Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Bu bayramımız artık yok. Darbeci generallerimiz, 12 Mart döneminde dulda bir mekânda köşeye sıkıştırıp birkaç makas almakla yetindikleri 1960 Anayasasını, 12 Eylül darbesinin ardından tümüyle ortadan kaldırmışlardı. Mevcut Anayasayı silah zoruyla değiştiren bir güruhun, gençleri anayasayı değiştirmeye teşebbüs etmekten idam cezasıyla yargılamaları ne kadar yersizse; halkımıza bol geldiği savıyla yok ettikleri anayasanın ve rafa kaldırdıkları hürriyetlerin ardından bu adlarla anılan bir bayramı, ortadan kaldırmaları da o denli yerinde bir karardı. “Bayramlar, toplumun tüm kesimleri tarafından aynı derecede sahip çıkılan günler olmalıydı. Kiminin yas tuttuğu günü, kimi kutlamamalıydı.” Paşalarımız her konuda olduğu gibi bu konuda da son derece isabetli kararlar almışlardı. Örneğin toplumun her kesimi tarafından aynı coşkuyla karşılanmayan bayramlardan biri de 1Mayıs “Bahar” Bayramıydı. 1 Mayıslarda toplumun kimi kesimi:Hani kuşlar, ağaçlar, bin bir renkli çiçekler nidasıyla kendini dağlara bayırlara vuruyor; piknik yerlerinde düşüp kolunu bacağını kırıyor...Kimi kendini bilmezler de başka ülkelerin liderlerinin resimlerini sırtlayıp; Taksim meydanına çıkıyor, onları vurmak zorunda kalan kolluk kuvvetlerinin “Bahar Bayramını” rezil ediyordu. “Böyle bayram mı? Olurdu.” Bu arada bir bayramı daha tatil günü olmaktan çıkarmışlardı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında sadece öğrenim çağındaki çocuklar tatil yapacak; çalışanlar çalışmaya devam edecekti. Çocuk bayramıysa çocuklar kutlamalıydı. Büyüklerin, olmayan Ulusal Egemenliğin bayramını kutlamalarına ne gerek vardı. Sonra gelen sivil iktidarlar bu uygulamayı ortadan kaldırdılar. Paşalarımızın nasıl olmuşsa dikkatinden kaçmış; Şeker Bayramı paçayı kurtarmıştı! Gün geçtikçe diyabetli nüfusu artan ülkemizde, şeker gördükçe içi giden; dayanamayıp da yediğinde kendinden geçen kişilerin üç gün boyunca yaralarını deşen bir bayramdan haz duymaları elbette beklenemezdi. Her derde deva bulmak niyetiyle koşturan paşalarımız, bu gerçeği zamanında görememişlerdi! Paşalarımız, o günlerde, yaptıkları darbenin halktan bu denli yüksek reyting alacağını da ön görememişlerdi. Görseler, 12 Eylüllerin Bayram olarak kutlanmasını kesin yasalaştırırlardı. Hoş görmek lazım. Belki de bu durum reyting kavramının henüz bu denli tanınmamasından kaynaklanıyordu. Geç kalmış sayılmasız. Toru topu üzerinden 26 yıl geçti. Olayın failleri de henüz hayattalar. 12 Eylül günlerini bayram ilan edelim. Olsun bitsin. Görün bakın ne bayram olur. Kopkoyu Kemalist’inden, Şeriatçısına; Apocusundan, Ülkücüsüne dek; yüzde birin altında oy alan solcu partilerin yandaşları dışında toplumun en geniş kesiminin ortak coşku içinde kutlayacağı tek bayramımız, bu bayram olur. “Buçuklukları” da ikna etmeyi siz bana bırakın. 12 Eylül dönemi sonrasında palazlanan siyasi kesimler bu bayramı canı gönülden kutlayacaklardır. Şeriatçı akımlar, 12 Eylül öncesi genel adıyla “Akıncılar” diye anılan; “Nur” ve “Işık” gibi şirin kollara ayrılan; nur yüzlü delikanlılar, utangaç halli başörtülü üç beş genç kızdan, birkaç cami dolusu cemaatten ibaretken... Malum dönem sonrası iktidardan pay alan; giderek iktidarı parselleyen, hatta kendi içerisinde iktidar savaşları yapan dev bir topluluk haline geldiler. P.K.K, “Apocular” diye anılan; dönem öncesi düğünlerde havaya silah sıkan; “Biji Keko, Cici Apo,” diye slogan atan Kürt aydınlarının gülüp geçtiği ufak mı ufak bir topluluktu. Memleketi şeriatın şerrinden korumak bahanesiyle gelen askeri darbenin ardından türeyen, kapkara suratlı “yeni şeriatçıların” yanında, Necmettin Hocacılar, Ağlayan-Gülen Hoca efendi taraftarları nur yüzlü, eli öpülesi faniler gibi görünmeye başladı halkın gözüne. Bakanlık koridorları siz kimlerdensiniz diye biri birine menşeini soran şeriatçılardan geçilmez oldu. Bir zamanlar Biji Keko, Cici Apo diye bağıran sübyanlar, kendini eyalet sorumlusu ilan ettiler. Müttefikimiz A.B.D tarafından muhatap alınır oldular. Bu dönem, bu tohumlar üzerine nasıl verimli bir gübre attıysa, her iki ayrık otu da aldı başını gitti. “Ya devlet başa; ya kuzgun leşe,” deyip “Biz devlet yanlısıyız,” diye kasılıp duran ülkücüler dekoltesi yarılıp kör bağırsaklarına dek görülen ‘Derin Devlettin’ verdiği elektrikle “titreyip, kendine geldi.” Devletin yanlısı olmaktansa “yağcısı olup” ihale peşinde koşmanın çok daha hayırlı bir yol olduğunun farkına vardılar. İhale , çek senet mafyası oluşturup devletin yasal boşluklarını doldurur oldular. Dönem öncesi her ayın ilk cuması nasıl peydahlandığı bilinmeyen “Sözde Marksist- Leninist özellikle ve ille de Maoist örgütlerin liderleri ithalat ve ihracat işi yapan saygın iş adamları toplulukları oluşturdular. “Emeğin hakkını, kıymetini” bilen kişiler oldukları için: Derin devlete olan şükran borçlarını derin devlet temsilciliklerine çuvallar dolusu dövizle ödediler. Sadece marjinal siyasi akımlar 12 Eylülcülere medyunu şükran değil. Yeni yetme siyasiler ve yandaşları da darbeci paşalarımızı hayırlarla anmakta onlardan geri kalmayacaktır. Öğle ya eski siyasilere yasak konmasa onları da onların ağa babası Rahmetli Korkut Özal’ lı da siyaset sahnesinde “Yalova Kaymakamı” kadar bile takan olmazdı. Askeri yönetim tarafından kıçlarında test edildi onaylandı mührü vurulan siyasiler ve onların takipçileri de bu bayramı büyük bir coşku içinde kutlayacaktır. Bu arada olan klasik siyaset anlayışımız olan Kemalizm’e olmuştu. “Kemalistlik” malumunuz olduğu üzere bu dönemden sonra en revaçta olan siyasi eğilim olarak toplumun geleceğine damgasını vurmuş... Bu nedenle her siyasi çevrenin kendine göre bir Kemalizm anlayışı oluşmaya başlamıştı. Kemalizm, kendi içinde Kep Kemalistler, Hep Kemalistler, Tek Kemalistler gibi kollara ayrılmış; kollar arasında derin ve felsefi ayrımlar olmasına karşın bu kollardan hiç birinin bu bayramı canı gönülden kutlamayacağını sanmıyorum. Üstelik bu son derece eğlenceli bir bayram olacaktır. Düşünsenize gazeteler darbeci generallerinin fotoğraflarını ilave olarak verecek, o günlerin anısını tazelemek için Kenan Evren’in konuşmaları televizyonlardan yeniden yayınlanacak. Kendine özgü emsalsiz akıl yürütmeyle paşamız alanda toplanan halka soracaktır. “At etinden yapılma sucukları yemek mi daha günahtır; yoksa doğmamış çocukları aldırmak mı?” Marmaris sahillerinde dinlendiği yıllar boyunca halka anlatacak ne kadar çok şey biriktirmiş olmalı. “Sayın Feşmekan Hemşerilerim, size hemşerim diyorum çünkü yıllar önce doğuda alay komutanlığını yaparken emir subayım sizin memlekettendi. Acayip çay demlerdi kerata. Üstelik o yıllarda memleketinizin üstünden birkaç kez de uçakla geçmişliğim vardır.” “Biz yönetime el koyduk ineklerin verimi arttı. Boğaların beline su yürüdü. Neden derseniz bizden önce buralarda terör vardı. Her gece çatışmalar çıkıyordu. Zavallı hayvanlar silah sesinden korkuyor; verimleri; azalıyordu. İsterseniz yanımızda o dönemde de sıkıyönetim komutanlığı yapan bir arkadaşım var ona soralım. Hakkı Albayım, buralarda geceleri az mermi yakmıyordunuz öğle değil mi?” Yıllardır özlemini çektiğimiz böyle veciz konuşmalar yeniden ortaya dökülecektir. Bu denli sıkıcı TV programı arasında bu konuşmalar müthiş reyting toplayacaktır. Biraz fantezi yaparsak bayram özel programı olarak jürisi: Kuşum Aydın, Bülent Ersoy, Doğu Perinçek ve Cüppeli Mahmut Hocadan oluşan; sunuculuğunu Fitne, Fücur, Bücür Mankenimizin yaptığı; hayatta kalan darbeci generallerimizin ve Kaynana Semra’nın yarışmacı olarak katıldığı “Biri Bizi Kışkırtıyor” adlı bir yarışma programı bile hazırlana bilir. Her seçimde yüzde birin altında oy alan gerçek solcular size-bize sesleniyorum. Gelin 12 Eylülün bayram olarak kutlanmasını bizler de destekleyelim. Belki bu sayede 11 Eylülün gölgesinde unutulup giden o kara gün halkımız tarafından hatırlanır da darbeci generaller kaçacak delik arar. Emekçi halkımızın bu günü bayram olarak kutlaması için gerekçe mi arıyorsunuz: 12 Eylülcüler sayesinde: Halkımız yitirdiği can güvenliğini yeniden kazandı. Yitirdiği eşeğini yeniden bulan Hoca Nasrettin gibi, sevindi; durdu. İşçilerimiz, “Zincirsizler ordusunun” haline bakıp; “Zincirleri” için şükretmesini öğrendi. Köylülerimizin kooperatifleri dağıtıldı. Bu sayede köylümüz, almayla, satmayla uğraşan basit sermayedar olmaktan kurtulup “milletin efendisi” olarak kalma konumunu pekiştirdi. Esnaf, toptan aldığı fiyattan daha ucuza perakende satış yapan zincir mağazalar sayesinde raflarını ucuza doldurup; karşısına geçip izlemeyi; siftahsız dükkan kapatmayı bu dönemden sonra öğrendi. Zanaatkâr, müzelik oldu. Turistik otel lobilerinde kahveci güzeli gibi arzı endam etmeye başladı. Aydınlarımız, o dönemde sermaye tarafından vaftiz edilip doğru yolu buldu. Üniversite öğrencilerimiz turban denilen örtüyle o dönemde tanıştı. 26 yıldır neresini örteceğini bilmeden bu bez parçasıyla uğraşıp duruyor. İşte bu nedenlerledir ki, Tüm Emekçi Halkımızı henüz ilan edilmemiş. 12 Eylül Ulusal Enayilik, Anayasayı İğfal ve Baharat Bayramını kutlamaya çağırıyorum. Haydi! 12 Eylül 2006 kutlamaları İçin Meydanlara. Hardal Biber.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hardal Biber, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |