"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
GÜMÜŞHANELİ HACI HÜSREV DOĞAN M.NİHAT MALKOÇ Dünyaya gelişimiz nasıl inkârı mümkün olmayan bir hakikatse, buradan gidişimiz de öyle kesin bir hakikattir. Gidişi hesaba katarak bu şuur içerisinde yaşamalıyız. Azrail defterimizi dürmeden dünyada yapacaklarımızı yapıp ölüme hazır vaziyette beklemeliyiz. Çünkü ölüm vaktinin ne zaman, nerede ve nasıl geleceği hiç belli olmuyor. Bu gerçeği peygamberlere bile bildirmemiş yüce Allah… Kişi yaşlı olsun genç olsun, aydın olsun cahil olsun, zengin olsun fakir olsun, ne olursa olsun günü vakti gelince ölüm meleği muhakkak kapısına uğrayacak, emaneti geri isteyecek ve onu sonsuz âleme götürecektir. Durum bu iken akıllı adam buna göre yaşar, sonsuz olan ahiret hayatını geçici olan dünya hayatına değişmez. Şairlere en çok ilham kaynağı olan konulardan biridir ölüm… Ölüm üzerine şiir yazmayan şair gösteremezsiniz. Çünkü onlar da sonuçta o yolun yolcusudurlar. Hepimiz ölüme adayız. Herkes gibi şairler de ölüm güzergâhından geçip son durak olarak tabir edebileceğimiz ahirete göç eyleyeceklerdir. Aslında her şeyin bitişi değildir ölüm, aksine yeni bir başlangıçtır, tazelenmektir. Fakat bu yeni başlangıçlara alışkın değildir gönlümüz. Arkamızda bıraktığımız dünya ve onun içindekiler gönlümüzde yer edinir. Eski alışkanlıklarımız bir türlü bırakmaz bizi. Bu durumu, ölüm konusunu şiirlerinde vazgeçilmez bir tema olarak çokça işleyen ve ölümden çok korkan Cahit Sıtkı Tarancı şöyle şiirleştiriyor: “İlk günden alıştığımız emektar aydınlık, Anne yüzünde, dost yüzünde, evlat yüzünde; Her sabah başlayan şeye doymadık, Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde.” Kim doydu ki dünya hayatına!… Yaşı kaç olursa olsun, herkes yaşadığı son günü bilir. Geçen geçmiştir, hatıra olarak yerini almıştır gönül atlasında… Yarınların planlarını yapsak da yarınlara erişeceğimiz meçhuldür. Fakat yarınları ve daha öteki günleri yaşama arzusuyla şekillendiririz geleceğimizi. Hiç kimse kendini ölüme ayırmaz. Ölüm vakti gelince kimseye görüşü sorulmaz. Çalar acı bir siren ve lokomotif sonsuzluğa doğru yol alır. İşte Gümüşhaneli iş adamlarından, Türk basınının en güçlü ismi Aydın Doğan’ın muhterem ağabeyi Hacı Hüsrev Doğan için de böyle bir siren çaldı yakın zaman evvel, ölüm lokomotifi yolcusunu alarak sonsuzluğa doğru yol almaya başladı. Geride bir sürü dost, el sallamaya bile vakit bulamadı. O, dost ve ahbaplarına bir ‘elveda’ bile diyemeden ebediyet yollarına düştü. Gümüşhane’nin Kelkit ilçesi önemli bir değerini ebediyete uğurladı. 17 Mayıs 1931 yılında Gümüşhane’nin Kelkit İlçesi’nde dünyaya gelen Hacı Hüsrev Doğan, ortaokulu Kelkit ve Gümüşhane’de okuyup Erzincan Lisesi’nden mezun olmuştu. Ankara Hukuk Fakültesi’ne giren Doğan, ticaret hayatına atılarak yüksek öğrenimini yarıda bırakmıştı. Kelkit’te çiftçilik ve ticaretle uğraşan Hacı Hüsrev Doğan, iş hayatından çekilmesinden sonra İstanbul’a yerleşmişti. Orada yaşıyordu. Üç çocuk ve beş torun sahibi olan Hüsrev Doğan, kardeşi Aydın Doğan kadar zengin olmasa da kalp ve maneviyat zenginliği onun çok fevkindeydi. Hacı Hüsrev Doğan bir iş adamından öte, bir gönül adamıydı. Yakın çevresinde yaşayanlar, onunla dost olanlar hep bu yönüne parmak basmaktadır. Onun hayırseverliğinden, ince ruhlu oluşundan, nezaketinden ve dost canlısı oluşundan söz etmektedirler. Yüksek tansiyon ve akciğer yetmezliği nedeniyle 76 yaşındayken aramızdan ayrıldı Hacı Hüsrev Doğan… Doğan’ın cenazesi İstanbul’da Altunizade’deki Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde ikindi vakti kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’ndaki aile kabristanında toprağa verildi. Arkasında koca bir dost halesi bıraktı. Geride bıraktıkları onun iyiliklerini ve güler yüzünü ön plana çıkardılar hep... O şimdi Karacaahmet’te servilerin altında ebediyet uykusuna yatmış, yeni dostlarını bekliyor. Ne mutlu arkasından hayır dua eden nesiller bırakanlara, ne mutlu Hacı Hüsrev gibilere!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |