmışım hırsızlayıp amcamın hikaye torbasından…utandım.) babamlarla balığa gittiğim bir geceymiş, ben bisikletlerin yanında uyuyormuşum ,bir sesle uyanmışım, mağaradan ışık gelmiş önce ve ardından şahmaran, ağzında alevlerle dolanıp durmuş… o anda bir meşin top dilemişim ve bir ot kamyonunun altında can veren o meşin topum oluvermiş ummadık bir yerde ( oysa ben o topu stattan kaçırmıştım) “yarın akşam şahmaran ‘ı görmeye gidelim” dedi, sustum ve susmalarım hep kabulüm olmuştur benim. uyuyamadım, bir yalan nelere mal olmuştu? gece yarı, şehrin dışı , bir mağara önü ve iki çocuk ve karanlık ve korku… her şey tamamda ya şahmaran, onu nereden bulurdum ki? yok yok itiraf etmeliydim “yok öyle bir şey, ben sadece kapıp kaçtığım bir topu karıştırıp amcamın hikayesiyle size yalan söyledim ve şahmaran ‘ı örttüm hırsızlığımın üzerine” deseydim eğer? en güvendiği bendim sarsılırmıydı? benden başka kimsesi yoktu. itiraf daha zordu. birkaç çocuk daha bulmalıydım en azından ve her zaman çıkmayabilirdi şahmaran, gönlü olsundu kardeşimin. uyuyamadım, kardeşimde uyuyamamış olmalıki ,sabah güneşle beraber vurdu camına penceremizin, iki elini siper edip cama, içeri bakan ve çok nadir gülümseyen bir yüz. o gülerken ben utanıyordum… kahvaltıyı ağırdan aldım sanki ben yavaşlarsam eğer zamanda yavaşlayacaktı ve gece yarı hiç olmayacaktı. her zaman kızarak söylenerek sofraya oturttuğumuz süleyman hiç çağrısız oturdu sofraya , sarhoş gibiydi sevincinden. “bu gün şahmaran ‘ı görmeye gideceğiz hala” dedi anneme, içimden geçirdim ki “ ne şahmaran ‘ı , nerede göreceksiniz, ne zaman göreceksiniz?” diye sorsaydı keşke. “iyi” diyerek geçiştirdi annem, o saatlerde babamdan başkasıyla ilgilenmezdi, galiba o yüzden sormadı. hastalanabilirdim, yağmur yağabilirdi, dedemlerin ota yangın düşebilirdi ama hiç biri olmadı. sokağa çıkarken aklımda bin bir düşünce ve çıkmazdaydım, ya çocuklar gelmezse? o daha kötü. amcamda tam şahmaran anlatacak geceyi bulmuştu sanki! okulun bahçesine birer ikişer geldi çocuklar, nasıl anlatılırdıki? “şahmaran ‘ ı görmeye gideceğiz” dedim toplayıp tüm cesaretimi ve ses tonumu yalanımı bastırırcasına artırarak “ herkes bir dilek tutsun bu gece” çocuklarda dilek mi yok ve hayâllerin yıldızlardan çok olduğu çağımızdı. akşam gidecektik, köprüde oturma bahanesiyle toplanacaktık. saatler su gibi geçti, güneş kayboluyordu dağların ucundan ve toplanıp gidiyordu yarına doğru. gölgemden daha yakındı bana gün boyu, sanki ayrılıp kaçacakmışım, bir daha bulunmayacakmışım. son umut gibi sarılmıştı süleyman. tren yolu boyunca gidecektik, büyük köprüyü geçip, biraz lojmanların salıncaklarında sallanacaktık, sonra cin köprüsünün altından dönüp tayyare meydanının yanından aşağı, nehre doğru inecektik. arada bir tayyarelerin inip kalktığı bir tayyare meydanı vardı , uzunca bir düzlüktü, onun uç tarafında , birden aşağı doğru kırılmıştı düzlük. alt tarafında bir mağara vardı yüzü nehre bakan. işte ben orada görmüşüm şahmaran ı beş çocuktuk ve yaklaştıkça oraya, bir birimize biraz daha sokulan. herkesin bir dileği vardı ; birinin bisiklet, birinin beşiktaş forması, birinin bir meşin top. süleyman anlatmıyordu, ben dileğimi erkene almıştım ; bir şahmaran diliyordum. bir dere karışırdı nehre, kenarında tepecikler vardı, arka tarafı sazlık. bura olsun diye karar verdik, daha da yakınlaştık, sazlıkların dibine sokulup oturduk, tam karşımızdaydı mağara, kocaman siyah ağzını açmış bir canavar gibiydi… kendi nefesimizden korkuyorduk, susmuştuk zaman geçtikçe “çıkmayacak” diyordu ağlamaklı, yavaş bir sesle süleyman. utanıyordum… artık yavaş seslerle konuşmalar başlamıştı ve merak, ve ev halkı… “henüz erken, zamanı var daha, az kaldı” dedim arkadaşlara... uzaklardan suya inen koyunların gürültüsü ve köpek seslerine karışmış çan sesleri duyuluyordu. elimi sırtına koyduğumda terden sırılsıklamdı, üzüldüm… birden kırmızı ışıklar doldu içine mağaranın sonra geceyi boyadı kırmızı parlak renkler. bir cankurtarana koyup götürüyordular babasını.” gördüm…gördüm” diye bağırdım, onlar görmemişlerdi ve her kes göremezdi şahmaran‘ı, böyle demişti amcam. “nerede??” diye sordular. mağaranın üstündeydi ağzında topak topak alevlerle “ içeri girdi “ dedim. görmemiştiler,ben bir kez daha yalancı… "ne kadarda şanslıymışım?" böyle dedi üçü. süleyman suskun,küskün. sanki ben, onun şahmaran ını almışımda…” “ne diledin” dediler, “söylemem” dedim yalanımı bir kez daha katlayarak. “artık sık sık geleceğiz taa ki bizde görünceye kadar” , “olur” dedim. ... onları evlerinin önünde bıraktık, ikimiz eve doğru inerken “ne dilemiştin?” diye sordu bana “babanın iyileşmesini diledim ben” “niye?” dedi”en sevdiğim arkadaşım sensin” dedim ağlıyordu “biliyor musun bende babam iyileşsin dilemiştim,ama ben göremedim sen gördün…olsun… iyileşir değimli babam ?” ……………………………………………………………………………….“iyileşir süleyman” artık gülüyordu ,daha da samimi oldu, daha da kaynaştı herkesle. ... bir gece yine cankurtaran çağırdılar. can kurtaran babasını almadan döndü bu kez, bir daha onlara gelmeyecekti, bir daha o siren çaldığında süleyman ‘ları hatırlamayacaktı kimse… sustu, küstü, konuşmadı kimseyle. dayısı geldi ,bunu ve annesini alıp istanbul ‘ a dönüyordular. son kez yanıma geldi, gözlerimin içini delercesine baktı. son kez konuştu ”yalancısın sen!" dedi derin bir iç çekti, gözlerindeki yaşlara daha fazla hakim olamadı, hıçkırarak devam etti "televizyon dilemişsin!” … sedef kakmalı bıçağıydı amcamın dilime sapladığım yalan… yeşil pullu şahmaran; yılana tapınan birinin çizdiği bir resim, ve çocukların gece masallarından bir umuttu kaf dağının ardında... … artık ne zaman yalan söylemeye kalksam bir çift yaşlı süleyman gözü göğsüme göğsüme yumruklar. asi & mavi
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © asivemavi36, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |