Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim |
|
||||||||||
|
Hatta bu kadarla da kalmaz, her zaman hatırlamasakta arkadaşlarımızın doğum günlerini kutlarken benzer dilekleri söylemezmiyiz. Ya durun bir dakika, dostumuzun biri evlendiğinde, bir çocuğu olduğunda, yok hayatında çok güzel bir dönüm yaşadığında da benzer söylevler ağzımızdadır. Emin olun, sadece sen ben, bizim çevremiz değil, başka şehirlerde, ülkelerde ve kıtalardaki insanlar da böyle, onlarda bizler gibi güzellikleri paylaşıyor.Ne güzel değil mi? Durun daha bitmedi, hele eşimize, sevgilimize, annemize, babamıza kardeşimize veya bir yakınımıza ve dostumuza düzenli aralıklarla sarf ettiğimiz güzel temenilere ne diyeceksiniz? Her fırsat bulduğumuzda, her mutlu anımızda paylaşmaz mıyız bu güzel temennileri? Sebepsiz sadece içimizden geldiği için yaparız. Sadece sen, ben mi? Dünyada yaşayan her bir insanın en azından böyle bir yakını yok mudur? Sokakta gördüğün her adamın en çirkininden, en güzeline, en iyisinden en kötüsüne paylaşmıyor mudur güzel temennilerini kendince sevdiklerinle? Ne güzel, ne kadar güzel değil mi? Evet unuttum sandınız, olur mu benim de çocuğum var. Hele hele onlar için her anımızda her nefesimizde düşündüklerimiz, onlarla paylaştıklarımıza ne diyeceksiniz? Şu anda çocuğumuz olmasa da, hepimiz çocuktuk bir zaman, ne kadar kötü çocukluk geçirirsek geçirelim her birimiz böyle güzel mesajları temennileri çokca almışızdır. Ama bir terslik var burada! Bunca güzelliğe, bunca temenniye rağmen bu yaşadığımız dünyada bir terslik var! Niye insanlar birbirlerine sövüyorlar? Neden kavga ediyorlar? Niye birbirlerini vuruyor öldürüyorlar? Niye çocuklar daha dünyayı yaşayamadan ölüyorlar? Niye her gün intikam yeminleri? Niye her gün yeni ithamlar? Yeni saldırganlıklar, o kadar kan gözyaşı, o kadar savaş? Ha savaş demişken daha yeni öğrendim tanımını; 1 yılda 3,000 kişi ölürse savaş denirmiş, ah yazık halimize bu hesapla bilmem kaç yerde savaş var, şu küçük dünyamızda. Peki nerede hata yaptık? Nerede çuvalladık? Yolunda gitmeyen ne? Niye her televizyonu açtığımda hep savaş görüyorum. Niye haberler hırsızdan, katilden, savaştan başkasını göstermiyor? Neden kan, kopan kollar bacaklari neden her yer de göz yaşı, ağlayan analar, haykıran yürekler? Sorarım nerede şaştık? Haber var mı diye bakıyoruz. O gün bir bomba patlamadıysa, bir afet ya da bir kazada çokca ölüm olmadıysa, bağıran çağıran olaylı bir çıkış yapan olmadıysa, ya da parlamenterler kavga etmeyi tercih etmediyse ciddi bir haber yok diyoruz. Biliyor musunuz öyle bir şartlandık ki, aslında hepimiz ceset sayıyoruz, bilmem benzetmem doğru olur mu ama sanki cenaze levazımatcısı gibi olduk! Bir yerde bir Filistin’linin kendini havaya uçurması ile kaç kişi ölmüş ona bakıyoruz, haa diyoruz olay daha yenı olmuş ölülerin sayısı artar diye yorum yapıyoruz. Irak’ta yok Pakistan yok Afganistan’da bazen Madrid bazen Istanbul’da sadece ceset sayıyor ve öyle karşılaştırıyoruz katillerin becerilerini ve başarılarını. Bazen yandaşları oluyor, bazen üzülüyoruz. Farkında değiliz ama fena halde beynimiz yıkandı, yok rating, yok izlenme payıymış derken yavaş yavaş yıkadılar beynimizi ve çaldılar temennilerimizi, güzel dileklerimizi, kalbimizdeki güzellikleri. Nerede güzel bir şey yapılmış ondan haberimiz yok, kim insanlık için hayatını feda etmiş, kim hayatında önemli basamaklar katetmiş, hayatını değiştirmiş onlardan hiç haber yok! Bırak güzellikleri, o ölen adamların, çocukların nasıl böyle bir şey yapabildiğini onlardaki motivasyonun ne olduğunu, nasıl bir insanın kendini bu kadar kolayca öldürecebileceğini düşünmüyoruz? Buna ilaç vermişlerdir deyip, sadece skor tutuyor, ölü ana baba çocukların sayısını hesaplıyoruz. Filistin – Israil savaşına baktığımızda çoğumuz bilmez bile savaşın ne sebeple başladığını, neler için, ne beklentiler için bu kadar hayatın kaydığını çoğu bilmez, hatta savaşın içindekiler bile, belki de intihar edenler bile...Niye bu kadar yalan bu hayat niye yalan bu söylediklerimiz, peki niye yalan söyleriz? Nedir yaşadığımız bu acılar? Bu boktan hayat! Haydi bırakalım savaşları, dönelim özümüze pek uzağa gitmeyelim yok yok koca Türkiye’ye bakmayalım kendi kapımıza bakalım! Hani nerede bu güzel temenniler? neden bunca küfür, başkasını çekememeler? Nedir bizi başkasından bu kadar uzaklaştıran? O kadar ucuz muyuz ki sadece bir bakış, bir söz veya bir davranış bizi çılgına çevirsin, gemileri yaktırıp, bizi delirtsin. Soruyorum size dostlarım, başkaları için bu kadar güzellik isteyen bizler niye bu kadar boktanız, bakın dünyanın içine sıçmışız... 11.05.2004 gündüz 11:00 yerel saat Frankfurt – Helsinki uçağı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eralp Elli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |