İçimdeki boşluk ne olacak? Öyle huzursuz edici ki… Boğazımdan mideme kadar inen bir sancı saplanıyor. Şakaklarımı tutuyorum. Öyle kuvvetli biri bastırıyor ki omuzlarımdan ayaklarım sanki yerin altına giriyor. Ve ben hiç kımıldayamayacağım, çakılıp kalıyorum işte oracığa. Bağırmak geliyor içimden, birilerini çağırmak, bir imdat çağrısında bulunmak istiyorum. Omuzlarıma abanan şey bu kez de ağzımı kapatmaya çalışıyor ve başarıyor da. Sesimi bile çıkartamıyorum. Ensemden sırtıma doğru bir ter damlacığının kayıp gittiğini duyumsuyorum. Hıçkırarak ağlamak istiyorum, duysun istiyorum birileri beni. Aniden üstümdeki yük bir şeylere yenilir gibi oluyor nedense. Yavaşça elini eteğini çekiyor bedenimden. Hissettiğim acı azalıyor, rahatlamış görünüyorum ama hala hiçbir yere kımıldayamıyorum. Etrafıma göz gezdiriyorum şöyle bir. Geniş ve büyük bir koridorun ortasında duruyorum sanki. Çığlık atıyorum; sesim duvarlara çarpıp yine bana geri dönüyor. Uzakta çok uzakta, upuzun koridorumun sonunda bi kaç insan var gibi geliyor. Gözlerimi kısıp hafifçe iyice odaklanmaya çalışıyorum. Evet, orada birileri var bundan eminim. Bir kadın ve bir adam yürüyorlar. Ortalarında bir çocuk var. İkisi de çocuğun ellerinden tutmuşlar. Adam bir de valiz taşıyor elinde. Kim bilir nereden geldiler de nereye gidiyorlar? Kadını arkadan anneme benzetiyorum hafiften. Açık kumral saçlarını ensesinde topuz yapmış anneminkine benzer. Hayal kuruyorum diye düşünüyorum. Seçemiyorum bile doğru düzgün nasıl benzetebilirim ki birilerine. Sonra bembeyaz saçlı, zorlukla yürüyen yaşlı bir teyzenin bana yaklaştığını görüyorum. Mutlu oluyorum birden. Ben de yaklaşmak istiyorum kadına. Belki yardımcı olmak… Çantasını taşımasına yardım etmek istiyorum. Belki diyorum o da bana yardımcı olur böylece. Nerede olduğumu, ne yapabileceğimi söyler. Kadına doğru belli belirsiz el sallıyorum. Ama o beni görmüyor sanki. Kadına doğru bir adım atmak için davranıyorum, tamamen unutmuşum ayaklarımın yerin altında olduğunu. Yapamıyorum. ‘Pardon, bakar mısınız?’ diye sesleniyorum. Sesim de bir tuhaf çıkıyor nedense. Bana ait bir ses gibi değil sanki ben de uzaktan duyuyorum sesimi. Ama umudum sönüyor birden. Çünkü kadın benim orada olduğumu fark etmiyor bile. Sükûnetini ve yavaşlığını bozmadan yolunda ilerlemeye devam ediyor. Kafamı çevirip arkaya bakıyorum arkaya. Bir sürü insan var arkada ama hepsi de koridorun benim arkamda kalan sonuna doğru ilerliyor. İyi de bu insanlar benim yanımdan geçmeden nasıl oraya ulaştılar diye düşünüyorum. Hiçbir anlam veremiyorum. Sanırım kimse benim orada olduğumu fark etmiyor. Kimse beni görmüyor. Kimse beni duymuyor. Ne olacağım peki ben? Hep burada böyle mi kalacağım. Gözlerimden yaşlar boşanıyor. Garip, inceden bir tebessüm doğuyor içimde. En azından ağlayabiliyorum diyorum. Daha kuvvetli, daha yakıcı ağlamak istiyorum. Nasıl olsa kimse bilincinde değil benim orada olduğumun. Daha yüksek sesle, daha çok ağlıyorum. Gözlerimde yaş kalmasın istiyorum hiç. Hiç yaş kalmasın ki bir daha ağlayayamayayım. Yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorum kendimi. Omzumdaki yük geri geliyor usul usul. Bir de uyku bastırıyor ki. Ağlamaya da devam ediyorum tabi. Ağlıyorum. Uyku bastırıyor. Omzumdaki yük… Ağlıyorum. Uyku bastırıyor. Omzumdaki yük… Ağlıyorum. Uyku bastırıyor. Omzumdaki yük… Dizlerimin kıvrıldığını hissediyorum. Oracığa yığılıp kalıyorum. Ya öldüm ya da uykuya dalıyorum.