Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Yazın ve Dil Ustası Dinçer Sezgin’le Televizyon Sohbetleri Seval Deniz Karahaliloğlu Yazının tam ortasında telefon çalıyor. Şimdi sırası mı diye homurdanarak kalkıyorum. Telefonda genç bir erkek sesi. Yazıya konsantre olsam da Köle İsaura dizileriyle yetişmiş olmanın yan etkisinden mi nedir hemen çılgın hayal gücüm çalışmaya başlıyor. Kendimi Brezilya dizlerinin baş yıldızının yerine koyuyorum. Tabii karşımda da genç, yakışıklı, zengin, bir evin bir oğlu, beyaz atlı prens var. Brezilya dünyanın öbür ucuymuş filan dinlemiyor, işini gücünü bırakmış, kalkmış taa oralardan beni arıyor. Bütün bu Hollywood senaryosunu topu topu birkaç saniye içinde yazıyorum. (Acaba, söyleşi yapmayı bırakıp senaryo mu yazsam?) Her neyse, heyecandan titreyen bir sesle soruyorum. ‘Alo, kimsiniz?’ Telefonda bir asır süren sessizlik, doğal olarak Brezilya dünyanın öbür ucu. Olacak o kadar diye kendimi teselli etmeye vakit kalmadan karşıdan yanıt geliyor. ‘Alo, Seval sen misin?’ Biraz şaşkın, daldığı rüyanın bozulmasından biraz tedirgin. ‘Evet, benim’ diye yanıtlıyorum. ‘Kızım beni tanımadın mı? Benim, Dinçer Ağabey’in’. Tam bir hayal kırıklığı. Benim, ‘Toz Pembe Brezilya’ dizisindeki son nokta. ‘Yaa, Dinçer Ağabey sen miydin? Hay Allah. Ben de başka biri sanmıştım. Dinçer Ağabey, sen sesine botoks mu yaptırdın? Sesin çok genç geliyor da.’ Kahkahalar. ‘Allah, iyiliğini versin. Vallahi bana iyi moral oldu. Dergi için fotoğraf ve yazıların gelip gelmediğini soracaktım. Bundan sonra, seni botokslu sesimle ararım’ diyor. Böylece, botokslu ses olayı aramızda espri konusu oluyor. Ne zaman Dinçer Ağabey’i görsem hemen soruyorum. ‘Dinçer Ağabey, hakikaten sesine botoks mu yaptırdın?’ ‘Sus, deli kız, duyan da sahi sanacak.’ Ben hiç oralı değilim ısrar ediyorum. ‘Dinçer Ağabey, hakikaten sesine botoks mu yaptırdın?’. Bir yandan gülüyor, bir yandan itiraz ediyor. ‘Bak, millet ciddiye alıyor. Duyanlar, sahi sanıp soruyor.’Gülüşüyoruz. Dinçer Sezgin’i ilk defa İzmir Festivali etkinliklerini izlemek için Efes Antik Tiyatro’ya giderken basın otobüsünde görmüştüm. Sonra çeşitli sanat etkinliklerinde, konserlerde, tiyatrolarda karşılaşınca selamlaşmaya başladık. Dergilerde yayınlanan yazılarıyla ve gazetedeki köşe yazılarından tanıdığım Dinçer Sezgin, bir dönem yerel bir televizyonda yaptığım sanat programının konuğu olunca, onun aydın ve yazar kimliğinin dışında çok özel bir kimliği daha olduğunu keşfettim. Mesela çok iyi bir canlı yayın konuğudur. Mesleğe yani adım atmış ve hayatında hiç televizyon programcılığı yapmamış çiçeği burnunda programcı adaylarının ondan öğreneceği çok şey olduğunu düşünüyorum. Hayata olan yürekli tavrı ve aydın sorumluluğunun yanı sıra 50 yıl boyunca biriktirdikleriyle zengin bir kimlik sergiler. Bu birikimini televizyonda, canlı yayın sırasında ustalıkla kullanır. Hem yaptığım programa konuk olarak katılması nedeniyle tanıdığım hem de çeşitli televizyon programlarında izlediğim yönüyle Dinçer Sezgin, gerçekten ciddi olarak televizyon programı yapmayı düşünenlerin oturup izlemesi ve bir takım dersler çıkarması gereken bir isim. Konuyla ilgili hiç bir birikimi olmayan, mesleği bilmeyen kişilerin televizyon programcılığına soyunduğu günümüzde Dinçer Sezgin, ‘bu ayaklı felaketlere’ rağmen canlı yayını tek başına kurtarma yeteneğine sahiptir. Uzun süredir, çeşitli panellerde ve şiir buluşmalarında yönettiği açık oturumlarda kazandığı deneyimle, zamanı dengeli ve ekonomik kullanmayı çok iyi bilir. Yönettiği panellerde ve açık oturumlarda, konu hakimiyetiyle, konuşmacıların konuyu dağıtmasına ve farklı zeminlere taşımasına izin vermez. Bu ona televizyonda canlı yayın sırasında, konuşmak istediği konu hakkında söylemek istediklerini dar bir zaman aralığında, dengeli bir biçimde anlatabilme yeteneğini kazandırmıştır. Konuyu çok iyi özetleme yeteneği ile temposu hiç düşmeyen bir program akışının oluşmasını sağlayarak program sunucusunu rahatlatır. İzleyenleri sıkıntıdan öldürebilecek kadar ağır tempolu ve tek düze programların aksine konuşmaya başladığında dili kullanma becerisine ek olarak, ses tonlamasını uygun şekilde ayarlayarak ilgiyi daima canlı tutacak bir tempo bulur. Konuşacağı konuyu belirli bir mantıklı örgüsü içersinde kurgulayarak sunar. Konuşmanın akışına uygun olarak, araya serpiştirdiği şiirler, kısa öyküler ya da anılarla konuyu zenginleştirir ve çekici kılar. Okuduğu şiirin hakkını vererek, ses iniş çıkışlarına ve tonlamaya dikkat ederek özenle okuması hem dinleyenlerin şiirden zevk almasını sağlar, hem de bahsedilen konuyu bir cazibe merkezi haline getirir. Şiir seçimlerinde kendi şiirlerine öncelik tanımaktansa sevdiği şairlerin şiirlerini ön plana çıkarır. Böylece çoğu kişinin ilgi duymayacağı bir sohbetin, daha geniş bir perspektifte farklı kişilere ulaşmasını sağlar. Kullandığı dile çok özen gösterir. Türkçeyi doğru biçimde konuşmanın bir aydın duyarlılığından öte bir sorumluluk olduğunun bilincindedir. Türkçeyi katletmek için elinden geleni yapan sözde program sunucularının aksine, konuşurken kullandığı sözcükleri dikkatle seçer. Yeri geldiğinde, dil konusunda toplumda çok sık yapılan hataları gündeme getirerek, bahsettiği konunun yanı sıra satır aralarında önemli mesajlar vermekten geri kalmaz. Bu vur kaç yöntemiyle izleyiciye gönderilen bilgi kırıntıları, saatler süren ağır oturumlardan daha etkili olur. Vurucu örnekler ve esprili bir anlatımla izleyicinin kafasında soru işaretleri belirmesine yol açar. Vaaz vermek yerine düşündüren, soru sordurtan ama en önemlisi kışkırtan konuşmasıyla izleyiciyi ekran başına çeker. Programcı ne kadar kötü olursa olsun, Dinçer Sezgin’in karşısında sadece onun söylediklerini onaylayan bir şekilde kafasını sallayarak programı kurtarabilir. Bazen ‘işi bilmediğini de bilmeyen’ sözde programcılar için ağızlarını hiç açmamak daha büyük bir başarı sayılır. Olası felaketler, gaflar ve devrilen çamlar düşünülecek olursa, canlı yayında aklı başında bir program yapma sorumluluğu taşıyan Dinçer Sezgin gibi özel konuklar, her canlı yayın program sunucusu için bir şans sayılır. Programcının konuşacakları konuyu bilmediğini fark ettiğinde, doğal olarak yönetimi ele alır. Bu ‘ayaklı felaketlerin’ ağızlarını açmasına fırsat vermeden ustalıkla lafı ağızlarından alır ve program bitimine kadar programcıyı hiç konuşturmaz. Böylelikle, canlı yayında bilgisizliğini ve cahilliğini karşısındakinin yüzüne vurmadan, incelikle söylemek istediğini söyler. Hem davetli olduğu programda, sıkıntıdan patlayan ve rezil olduğunu düşünen talihsiz konukların durumuna düşmez hem de durumun vahametini idrak edemeyen sözde program sunucusuna rağmen canlı yayını kurtarır. Televizyona çıkmayı belirli bir konuda bilgi akışı sağlamak dışında direk şahsi reklam amacı olarak görenlerin çokluğu düşünülecek olursa, onun dürüst yanı daha belirgin olarak ortaya çıkar. Televizyon dünyasında her saniyenin para demek olduğu ve bedava reklamın televizyon programlarına konuk olmaktan geçtiğini fark edenler, bu tip programlara çıkmaya can atarlar. Ve kendilerine verilen süreyi şahsi tanıtım olarak kullanmayı tercih ederler. Bunu yazdığı kitaptan tutun da sahibi olduğu firmayı tanıtmaya kadar çok geniş bir yelpazede değerlendirebilirsiniz. Dinçer Sezgin, yazdığı kitapları ön plana çıkararak, onların satışına yönelik reklam yapmaktan ziyade, o sırada gündemde olan konuya ağırlık verir. Mesela, bir aydın sorumluluğu ile ilköğretime tavsiye edilen ‘100 Temel Eser’ konulu rezalet üzerine konuşmayı, kendi kitaplarını tanıtmaya tercih eder. Doğru bilgi akışı sağlayarak, toplumu hatalı eğitim politikalarına karşı uyarır. Toplumsal muhalif bir hareketin başlatılmasına önderlik ederken şahsını ön plana çıkartacak olan ‘ben’ kelimesini kullanmaktan ısrarla kaçınır. Söyleyeceği sözü olanların, sözünü sakınmadan mertçe yaşadığı topluma söylemesi gerektiğine inanır. Bütün bu zengin birikimi göz önüne aldığımızda, doğal olarak bazı noktaları atlayabiliyoruz. Biz onu farklı yönleriyle tanıyanlar bir gerçeği gözden kaçırıyoruz. Hiç yaşlanmayan aklı ve yüreğiyle dünyaya baktığından olsa gerek, botoks Dinçer Sezgin’in yüreğinde. Eee bu da doğal olarak, sesine yansıyor. Dinçer Sezgin doğuştan yüreği botokslu olanlardan. Geleceğe dair umutlarımızı besleyen yazıları, şiirleri, öyküleriyle, desteklediği, katıldığı etkinliklerdeki üretimiyle Dinçer Sezgin her daim genç kalanlardan. O yüzden ne yüreğinde, ne aklında ve ne de sesinde en küçük bir kırışıklık ve yaşlanma belirtisi bulamazsınız. ‘İlahi Dinçer Ağabey, doğru söyle. Bak, kimselere demem. Sahi, sesine botoks mu yaptırdın?’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |