"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Her zamanki gibi geceyi karşıma almış kendimle konuşuyorum. (Yansımam ardışık cümleler kurarken gölgemin kayıtsızca dinlemesine konuşmak denirse tabi) Kelimelerin yetmediği yerlerde ise uzak düşler kurmaya çalışıyorum yine, ve tabi her zamanki gibi kelimeler yine yetersiz düşlerimin dibinde. Konuşacak kimsenin kalmadığı zamanlarda en son çare yazmaktır benim için. Gerçek diye adlandırılanların aslında gerçek bile olamayacak kadar basit olduğunu gördüğüm anlar ise, bu gerçekliğin dışında birine en çok ihtiyaç duyduğum anlardır. (Gerçekler, kimi zaman en gerçekçi senaryolarda bile kurgu hissi verir insana. Öyle hayatlar vardır ki, o hayatların gerçekleri diğerlerine hiç benzemez. Diğer yanımı fazla sıkmamak için bu konuyu şimdilik atlıyorum.) Bu yazıyı yazdıran gerçek ise oldukça basit: “Hiç kimsem yok akıp giden satırlardan başka …” Cemal Süreyya’nın sözcükleriyle: “Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka…” Özgeçmişim ise Edip Cansever’den ibaret: “Doğanın bana verdiği bu ödülden Çıldırıp yitmemek için İki insan gibi kaldım Birbiriyle konuşan iki insan” “Yazı, aynı anda birçok şey olabilir.” diyordu dün sabah bitirdiğim kitapta. Hak vermeden geçemedim; çünkü yazı, benim için hem yol üzerinde bir sığınak, hem de yolun ta kendisi oluverir böyle zamanlarda. Sevdiğim cümlelerimden birisidir: “Yazılanın yazısıdır silinmek.” İlk bakışta saçma bir tespit gibi gelmesi doğaldır; ama yine de o kadar önemli ki benim için... Yaralarını eskiz defterleri arasında saklayanlar bilirler ancak kuruyan mürekkebin verdiği acıyı. Yaraları yüzünden zaten “iki insan gibi” kalmak zorundadır yeryüzünün huzursuz sakinleri; çıldırıp yitmemek için ıslak tutulmalıdır hep kurudukça kanayan yaralar. Saklamak için yazmadım hiçbir zaman, göstermek için de değil. Çok sevdiğim birkaç şiiri saymazsak, hiçbir yazım defterlerde eskimedi. Ben sadece yazdım içimden akanları buzdan bir testiye doldurarak; ve acıtsa da canımı yazılanı yazısına bıraktım çoğu zaman. Belki bu yüzden hiç dönüp bakma fırsatım olmadı içimin akıntılarına; buzdan testim saklama kabı olamadı hiçbir zaman. En az insanlık tarihi kadar karışık iç tarihimin kayıtları hiçbir zaman arşivlere geçmedi. Bu yüzden genelde bu saatlerde gölgemle aramızda çıkan kavgaların hiçbirinde sorunu çözebilecek kayıtlara ulaşamadık. Aslında şu an bile tam olarak ne yaptığımdan emin değilim; sanırım bu satırlar, kendi tarih arşivimin ilk belgeleri. Zamanın akan bir şey olduğunu kabul edersek, ve ben bu akıntının içinde bir kum tanesiysem; bir gün kendi sularımın farklı bir köşesinde yüzerken dönüp baktığımda, 19 Haziran 2005_05:14 “sularında” tarihime düşmüş bir koyuluğa bakarken, gölgeme sarılıp gülümsemek istiyorum. “Gece, gölge yanıdır yeryüzünün.. Gölgeye düşen her ışık gibi kaybolur gece yerin kararan yüzünde. Oysa uykusuzlar iyi bilir, ışığın yokluğu demek değildir gece, yerin yüzünü ışıktan gizlemesidir sadece. Tam da şimdi, yeryüzü aydınlığa dönerken sesleniyorum gölgeme. Sakın beni beklemeden bu şehirden gitme olur mu… Çünkü ben, yağmurlarıyla iliklerime kadar kuruduğum bu ışıklar sirkinde çıldırıp yitmek istemiyorum.” Sabah kokusu alıyorum.. İyi geceler..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ersen Yoldaç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |