"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Hepimiz mahkumuz! Doğduğumuz günden ölene kadar yapabileceğimiz iki şey var; Ya bir yolunu bulup kaçacağız ya da mahkumiyetin bitmesini bekleyeceğiz. Yani bize söylenenleri yapıp, zamanımızı dolduracağız. Hep bir şeylere uymak zorundayız. Tüm toplum bizlere verilmiş bir karar. Ortada bir düzen, oldum olası işleyen bir sistem var. Doğduğumuz andan itibaren başta ailemizinkiler olmak üzere, öğrenim hayatında ve toplum hayatında bizden daha önce hapishaneye düşen ‘abi ve ablalarımız’ ın bizlere söyledikleri vardır hep; Tembihler, tehditler, zorlamalar, kural anlatımları ve daha nicesi. Şimdi söyleyin bana, böyle bir durumda benim bir mahkumdan farkım nedir? Bizim farkımız nedir? Okula gitmek istemiyorum ama zorundayım. Çalışmak istemiyorum ama zorundayım. Araba görmek istemiyorum yollarda ama zorundayım. Yönetilmek istemiyorum ama bunu da kabul etmek zorundayım. Oluşturulmuş iğrenç bir tabakalaşma var. ‘Hepimiz eşitiz’ kavramı bir masaldan öteye gidemez. Üniversite eğitimi almış olan-olamayan, çalışan-çalışmayan, güzel-çirkin. Hep bir ayrım var. Dünyayı pis, kokuşmuş yapan bir ayrım. Din ayrımı, hatta mezhep ayrımı, parası olanla, olmayan ayrımı…Bunlar uzar gider. Ben kimsenin emri altına girmek istemeyen bir makumsam ayvayı yemişim demektir örneğin. Okula gitmek istemem çünkü beyni kendi alanları dışında hiçbir şeye çalışmayan insanların sözünü dinlemem. Kendi kendimi yetiştirir, geliştiririm. Veya çalışmak istemem. Babasının parasını yiyen veya şık bir torpille benim kademe olarak üstümde bulunan bir herifin bana emir vermesine dayanamam. Öyleyse ben ne olurum? Bir anti kahraman. Beklentilere karşılık veremiyorum. Öyleyse ben ne olurum? Kaçmaya çalışan, isyankar, kimsenin uzlaşamadığı mahkum. Aslında o ‘görkemli’ görünen insanlardan çok daha fazla ‘görkemli’ olsam bile damgayı yerim. Sonra ne olur? Kurallar beni sindirmeye çalışır. Sonuçta ya başarılı olurlar ya da olamazlar. Ama sonsuz bir çekişme olur süre dolana kadar. Esas zorluğu da tabii kaçma derdinde olan mahkum, anti kahraman çeker. Bir süre sonra da olaylar ‘bir yerden sonra acıtmaz daha fazla’ noktasına gelir Teoman’ın dediği gibi. Dikkat edelim, çiftleşme derdindeki mahkumların ilk olarak karşı tarafı gördüklerinde, eğer karşı tarafın fiziksel olarak kendilerine uygun olduğunu düşünüyorlarsa ilk sordukları soru nedir? ‘Okuyor musun, hangi okul?’ veya ‘Çalışıyor musun? Ne iş?’ İğrenç! Sonra da bana derler; ‘Neden insanları sevmiyorsun?’ Evet ben insanları sevmiyorum. Ama ben insanı seviyorum ve ona inanıyorum. Gerçekten inanıyorum. İnsanın iyiliğine ve güzelliğine inanıyorum. Ama toplum ve beraberindeki düzen insanı çirkinleştiriyor. İnsan kendi gibilerle bir araya gelince çirkinleşiyor. Tek bir insan çok güzelken, üç, beş insan yan yana gelince gerçekten çirkin oluyorlar. Çünkü birbirlerinden berbat bir güç alıyorlar. İşe yaramayan, gereksiz bir güç. İşte ben bunu sevmiyorum. Toplumu, düzeni, toplumsal tabakaları ve insanLARı. İşte bu yüzden birer birer tüm arkadaşlarımı, dostlarımı hayatımdan çıkartıyorum. Çünkü küfleniyorlar, çürüyorlar, tehlikeli oluyorlar, midemi bulandırmaya başlıyorlar. Bu da tehlikelidir, zehirleyebilir. Duyarsızız birbirimize karşı. Duyarsızız dünyaya karşı. Duyarlı olanlar garip geliyor bu yüzden. Hemen onları da değiştirmeye çalışıyoruz. Ama bana sahte duyarlılardan daha güzel görünüyorlar açık açık duyarsız olup sadece kendi hayatına konsantre olanlar. Sadece yaşayanlar, düz yaşayanlar, irdelemeden yaşayanlar, takmadan yaşayanlar, en azından yararı olmadığı gibi zararı da olmayanlar. Onları da değiştirmeye çalışıyoruz, peki neden? Hapishane kurallarını uygulamadıkları için. Bulaşmadıkları, sorun yaratmamız, pimpirik olmamız için neden vermedikleri için. Evet hepimiz mahkumuz. Ya kurallara uyacağız ya da bir yol bulacağız. Henüz kimsenin bulamadığı bir yol. Yalnızca rahatsızların takip edebileceği bir yol. Kim bilir belki de mümkündür…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Esin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |