..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > Mikail Boz




12 Haziran 2006
Tarihi Anlamak (1)  
Bugünden Geleceğe...

Mikail Boz


Tarih felsefesine bir giriş...


:FEII:
Tarih Nedir?

Tarih kelimesi belleğimize hep geçmişe ait bir kavram olarak sinmiştir. Bunun sebebi, çocukluktan itibaren bize öğretilen tarih kavramının hep geçmişi, olmuş bitmiş savaşları, kahramanlıkları anlatması ve bizi olmuş olanın basit bir izleyicisi haline getirmesindendir.

Tarih kavramı doğa, yani evren ve buna bağlı olarak zamandan doğar. Evrenin herhangi bir yerindeki tüm olmuş, olan ve olacak olaylar tarihin kapsama alanına girer. Maddi eylemlilik olmadan tarih olmaz diyebiliriz.

Şimdi eylemlilik derken bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. Hayvanların, bitkilerin ve inorganik doğanın varlığı da tümüyle eylemliliğe dayanır; ama tüm oluş ve değişim kendi kendine bir tarih yaratmaz. Bitkiler kendi tarihlerini yazamazlar. Bu durumda eylemliliğin yanına önemli bir diğer kavram giriyor, bilinç. Bilinç insanın kendisini ve çevresini tanıma ve anlamlandırma yeteneğidir. Bilincimizle doğayla zaman arasındaki ilişkiyi anlamlandırır ve tarih kavramını ortaya koyarız; insan olmadan tarihin bir anlamı yoktur.

Tarihin merkezinde insan olunca, tarihin yazılması ve anlamlandırılmasında da onun ihtiyaçları öne çıkar. Evren bizim için anlamlıysa onun tarihini veya örneğin inekler bizim için önemliyse onun geçmişteki değişim ve evrimin tarihini inceleriz. Tarih biliminin merkezinde insan ve onun ihtiyaçları yer alır. Tarihin birbirine benzeyen farklı tanımları da vardır.

“Tarih geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini YER VE ZAMAN bildirerek, SEBEP-SONUÇ ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır.”


“Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim.”

Her birimiz verili tarihi “şimdi” düzleminde yaşarız. Onun geçmişteki şekillenişi bizden deneyim ve deneysellik bağlamında uzaktır. Bu durumda tarih biliminde “gerçeklik” sorunu önemli bir yer alıyor. “Tarihi her zaman kazananlar yazar,” özlü sözünü akılda tutarak, tarihi gerçekliğini ilk alıntıdaki, yer ve zaman, sebep-sonuç, kaynaklar ve bilimsel verilerle test etmeye çalışırız.

Yer ve zaman, tarihsel bir olayın nerde, hangi koşulların etkisiyle ve hangi zaman içerisinde meydana geldiğinin bilgisini verir bize. Böylece tarihsel olayın mekân ve zaman düzleminde bilgisine ulaşmış oluruz. Yer ve zaman tarihin zeminidir diyebiliriz. İkisi olmadan tarihten söz edilemez.

Sebep-sonuç ilişkisini öğrenmeden önce iki kavramı daha bilmekte fayda var;

Olay: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri alanlarda meydana gelen oluşumlardır.


Olgu: Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir. Olay ile olgu arasındaki farka şöyle bir örnek verebiliriz; mutfağa su içmek için gitmemiz ve suyu içmemiz bir OLAY, bundan dolayı susuzluğumuzu gidermemiz bir OLGUdur. Olay eylem, olgu eylemin sonucudur.

Sebep-sonuç, ilişkisi önemlidir, zira biraz önceki bahsettiğimiz bilinç ve anlamlandırma açısından tarihi kavranabilir bir şey haline getirirler. Tarihteki her eylem bizim için olay anlamını taşımaz; kuşların uçan varlıklar olması önemlidir ama herhangi bir kuşun İstanbul’un tepesinde gezintiye çıkması bir tarihsel olay değerini taşımaz. Sebep-sonuç ilişkisi olayları ve olguların doğuşunu, bunun bize etkisini görmemizi sağlar.

Geçmişe ait her şey bir kalıntı ve iz bıraksa da bunların hepsi günümüze ulaşmaz, bugüne ulaşsa da geleceğe ulaşmayabilir. Böylece tarihin gerçeklik sorununda kalıtlar ve kaynaklar önemli bir yer tutar. Geçmişten günümüze gelen, olayın geçtiği dönemde veya daha sonrasında kayıt altına alınan yazılı, dönem halkının kullandığı eşyalar, binalar ve çevreyle kurdukları ilişki bağlamında bıraktıkları üretim araçları, fosiller ve izler bizim için kaynak sınıfına girer.

Tarihi değerli kılanın bizim anlamlandırma gücümüz olduğunu söylemiştik. Ve tarihi salt geçmişin bir kaydı olarak değerlendirmenin insanlığın ihtiyaçlarıyla bağdaşmayan ve tarihe salt OLAY düzleminde bakan gerici bir yaklaşım olduğunu da eklememiz gerekiyor. Olayları anlamlandırmayıp, olguları ortaya çıkarıp, bugünle ve gelecekle bağını kurmadığımız an tarih kuru bir gürültüden ibarettir. Türkiye’deki tarih eğitimin de tam da bu düzleme kurulduğunu görebiliriz. Böyle, bugünle bağı kurulmayan, olayların olduğu, eylemlerin olduğu ama sonuçlarının olmadığı bir tarih uykudan gayrı bir şey getirmez. Okullarda öğretilen tarih ise bilinçli olarak bir saptırma üzerine kuruludur. Örneğin Malazgirt Savaşı’nı bir olay, Anadolu’nun Türkleşmesi’ni bir olgu olarak önümüze koyalar, “fetih”lerin yükseliş devriyle bağını kurarlar, emperyalist devletlere verilen kapitalisyonlar, bilimde ve sanayide geri kalma, yönetememe ve çıkar ilişkilerinin Osmanlı’yı çökerttiğini bir olgu olarak öğreniriz ama genişleme ve “fetih”lerin toplumda ne gibi bir etki sağladığı, ne tür değişimler getirdiğini, toplumsal isyanları, toplumun yaşam biçimi hakkında herhangi bir bilgi edinemez, sıkıcı tarih günleri ezberleme moduna gireriz.

Tarihi anlamlandırma çabamızda Tarih Felsefesi oldukça önemli bir yer tutuyor. Tarihi tecrübeleri günümüz meselelerinin çözümü için yeniden yorumlamaya Tarih Felsefesi denir. Tarih felsefesi tarihe getirilen bilinçtir. Geçmişle, bugünü birleştirme, bunu geleceğe taşıyacak bilgi ve deneyimlerle, gelecek hakkında fikir sahip olma iradesine dayanır. Tarihi anlamlandırarak kendimizi, sınıfsal konumumuzu ve geleceğimizi de anlamlandırmış oluruz. Tarihe bakış açımız, geleceğe bakış açımızıdır.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Tarih..
Gönderen: Sedat Akıncı / İzmir/Türkiye
28 Mayıs 2010
Burada tarihin ele alınışında bir öznel yaklaşım var...dile getirmek istediğim budur...Tarih yalnızca insanlık tarihi olarak ele alınırsa; Doğanın öznesi olan insan, doğallığından ayrı ele alınmış olunur..Bu ise tarih anlayışının metafizik açılımına olanak sağlar..Tarih nesnel bir yapı olmak bakımından bir bilim olarak ele alınmalıdır...Nesnel ve öznel olarak, bir bütün halinde değerlendirilmelidir...

:: Tarih: ikinci not:
Gönderen: Mikail Boz / , Türkiye
28 Mayıs 2010
YAZARIN NOTU: Yazımın ikinci paragrafında şunu belirtmiştim "Tarih kavramı doğa, yani evren ve buna bağlı olarak zamandan doğar. Evrenin herhangi bir yerindeki tüm olmuş, olan ve olacak olaylar tarihin kapsama alanına girer." Bu sanırım tarihin, araştırma zeminin bilimsel altyapısını ve referans noktasını sunmakta. Daha sonrasında şunu belirttim, "Hayvanların, bitkilerin ve inorganik doğanın varlığı da tümüyle eylemliliğe dayanır; ama tüm oluş ve değişim kendi kendine bir tarih yaratmaz." Peşi sıra ise "insan olmadan tarihin bir anlamı yoktur" tarihin "bilinçli özne" olmadan bir işe yarayamayacağını, daha açık ifadesiyle olamayacağını belirttim. Bu alıntıladığım mantık akışı bence tarih felsefesinde olmazsa olmaz referans noktalardır ve bu minicik giriş (ne yazıkki devamını getiremediğim bir yazı oldu) yazısı için yeterli olduğu kanısındayım. Belki gözlemlediğiniz eleştirilerin giderilmesi için daha geniş ve kapsamlı bir yazı almak gerekiyor. Bir de şunu özenle belirtmek gerekir ki, benim yazımda insan kavramı "soyut" olarak, varolduğu tolumsal, sosyal-sınıfsal içeriğinden bağımsız bir "image" olarak ele alınır. Bu da tabii ki tarihi gözlemleyen ve yazanlar açısından "tarihin nesnelliği" sorununu her daim ortaya çıkarmakta. Size bu yazının "insan merkezcil" olduğu hissini verense sanırım alıntıladığım tarih tanımlamaları olmuş. Bir tanesinde şöyle deniyor, “Tarih geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini YER VE ZAMAN bildirerek, SEBEP-SONUÇ ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır.” Burada "insan toplulukları" diye sınırlanması pek tabii yanlış. Ama bir açıdan tanımıdır diye vurgulamak gerekir sanırım. Saygılarımla

:: Tarih anlayışı. İlk Not:
Gönderen: Mikail Boz / , Türkiye
28 Mayıs 2010
************YAZARIN NOTU: Tarih elbette "insan" açısından ele alınmalıdır ve bunun da farklı bir yönetmi mümkün değildir. Eğer insanı bütün alt sınıflardan ve yapılardan bağımsız bir fenomen olarak düşünürsek, doğa Tarihi de bir bütün olarak insana hizmet eder. Onun tüm varoluşla kendi varoluşu arasındaki bağıntıyı nasıl kuracağını bulmaya çalışmasıdır. Yani demem o ki tarih kavramı insan kavramıyla yan yana durmalıdır. Ondan ayrı durarsa ortada "kendinde şey" olarak tarih var olamaz. Zira tarih kendinde şey değildir, bizim için şeydir. Ve evet, kategorik incelemede tarihin bir bütün olarak Doğa Tarihi ve onun alt parçaları olarak incelenmesi sözünüze katılıyorum.

:: Tarih anlayışı..
Gönderen: Sedat Akıncı / İzmir/Türkiye
28 Mayıs 2010
Yazıda tarih yalnızca insan açısından ele alınmaya çalışılmış.. Oysa ki, tarih; doğa tarihi olarak ele alınmalıdır ve doğa tarihi üç temel aşamada algılanır... 1.İnorganik doğanın tarihi.. 2.Organik doğanın tarihi.. 3.Toplumsal doğanın tarihi.. Ve bu üç tarih anlayışı diyalektik olarak bağıntıları içinde düşünülmelidir....




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın felsefe kümesinde bulunan diğer yazıları...
Marksizm ve Ekonomik İndirgemecilik
İletişim Evreni
Tarihi Anlamak (2)

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hayvan ve İnsanlardaki Bilinç

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Seni Düşünmek [Şiir]
Yüzyıllık Yalnızlık [Şiir]
Kan (At) Lı Geceler [Şiir]
Hedef [Şiir]
Mahpus [Şiir]
Yeşil Canavar [Öykü]
Utanç [Öykü]
Günün Sonuna Yolculuk [Öykü]
Dalgakıran [Öykü]
Ölüm Döşeğinde Puslu Aşka Keşfi (2) [Öykü]


Mikail Boz kimdir?

Mikail BOZ

Etkilendiği Yazarlar:
N. Gogol, F. Kafka, J. M. Coetzee, L. F. Celine, M. Proust, A. Camus


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mikail Boz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.