..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İtiraflar > Esin




26 Aralık 2007
Son Mektup ve Gerçek Ben  
Esin
Demek duvarlarımın neden bu kadar yüksek ve sağlam olduğunu olduğunu merak ediyorsun...


:BBBD:
- 1 -

Demek duvarlarımın neden bu kadar yüksek ve sağlam olduğunu merak ediyorsun? Ahh ne çok isterdim düz yaşayabilmeyi. Sorgulamadan, düşünmeden, planlamadan, kafa yormadan yaşayabilmeyi…Ne de çok özenirim öyle insanlara. Hatta onu da bırak hayata tutunmanın bir yolunu bulmuş insanlara, tutundukları şey er ya da geç zarar verebilecek bir şey olsa dahi özenirim. Kısa ve öz yaşamak hiç yaşamayıp ölmekten çok daha iyidir. Geçmişime baktığımda hayatımın her gününün, yirmi dört saatini düşünerek geçirdiğimi görüyorum. Düşünmek, iç sorgulamalar, yargılar, yalnızlık, göz yaşları, tek kişilik partiler kısacası daima tek kişilik bir hayat. Hep uçlarda yaşadım şimdiye kadar…ne kadar da saçma oysa. Ya hiç içmedim, ya hiç durmadan içtim bulduğum en sert içkileri ve devam ettim tüm evi kusmukla kaplayana kadar. Ya hiç sevişmedim ya da hiç durmadan seviştim, tanıdığım, tanımadığım herkesle bir ya da birkaç gece geçirdim kendimden tiksinene kadar. Ya hiç dışarı çıkmadım ya da hiç eve girmedim, yollara vurdum kendimi nereye gittiğimi bilmeden, gittim, gittim, gittim bunun da bir sonu olmadığını anlayana ve yorulana kadar. Ya hiç yemedim ya da hiç durmadan yedim, tüm pastaları, börekleri, çörekleri mideye indirdim kilo almaya başlayana kadar. Ya hiç yazmadım, ya da hiç durmadan yazdım ellerimi, parmaklarımı, ağrıdan hissetmeyene kadar. Ya hiç çalışmadım, ya da hiç durmadan çalıştım yorgunluktan ölene kadar. Ya hiç sevmedim ya da hiç bitmeyecekmiş gibi sevdim ta ki karşıma koyduğum konu mankeni beni bırakıp, evlenip, başka şehirlere gidene kadar…Boşversene bu yalandı. Aslında hala seviyorum onu. Bu liste sonsuza dek uzayabilir. Ve ben bir sürü hata görüyorum listemde ama pişman değilim yaşadığım hiçbir şeyden çünkü yaşamasaydım içimdeki o yaşan(a)mamışlık duygusu beni daha çok üzecekti biliyorum. Yaşadım, pişman değilim. Çünkü gördüm ve öğrendim. Yaşamasaydım bilemeyecektim ve hep doğru olduklarını düşünecektim yanlışların.

- 2 –

Kendime karşı her insanda olduğu gibi kimi zaman öfke, kimi zaman nefret, kimi zaman sevgi hatta aşk besledim. Kendi kendime evlenme teklif ettiğim anlar oldu, kendi kendimi tokatlayıp, oramı buramı kestiğim veya canımı yaktığım anlar da. Sense hep dışarıdaki yaralarımı gördün. Bir yerimdeki kesiği, morluğu veya kanamayı….oysa onlar benim için hiçbir şeydi. Çünkü içerisi çok daha fazla yara, bere ve durmayan kanamalarla doluydu. Sen gör(e)medin. Ya da ben üstlerini çok iyi kapattım. ‘Görmeni de beklemem zaten’ demeyi isterdim ama benim gibi yeryüzünün en beklentisiz insanının bile yok edemediği gizli beklentileri var.

Biliyorum kızdın bana hep. Dünyaya ve insanlara karşı sımsıkı kapalı olan kapılarıma, sana gelip, şarabımı alıp, saatlerce odaya kapanıp, yazmama ve gitarla manasızca sevişmeme, kıskanmamama, seni umursamamama, hayata tutunmak için çaba bile sarf etmememe, içimdeki serseri, avare kız çocuğuna kızdın hep tüm sevgine rağmen. Biliyorum benimle ilgili bir şeyleri değiştirmek için çok çabaladın ve çabalarının sonuçsuzluğu seni hayal kırıklığına uğrattı. Dediğin gibi gerçekten de çok dik kafalıyım belki de…belki de söylediklerin mantıklı gelmedi bana hiçbir zaman. Çünkü nereden, nasıl, ne şekilde gidersem gideyim yolun sonunun aynı olacağını görüyordum ve tüm çabanın anlamsız olduğunu düşünüyordum…hala da aynı düşüncedeyim işin kötü yanı. Ama artık sen yoksun ve ben her zaman olduğumdan biraz daha yalnızım. İşin garip yanı da bu yolu seçen ve isteyen benim. Bahse girerim bugün bile aklına gelsem hakkımda, ‘Beni sadece kullandı. Arızalı bir sıpaydı’ dersin. Oysa sen beni ne kadar tanıdın ki? Diğerlerinden ne daha fazla, ne de daha az. Hepiniz aynısınız. Çünkü ben hep aynıyım. Çünkü biz insanlar hep aynıyız. Doğru zaman, doğru yer…Belki de gerçekten tek önemli olan mesele bundan ibaret.

- 3 –

Meşhur aldatmalarım…Senin koynundan çıkıp, başka bir adamın koynuna girmem…ya da başka bir adamın koynundan çıkıp, senin koynuna girmem mi demeliyiz acaba? Tüm aldatmalarımın aslında ‘garip aldatmalar’ adı altında incelenmesi gerekir belki de. Öyle ya, hepsini söylüyordum ben sana. ‘Selam. Evet sormana gerek yok, başka biriyle seviştim de geldim. Ya da senin tabirinle, ‘verdim de geldim’ mi demeliyim? Devamında senin haklı triplerin ve en sonunda benden yalan söylemeye başlamamı istemen ve benim hiçbir zaman yapamayışım. Bak örneğin farklı olduğumuz noktalardan biri…Her neyse…Anlayamadım hiç; Ne önemi vardı ki kimlerle yattığımın, kaç kişiyle yattığımın! Ben senin yanındaydım. Zor olan şey biriyle soyunup aynı yatağa girmek ve birkaç saatliğine oyun oynamak değil, birinin devamlı yanında olmaktır. En azından benim için öyle. Çünkü diyorum ya benim tek kişilik bir hayatım var ve birini onun içine almam çok zor. Bunun nedeni kendimi çok özel biri olarak görmem değil. Sadece çekilmez biri olduğumu bilmem ve beni seven birinin yanlış kişi olduğumu anlaması için bana yaklaşıp, acı çekip, aylar, yıllar sonra kafasını duvarlara vurarak gitmesini ve geçen boşuna ayları veya yılları için beni suçlamasını istememem oldu daima. Çünkü ilk başta büyük laflar eden herkesin günün birinde o büyük laflarının hepsini yiyeceğini biliyorum.

- 4 -

Kimseden bana bir iyilik yapmasını beklemedim. Ama buna muhtaç olduğum zamanlar oldu. Yaşım büyüdükçe azaldı bu muhtaçlık ama hala var. Bu bana kendimi kötü hissettiriyor. Ama ne yazık ki kimseden bir iyilik beklemeyecek daha doğrusu, mümkün olduğunca en az düzeyde insanlara muhtaç kalacak bir düzeye gelecek enerji, çalışkanlık ve azim de bende yok. Çünkü sonu olmadığını ve gelinecek hiçbir yerin de tatmin sağlayamayacağını biliyorum. İnsanlar göremiyorlar mı? Her şey, her zaman aynı olacak. Bu yüzden kişinin yapabileceği en iyi yatırım, kendi içine dönüp yapacağı incelemeler, sorgulamalar sonucunda bulacakları ve keşfedeceklerinden kaynaklı kazandıklarıyla olacak yatırımdır. Bu yüzden tüm o uzun hayat yoluna başlamayı, kargaşaya girmeyi, kişiliğimi kaybetmeyi, kendimden ödün vermeyi, veremezsem belki de kilit noktada takılmayı ve tüm çabamın boşa gitmesini gereksiz ve saçma buluyor, tam anlamıyla boşuna bir enerji kaybı ve yıpranma olarak görüyorum. Bu yüzden dışarıya yönelik olan hayat yolu yerine, kendi içime giden bir yolda ilerleyip durmayı tercih ediyorum. Ama tüm bu düşüncelere rağmen insanlardan iyilik beklemek zorunda kaldığım anlarda bu düşüncelerimin hepsini bir kenara atıp bir şey uğruna çabalamak, enerji göstermek, emek vermek içimden gelmiyor değil. Para iki yolla gelir; Kötü yol ve iyi yol. Kötü yolda genelde iyi para, iyi yolda da genelde kötü para vardır. Ama kötü para bile özgürlüğünü az çok sağlar ve en azından insanlardan benim şu anda olduğumdan daha az iyilik beklemeni sağlar. Bu yüzden bazen diyorum ki; ‘Belki de şu an içinde olduğum yoldan çıkıp girmeliyim hayat yoluna.’ Ama başlayamıyorum. Ertesi gün olduğunda çoktan unutmuş oluyorum, hatırlasam bile enerjim ve isteğim gitmiş oluyor. Hani derler ya; ‘Fakir ama gururlu genç’ , sanırım ben de daima ‘fakir, uyumsuz ama gururlu genç’ olarak kalacağım. İnsanlardan neden iyilik beklemediğime gelin; Çünkü her iyiliğin altında bir beklenti olacağını biliyorum. Büyük ya da küçük, farkında olarak ya da olmayarak ama elbet bir beklenti olacak ve ben bu beklentiyi hissedeceğim. Cevap verebileceğim ya da veremeyeceğim bir beklenti olsun, fark etmez! Üstümde bir beklentinin ağırlığını hissetmek istemiyorum. Birinin benden bir şey beklemesini istemiyorum. Özellikle benim için iyi bir şey yaptıktan sonra gözlerimin içine bir şeyler bekleyerek bakmasını istemiyorum. Ve ben de birinin beklenti veya beklentilerine sırf bana iyilik yaptı diye cevap vermek istemiyorum.

- 5 -

Kendimi bildim bileli, kendime alışmaya çalışıyorum. Yolda yürürken bir vitrinde yansımamı gördüğümde, kapalı televizyonun karşısındaki veya aynadaki sözde beni gördüğümde o gördüğüm kızın hala gerçekten ben olduğuna inanmıyorum. Kendimi o kızın içinde yaşayan bir hayali arkadaşı gibi hissediyorum. O gördüğüm kız o kadar farklı ki! İçindekiyle alakası bile yok.Umutsuzca birilerinin ya da bir şeylerin o kızın içindeki ‘ben’i yani o kızın hayali arkadaşını görüp, onu kızın içinden çıkarmasını kısacası gerçek anlamda var etmesini bekliyorum. Ama bu şimdiye kadar olmadı ve ne yazık ki olacağını da sanmıyorum. Çünkü bir yandan da biliyorum ki o hayali arkadaşı görüp, kabullenip, sevip dışarı çıkartıp, var edecek kişi aslında tam da o dışarıda, yansımalarımda gördüğüm garip kız. Ama o kız istemiyor bunu ve hayali arkadaşını içinde hapis tutup duruyor. Yani ‘ben’i.

- 6 –

Çok derin düşündüğümü ve bunun yanlış olduğunu söylüyorsun. Üzgünüm ama ben böyleyim ve değişmeye niyetim de yok. Zaten istesem de kolay kolay değişebileceğimi sanmıyorum. Çünkü bendeki çok düşünme hali büyüdükçe ortaya çıkan bir şey değilmiş annemin dediğine göre. Her şeyi gereğinden fazla önemseyip, kafaya takan, düşünen, düşündükçe büyüten, arada bir gelen coşku hali dışında sonsuz bir melankoli içinde yaşayan bir çocuk olmuşum ben hep. Örneğin; Küçük bir kız çocuğu en sevdiği oyuncağını yanlışlıkla balkondan aşağı düşürür. Tabii oyuncak kırılır. Çocuk ağlamaya başlar. Sence neden ağlar? Muhtemelen en sevdiği oyuncağı kırıldığı içindir. Ya da annesi veya babası kızacağı içindir. Belki de ikisi için birden. Ama ben saatlerce ‘ya birisinin kafasına düşüp, ona zarar verdiyse’ diye ağlamışım o gün. Küçük bir çocuk için biraz fazla ağır bence. Kısacası hep yüzeye değil de, yüzeyin altındakine takıldım ben. Herkesin de bunu yapması gerektiğine inandım. Ama işte inandıklarımızla, yaşadıklarımız ya da yaşamak zorunda kaldıklarımız çok çelişkili olur hep, benim hayatımda da durum öyle.

- 7 -

Ben sana hiçbir şey vadetmedim. Aksine ben sana hep; ‘Bana göre plan yapma hiçbir zaman’ dedim. Evet, sen kendi kendine gelin güvey oldun. İhtiyacım olunca seni aramam veya bir ilişki yaşamış olmamız sonsuza dek senin kadının olacağım anlamına gelmez, gelemez. Neden sadece anın tadına varmayı denemiyorsun? Yaşadık, yaşarken güzel değil miydi? Bundan beş, on hatta altmış yıl sonra da bana olan sevginin değişmeyeceğini iddia etmek tam anlamıyla bir saçmalık! Gelecek hakkında nasıl konuşabilirsin ki? Bırak beş, on yıl sonrasını, yarın hakkında konuşmak bile tehlikeli. Çünkü yarın sen aynı sen, ben de aynı ben olmayacağız. Her şey değişir, değişim olacaktır. Bu kaçınılmaz. Hatta değişim gün be gün olmaktadır ama biz farkına varamayız. Günlerden birinde ‘tık’ sesi gelir ve biz bir bölümü tamamlamış oluruz. Ama hiçbir zaman bitmez bu süreç. Sürecin herhangi bir parçasındaki ‘tık’ sesinde, ya sen ya da ben birimizi hayatımızdan çıkartıp yerine başka bir oyuncuyu alacağız. Çünkü o zaman beklentilerimize cevap verecek kişi o yeni oyuncu olacak, sen ya da ben değil. Ama yaşarken sen benim ruhumu ve bedenimi tatmin ediyordun, ben de senin. Güzeldi. Ama ben bir ‘tık’ sesi duydum ve artık sen tatmin edemiyorsun. Bu senin iyiliğin, kötülüğün veya genel anlamda yetersiz bir insan olmanla alakalı değil. Bu sadece senin artık benim beklentilerim için uygun bir insan olmadığınla yani benim değişimimle alakalı. Ve bu ‘inanılmaz, şaşkınlık verici, büyük bir yıkım’ falan olamaz çünkü bu hayatın ta kendisi, gerçek! Bu bugün değil de yirmi yıl sonra da olabilirdi ama er ya da geç olurdu. Ve inan bana süreç ne kadar uzun olursa her ne kadar insan gerçeğin farkında da olsa acı o kadar fazla olur. Sürecin kısa olmasını da sanırım benim yaşımın küçüklüğüne bağlayabiliriz. Çünkü insan gençken duyulan o ‘tık’ sesleri arasındaki zaman daha kısadır. Düşünceler, hayattan ve insanlardan beklentiler daha çabuk değişir. Çünkü ortada tam anlamıyla, bütünüyle oturmuş bir kişilik yoktur. Bunları bilmen ya da en azından tahmin etmen gerekiyordu. Esas şimdi benim gitme isteğim değil, senin şaşkın ve ısrarcı tavırların bana garip geliyor. Ama çok da umursadığım söylenemez açıkçası. Çünkü delilik halin geçip, sakinleşince hiçbir şey kalmayacak biliyorum.

- 8 -

Aslında demek istediğim şey; Ben seni sevdim ve seviyorum. Ama ben seninle birlikte olmanın yükünü artık taşıyamıyorum, daha doğrusu taşımak istemiyorum. Çünkü artık beklentilerime eskisi kadar cevap vermiyorsun. Bunun seninle bir ilgisi yok. Tamamen benimle ilgili. ‘Sorun sende değil, bende’ lafını söylemek istemiyorum çünkü bu laf hep palavra, numara, bahane olarak görülmüştür ama ne yazık ki demek istediğim tam da bu. Ama benim yazdıklarımın hiçbiri palavra, numara veya bahane değil. Seni dediğim gibi her zaman sevdim, seveceğim ve her zaman bir dost olacağım. Ama lütfen artık ‘sevgilicilik’ oyununu sürdürmemi benden bekleme. Çok yoruldum. Zaten tüm ‘sevgilicilik’ oyunları yorar beni, bu yüzden pek bulaşmam ama oldu bir kere, iyi de oldu ama artık yeter.

- 9 –

Kendimi çok fazla sakladığımı, gizli bir kutu olduğumu söylerdin hep, bak işte birçok şeyi yazdım şimdi sana. Ve bunu sana göndereceğim. Evet, bu sefer göndereceğim. Belki artık ortada hiçbir giz kalmadığı için beni gönül rahatlığıyla unutabilirsin. Konuşmak zor, yazmak daha kolay. Ama yazınca da yazdıklarını ilgili kişiye okutmak zor. Kısacası her zaman ‘bilinmeyen’ olmaya mahkumum sanırım. Ancak insanlarla ilişkilerim bitme noktasına gelince onlar beni tanıyabilirler. Bu daima böyle olacak gibi. Evet, öyle hatta.

- 10 –

Ve son olarak; Delilik halin geçene kadar senden uzak durmam gerektiğinin farkındayım ve bu gerekliliğe uygun olarak hareket edip bir süre senden uzak duracağım. Yani bundan kastım; Mümkün olan her yolla senin bana ulaşmanı engelleyeceğim. Ama bu seni unuttuğum veya seni sevmediğim, senin artık arkadaşın, dostun olmadığım anlamını taşımıyor. Sadece doğru olduğuna inandığım şeyi yapıyorum. Bu yüzden şimdilik hoşça kal. Kendine iyi bak. Ve her zaman dediğim gibi; Güç seninle olsun!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Olası Geçmişler
Bir Başka Dünyanın Aşkı
Nesli Tükenen Uyumsuzlar

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Anti Kahraman [Şiir]
Hedef: Bulutlar [Öykü]
Mutlu Olmak İçin Kendini Kandır [Öykü]
Yaz Geldi, Pkk da Geldi! [Eleştiri]
Benim Hala Umudum Var [Eleştiri]
Saçmalık [Eleştiri]
Arap Saçı [Eleştiri]
Sanatseverler İş Başında [İnceleme]


Esin kimdir?

Yazar!? Ben!? ahaha. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Esin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.