Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Kendi sesimden bağımsız yanlış yollara girerdim. Yolumu şaşırarak girdiğimi ve nereye gittiği hakkında hiç bir fikrim olmayan bu yollarda, benim gibi yolunu şaşırmış (ya da benim öyle tahmin ettiğim), neyi aradığını bile bilmeden bir şeyler aradığını iddia eden insan(cık)lar olurdu. Ve ben de iddia ederdim bir şeyler aradığımı, neyi bile aradığımı bilmeden. Böyle zamanlarda ormanlar tehlikeli yerlerdi. Kalabalık, karanlık... Girmezdik ormanlara... Çöllere doğru koşardık bir sürü edasında, sürü psikolojisinde, ama bilmeden, hissetmeden... Ya da her neyse... Çöllerde önünü görmek zor değildir... Arkanı dönsen, arkanda aydınlık... Güvende hissettirir önünü arkasını görmek insana... Kendimizi güvende hissederdik... Görüş alanına giren tepelere doğru koşardık durmamacasına... Sonra başka bir tepe çıkardı önümüze... Koşmaya devam... Güneş yakmazdı bizi çölün ortasında. Üşürdük kimi zaman. Belki inanmayacaksın ama kar yağardı bem beyaz... Yüzümüzde birer gülümse, koşmaya devam ederdik. Görseniz, mutlu zannedersiniz bizi... Özenirsiniz kim bilir... Bitmek bilmeyen bu çölde koşarken aklıma deniz gelirdi sebesiz. Dalgaların kumsalla birleştiği anda çıkardıkları ses gelirdi de aklıma, tarif edemezdim bir türlü. Tarif edemezlerdi de bana. Bir bebk misali bir şey bilemezdim ne de olsa.. Tek fark bebek güzel olurdu, ben ise çirkin. - * - Her sabah alacakaranlıkta güneşler batırırımdım gözlerimde, ellerimle. Onlar mı batarlardı, ben mi batırırdım gerçekten, bilemezdim. Batan güneşler her gün binlercesinden bir sürü güzel çiçeğin de solması demekti... Gene böyle bir alacakaranlıktı. Batmıştı güneşler... Ve çiçekler solmuştu bir biri ardına. Ağlamıştım ardından çiçeklerin duygusuzca. Gözlerimden süzülen yaşlar toprakla buluşmuştu alacakaranlığın koynunda. Senin adını taşıyan ve solmayan son çiçeği de ben koparmıştım büyük bir soğuk kanlılıkla... Kan aktı biraz dalından, biraz da ruhumdan. Cebime koydum bakmaya bile kıyamadığım o çiçeği. Solmasın diye, ölmesin diye. Onsuz kalmayayım diye. Bu bir bencillikmiydi, yoksa sencillik mi, farkında değildim. Ölmesin istedim güneşlerin battığı o alacakaranlıkta. Ben ona kendimden can vermeye çalışırken, kendi ellerimle öldürmüşüm... Çok sonra haberim oldu... Öldüğünü cenaze töreninde öğrendim. Cenaze törenine sen dahil benden başka gelen olmadı. Bekledim bekledim... Nafile... Mezarını ben kazdım, üstünü ben örttüm sıkıca, üşüme diye. Mezar taşını ben yaptım. Bir şeyler yazmak geldi içimden, aklıma bir şey gelmedi. Ben okudum duaları kendini iyi hisset diye. Güneşleri batırmadığım bir sabahın bahçesinden kaçırdığım çiçekleri koydum mezarının üstüne, beni hatırla diye. Ve son olarak bir parça toprak aldım mezarından, seni hatırlayayım diye. - * - Hatırlamıyorum öncesini... Polis geldi aldı beni. Çiçek çalmışım, öyle dediler. Hakim amca kızdı bana, bağırdı, çağırdı... Ona senden bahsettim. Seni tanıdığını söyledi, inanmadım. İnanmak istemedim herşeyden önce. Soru sordum. Göz rengini sordum... Saçlarını sordum... Sevdiğin yemeği, tuttuğun takımı, gülümsemeni sordum. Daha da neler sordum da hepsini bildi. Benim bile bilmediğim şeylerden bahsedince oturdum yerime, sustum.. Ve bir daha konuşmadım bitinceye kadar mahkeme... Avukatım yoktu. Savcının gözlerinde bana karşı bir kin vardı. İdamımı istedi yüce(!) adaletten... Hakim amca insanlar çağırdı... Herkes bir şeyler anlattı... Senin hakkında, benim hakkımda, kendi haklarında... Tanıdığım tanımadığım herkes... Bahçesinden çiçek çaldığım bahçıvan da konuştu, kum tepelerine birlikte koştuğum insan(cık)lar da. İşportacılar bile konuştu nereden geldiklerini bilmediğim. Bekçiler, çocuklar, polisler, öğretmenler, devlet adamları da. Çoğunu tanımıyordum bile. Ama onlar beni de tanıyorlardı, seni de... Konuştular konuştular konuştular... Kaç asır sürdü bilmiyorum. Konuştular ama hiç biri lehime bir cümle kurmadı. Kimse savunmadı beni. Seni öldürmemiş olsam, gelir konuşurdun, biliyorum. Benim için konuşan olmadı, ben zaten ağzımı açmadım. Mahkeme dağıldı, kararı duymadım. Herkes gitti... Nereye diye sorma, bilmiyorum. Beni karanlık bir odaya attılar. Yalnızlık sonunda benimleydi. Ve düşündüm yalnızlığın koynunda seni. Gülümsedim, kimse görmedi. Sonra biraz da çiçekleri düşündüm. Batan güneşler geldi aklıma, kahkaha attım kimse duymadı. Mezarını düşündüm, ağladım. Kimsenin umrunda bile değildi. Derken iki kişi geldi içeri. Birinin yüzünde kocaman bir yara vardı, yarasına gizlenmiş bir yüzü. Gelsinler istemedim, görsünler istemedim seni düşündüğümü. Kovdum, bağırdım, hakaret ettim, güldüler... Son isteğimi sordular... Bir parça kağıt, bir kalem ve de 15 dakika istedim. Yüzünü yarasına gizleyen benimle kaldı, diğeri gitti getirdi kağıdı kalemi ve 15 dakika zamanı... Tutuşturdu ellerime, ve gittiler... Kağıdı yere koydum, 15 dakika zamanı cebime. Kalem elimde kaldı. Bir şeyler yazdım kağıda mezar taşına yazayım diye... Ben yazamasam da birileri yazsın diye. Sonra tekrar geldiler. Kağıdı kalemi aldılar. Cebime baktım, boştu. Beni bir bahçeye götürdüler. Benim bahçeme benziyordu, bütün çiçekleri solmuş. Yağmur yağıyordu sanırım, hissetmedim ıslandığımı. Sabaha karşı alacakaranlıktı. Ben güneşler batırmaya hazırlanırken astılar beni. ------------ / Eski bir yazının düzenlenmiş hali
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Baran Yurdakul, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |