..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Eralp Elli




30 Nisan 2007
Tutkular Ah O Tutkular!  
Eralp Elli
Ne için geliyoruz dünyaya? Temel soru bu noktada! Yiyip, içmek, bolca eğlenmek, onunla bununla hoşca vakit geçirmek için mi? Kimilerimiz ve belki de çoğumuz için evet. Dışarıya veya kendimize baktığımızda göreceğimiz bir tek gerçek.


:BDDF:


Ne için geliyoruz dünyaya? Temel soru bu noktada! Yiyip, içmek, bolca eğlenmek, onunla bununla hoşca vakit geçirmek için mi? Kimilerimiz ve belki de çoğumuz için evet. Dışarıya veya kendimize baktığımızda göreceğimiz bir tek gerçek. Maddesel hazları biriktiren, maddesel zevklerin ve isteklerin koleksiyonunu yapan bir insanlığız biz. Hem de ne kadar da çok! Nerede ararsanız, nereye bakarsanız göreceğiniz bir o var, arsızlaşmışız işte!

Insanoğlu her geçen gün biraz daha şişmanlıyor, özellikle parası olan ülkelerde daha da yaygın bir şekilde! Sorarsanız, hepsi pişman, hepsi zayıflamak için bir şeyler yapıyor çareler arıyor, ama nafile. Bırakın diğerlerini, boğazına bile hakim olamayan bir grup garibanız biz, İnsanoğlu. Bunu bile yapamayan bir İnsanlık daha üst arzularını, tutkularını nasıl dizginleyebilsin? Nasıl da esiri olmuşuz tüm benliğimizle Kapitalizmin! Vücutlarımız da bu sistemin atık deposu! Doldur doldurasıya, sanki hiç patlamayacak!

Televizyonlarda programlar, birbirinden güzel ve yakışıklı insanların hayatlarından çok kısa alıntılar, tabi sadece mutlularken! Seyredenlerde de özlem, onlar gibi olma hevesi. Eh kolay değil! Açtın mı televizyonu başlıyor onların cazip tutku dolu hayatları her yerde. Kimse sağlık demiyor ilk başta, güzel vücut için aç kalanlar, adını seveyim sağlık merkezlerinde koşturanlar, hadi onlar yine iyi en azından çabalıyorlar, bir seyler yapıyorlar, makinelerin üzerinde koşuyorlar, koca koca ağırlıkları kaldırıyorlar, yok aerobik yapıyoruz diye dans ediyorlar, yok basamak çıkıyorlar. Razıyım onlara, onların nazik çabasına. Peki ya orasını burasını aldıranlar, eğrisini büğrüsünü düzeltenlere, kırışıklıklarını gidermek için kendine zehir enjekte ettirenlere ne diyeceğiz o zaman? Bilmem en son teknikle kıçının yağını aldıranlar, saçını çıkartanlar, göğüsünü büyütenler, ayarını yaptıranlar, yok şeyine uç ekletenler, yok bilmem orasını daraltanlar. Bıraktım görüneni, millet sadece bir kaç kişinin izleyeceği detaylara kafayı takmış. Bedensel cazibe! Bırak kardeşim oranı buranı, ne kadar debelensende çürüyecek bu vücut o mezara yatırdıklarında!

Al sana başka bir tane! Nereden devam edeyim bilemedim? Hadi para diyelim, ve bunun versiyonları. Bir tane arkadaşım vardı, araba tutkunu! Adı üzerinde maddesel tutkusu arabasında, aslında her derdi arabasında ya! Yok motor hacmi şöyleymiş, bilmem dört çekermiş, çok da hızlı ivmelenir, bastığında frene hemencik duruverirmiş. Adam koltuk altına sıkmadığı kokuyu arabasına sıkar, bir defa bile yıkamadığı çocuğunun önünde her gün arabasını yıkardı. Bir ayının biri arabasını çizdiğinde dünyası kararır, daha iyisini görüdüğünde hırsı kabarırdı. Sanki O, yani arabası kendiydi, başkaca yaşamadığı bu dünyada! Bu hayat boyunca yaptığı yarış caddelerden öteye gidemedi, sonunda bitirecek hayatını çıkmaz bir sokakta.

Daha neler var neler! Sıraldıkca iğrenesi geliyor insanın! Hani filmini de yapmışlar ya, temel içgüdü! Yatıyorsun kalkıyorsun hep aklında, uyandığında hep elinde, sanki beyninin hepsi akmış dibine, başka hiç bir sey düşünmez, onun minisi, plajdakinin bikinisi törpüler beynini önüne. Erkek olmanın imtahanı bu hayatta, ne kadar para o kadar haz, aldıkça tadını bir kere bitmez dersin bu az der daha da istersin, aksine azarsın biraz biraz. Dünyanın neresine baksan bedensel açlık! Dünyanın efendisi beyaz mı olmuş, yoksa çekik gözlü bir Çinli, yoksa yağız bir Afrikalı mı? Gücü yeten güzelini avuçlar, yetmeyen elindeki güzelim karısını parçalar. Uslanamaz, durduramaz kendini! Ya düşünüyorum da, çok mu kötüledim acaba erkekleri bu kadar saplanmışız diye? Yok be ya, konu ağır belki ondan oldu ya. Bu cinsel tutku erkeğin gerçek imtahanı, eğer kendine pardon dürtülerine hakim olabiliyorsan fevkelade! Ama öyle değil! İş sadece bedensel saplantıyla bitmiyor ki! Aklına getirmeyeceksin, hadi bırak yapmıyorsun, onu bunu düşünerek kendini tatmin etmeyeceksin, işte o zaman üstesinden geldin demek. Şimdi biri der zevzekliğe bak, ben makinemiyim be, yok onu yapmayacağım, yok bunu bakmayacağım, hepsini bırak bir de düşünmeyecekmişim diye. Sende haklısın be dostum, bende gülerim kendi halime. Gelgelim hayata, gerçeğe baktığında, çocuk yaştaki kızların peşinde koşanını mı ararsın, yok büyük memelesini mi, iyi muamele verenini mi, yoksa binbir çesit türevini mi? Yok oda olmadı ibnesini beğenini mi, hadi olmadı dönmesini mi? Insanlığın en eski mesleğini kim yarattı acaba? kadınlar mı? yoksa erkeler mi? Tabi ki biz yarattık, nesillerden boyu azmış erkekler. Kimler kazandırıyor bunca orospuyu topluma? evleneceği kızın bakire olmasını isteyen erkekler mi? Yok vallahi kardeşim, eril enerji ciddi bir imtahanda. Hem dünyayı yönetmek hem dişil enerji yönetmek pek yaramadı velhasıl. İşte bir tanesi de bu, biraz içli oldu ama, erkekler emininki ders çıkaracaklar kendine. Ama bir dakika! Daha bitmedi, peki bundan faydalanlara ne diyeceğiz? Buna çanak tutan kadınlara? Eh belki sen değilsin ama, düzen buna kurulmuş, dişilerde bundan faydalanıyor, tasma takıyor dolaştırıyor azanları. Onlar da düzenin bir parçası olmuş, aksine törpüleyeceğine kaşıyor garibi! Nasıl iflah edeceğiz, o da bir başka endişe.

Vurulmuşuz tutkulara bir kere, belki kimileriniz spor ile ilişkilendirecek, ama değil sadece topla alakalı bir dalına fanatikçe olta atmış yine erkekler, yeni yeni onlar kadar tutkulu kadınlar da. Şimdi ligler de başlayacak, tatile girmiş olan tutkular tekrar törpülenecek! Zaten uzaktanda olsa takip edilen takımlar, alınan futbolcular, yeni başkanlar tekrar gündeme düşecek. Başlayacak, o kör edici tutkular! Hayatı bir yenilgi ile kahrolacak, bir galibiyet ile içi şen olacak. Başkan bir demeç verecek başka bir takım için atıp tutacak, taraftarın gönlünde nur açacak. Nasıl bir tutkudur ki o, her erdemini köreltir insanın, en yakın dostunla kavga edersin, babanla kanlı bıçaklı olursun, üzüntünden elaleme bakamazsın, ömrünü geçirdiğin kahveye ayaklarını sürüye sürüye gidersin, ya da mutluluktan ne dediğini bilmeden kimisiyle muhabbet ederken, etrafında onu bunu üzersin. Köpüren ağzından sıraladıkça küfürlerini, hakeme, rakibe, gol kaçıran santrofora, beşikten yiyen kaleciye, azdırırsın yanındaki garibi bir dahakine. Ölmeye, ölmeye ölmeye geldim dersin, gerçekten de bazen mefta olur gidersin, belki bir taş, belki bir bıçak yarası ile can çekişirken, bazen renksiz bazen çok renkli sandığın kırmızı kanın vücudundan akarken. Bu da böyle illet, böyle bir tutku, spor adı altında bir aldatmaca, egoların savaşı, yaşamların toptan harcanması.

Para var ya para hırsı, bu dünyada rahat edeyim hevesi, bütün hepsinin müssebibi! Eh yaratmış olduğumuz sistemin elinde, kimisinin geleceği grimsi, bilemiyor gerisini, yaşlanınca ne olacam diye soruyor kendine? Anlıyor para önemli, başlıyor yatırıma, bir ev alıyor yaşlılığına, çoçuğu oluyor, eh o da büyüyücek, onunda bir eve ihtiyacı olacak ona bir ev için yaşıyor onca yıl, yapanı şanslı tabi, onun acısıyla yaşayanlar, kendini yakanları saymıyorum bile! Ah çocuğum okuyacak, ona okul parası, ah çoçuğum everecek onun düğün parası! Yok onun bunun daha nesi. Bir bakıyorsun, karın elinden tutuyor sen son nefesini vermeye hazırlanırken, “hepsini sizler için yaptım” diyorsun, perde az sonra kapanacakken bütün hayatın veya pişmanlıkların film gibi gözünün önünden geçiyor. Hadi bu da iyi kendince, ya peki sattığında kendini bir kaç kuruşa, çalıştığın şirketin parasını kendine yonttuğunda, ya da kaçırdığında boğazına girecek vergileri azar azar o veya bu şekilde! Başlıyoruz hep bir sebeple kendini savunmaya! En basitinden, işe geç gitmekten, orada çalışmayıp tembellikten başla, hakkınmış gibi gördüğün iki kuruşu cebine atmaktan, eşine dostuna pahalıya iş yaptırmaktan, komisyon almaktan, hatta şirketin içini boşaltmaya kadar, o da olmadı zaten o vermiyor ki ben mi verecem devlete vergi demekten, yok istifledikçe istiflediğin paralar, büyüttükçe devleştirdiğin şirketler, işte bu kadar esiri olmuyoruz paranın. Sonrada yoldaki fakire üç beş kuruş verince kendince tatmin oluyorsun, alıyorsun acısını vicdanının, kurtarıyorsun kendini sözüm ona! İllahi bir şeyler buluyorsun, öyle güzel yöntemler geliştiriyorsun ki kendince, yalanlarını sen bile fark etmiyorsun, yaşıyorsun gönlünce. Öylece!

Bitirecem bitirmesini de, en temelinden bahsetmeden bitirmek istemiyorum. Ölüm korkusundan veya gelir geçer bedenimize, hayata olan tutkumuzdan. Temelde, şu kısacık hayatımız bir daha giymeyeceğimiz bu elbise hep bizi esir almış. Bedenimiz ve bunun bedensel ve duygusal tatmini için yaşıyoruz, ve bunu kaybetmekten yani ölümden o kadar korkuyoruz ki, aklımıza bile getirmiyoruz! Onu kaybetmek, bu dünyadan gitmek korkuların en büyüğü! Yaşlandıkça başlıyoruz sorgulamaya hayatımızı hayatı. Arıyoruz bir dal tutunmaya, ondan sonrasından o kadar çok korkuyoruz ki, başlıyoruz duaya, namaza ya da umursamadan yaşamaya!

Şimdi kalkıp soracaksınız, sen bunu yazıyorsun da peki sen ne yaptın diye? Eh ne diyeyim, benim ki de sizin yaptığınızdan pek farklı değil aslında! Sonunda bende bu dünyada, belki bir arşın ileride belki iki arşın geride, ama sizinle aynı gemide. Ama olgunlukla karşılıyorum bedensel ölümü, biliyorumki ruhum, canım hep yaşayacak. Biliyorum yazmak kolay, paylaşmak kolay ama, en azından sorguluyorum tutkularımı, azar azar da olsa yontuyorum uçlarımı, umarım bu hayatta törpülerim çıkıntılarımı, çokca kırmadan başkalarını.

Eralp Elli
29.07.2004, saat 01:50 ne de olsa yarın tatil
Deneme serisi, “Sevgi” nin devamı
www.eralpelli.com



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
Temenniler Yeter mi?
Ütopya Peşinde

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Artık Vazgeç Sayın Baykal

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
O Bana Dedi ki [Şiir]
Kızım [Şiir]
Ağlayan Gözler [Şiir]
Evrenin Gizemi [Şiir]
Beni de Bekleyin! Geleceğim [Şiir]
Zaman [Şiir]
Bir (1) [Şiir]
Gündüz Geceye Yanarken [Şiir]
Koşunca [Şiir]
Kara Delik [Öykü]


Eralp Elli kimdir?

Kendini Bilmek! Ben kimim? Hepimiz çokca sormuşuzdur bu soruyu kendimize, hele benliğimiz yerine geldikten sonra yavaş yavaş yaptıklarımızı ve hayatımızı sorgulamaya başladığımızda gelmiştir bu sualler. Ben kimim ve burada ne yapıyorum? Kimimiz daha bütünsel bakmıştır kimisi bireye, kendisine odaklanmıştır. Ben de hala bu soruyu kendime soruyorum, sürekli olarak kendimle ilgili bir şeyler öğrensemde hala cevaplayamadığım bir çok soru var! Ne muhteşem paradoksal bir coşkudur o. Bütün ömrün boyunca bilmek için çabalarsın ne olduğunu, gelgelelim tam bulduğunda da artık dünyadan ayrılırsın. Soracaksınız coşku nerede! Benim için bir coşku o, çünki ölüm buradan ayrılma ve yeniden doğma vakti, ondan korkmak yerine aksine sevgiyle karşılıyacağım gerektiğinde. Yaşam zaten kendinde bir heyecanlar silsilesi, bir çok imtahanlar, inişler ve çıkışlarla dolu. Duyguların bize yaşattığı bir fantezi, seyretmekten çok oynaması keyifli. Şimdi burada kendimle alaklali bir kaç tane kronolojik detay vermek gerekebilir ama istemeyin, dizginleyin merakınızı, benim nerede doğduğumun, nerede yaşadığımın, ne okuduğumun, nerede ne kadar yıl hangi pozisyonda çalıştığımın size ne faydası var? Varsa yoksa gidip benim detaylarımı kendiniz ile yok bir başkası ile karşılaştırıp, “haa bu ortamda yaşamış, ama hayattan ders almamış” “o okulda okumuş ama, tecrübesi zayıf”, yok “iyi fimalarda çalışmış ama yurt dışı tecrübesi az” diye yorumlar yapacaksınız, yok belki de tamamını çok beğeneceksiniz ya da hiç beğenmeyecek ama belki de kıskanacaksınız! Belki de bazılarınız yürekten destekleyecek, katılmak isteyecekler. Ben kendimi daha tanımamışken, ve siz beni tanımadıktan sonra bunca mukayesenin hepsi nafile olacak. Sonunda ben Benim ve Kendimim, bir başkası da öyle. İkimiz elma değiliz ki karşılaştıralım, ki bu elma için de bu pek mümkün olmasa da. Bir tek gerçek var! Ben senden ne kadar farklı olursam olayım, bir o kadar bütünseliz, yani aslında bir başka perspektifte veya düşünce Aynıyız, yani Biriz. Her karşılaştırdığında bulduğun farklılıklar, hem bizim bütünselliğimizi hem de bir o kadar senin zihninde zedelemekte. Bırakalım onları yakayalım anı, tadını çıkaralım yaşadıklarımızın, ne kadar çirkin ya da güzel olsa da, alalım alacaklarımızı, açalım yelkenleri alabildiğince çok imkan versin dolaştığı gibi limanları teknelerin. En sonunda ne yaparsak yapalım, noktalayacağız buradaki hayatı, aman dikkat edelim, “başkası için kötümüz düşüncede, sözde ve fiilde az olsun, vidanımız aşkımız bol olsun”. İşte ben buyum! Tanıdık geldi mi :)


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Eralp Elli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.