Her gün yeniden doğmalı. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
İki dağın arasında bir tepedeki karakolda görevli idiler. Başlarında bir üsteğmen, bir baş çavuş. İkide uzman çavuş vardı, on sekiz mevcutlu bir birliktiler ve tim düzeninde çevrede devriye görevi yapar, sınırda bir sızma olursa, teslim çağrısı yapar, karşı konulursa savaşırlardı. İhsan çavuş, birkaç müsademede hafif yaralanmışsa da hastaneye gitmesine gerek olmamıştı. Birkaç kez, arkadaşlarının vurulup şehit düştüklerini görmüştü. Hele Mardinli İbrahim’in kucağında son nefesini verirken söyledikleri aklından çıkmıyordu. “Ölüyorum İhsan, hakkını helal et. Benim küçük kardeşim maalesef terörist, adı senin adın ve bana çok benzer, rastlarsan tanırsın, kurtar onu İhsan, vurma ne olur. “ demiş ve ruhunu teslim etmişti. Söz vermişti şehide ve tutacaktı elbet, “çok büyük bir tesadüf olmalı bu, nereden rastlayacağım kardeşine, ama karşıma çıkarsa, imkanım varsa kurtarırım ölümden, gerekirse can pahasına” demiş ve elleriyle kapatmıştı, dünyaya doyamayan şehit İbrahim’in gözlerini. Terhisine bir aydan az bir zaman vardı ki komutan çağırdı, odasına girdiğinde komutan -Otur, İhsan çavuş -Emredersiniz komutanım. -Elimde iki haber var, birisi senin terhisini erkene alma emri, alay komutanlığından. Diğeri ise askeri bir kripto, diğer karakola elden teslim edilmeli. Bu görevi en iyi sen yaparsın, çevreyi ve yolu biliyorsun, fakat karar senin. İstersen hemen sivilleri çek git, istersen bu son görevi yaptıktan sonra git. -Görevi yapmalıyım, nasipse görev dönüşü dönerim komutanım. Teskere almış olsaydım bile görev yine görevimdi komutanım. -Allah yardımcın olsun, yanına iki asker al ve hemen yola çık, bu kripto çok önemli, iyice ezberle ve emri yok et. -Baş üstüne komutanım. Bölük odasından çıktı, yanına aldığı iki erle, tam teçhizat yola çıktılar. Mevsim ilkbahardı, güneşli bir gündü ortalık buram buram Vatan kokuyordu. Dağlar yeşermeye, otlar ve çiçekler boy vermeye başlamıştı. Sert bir rüzgârın eşliğinde gidiyorlardı. Diğer karakol dört saatlik uzaklıkta ve dağın zirvesindeydi, tırmanarak gidiyorlar, emniyetli gitmeyi ihmal etmeden gidiyorlardı. Toprak ne güzeldi, bağrında yatıp yuvarlanmak isterdi, oysa ayak basmaya korktukları da topraktı. Hainlerin gömdükleri mayına basarak parçalanmaları işten değildi. Mümkün oldukça taşlık sağlam yerlerden ve taze kazılmış yerlerin uzağından gidiyorlardı. Bir mermi sesiyle irkildiler derhal siper aldılar, karşılarında on kişi kadar eşkıya mevzilenmiş üstlerine kurşun yağdırıyorlardı. İhsan çavuş ve iki arkadaşı birkaç hareketle emniyetli bir yere geçip karşılık vermeye başladılar. Teröristler, başlarını bile kaldıramıyordu, pervasızlıkları sayıca çok olmalarına güvendiklerini gösteriyordu. İhsan çavuş, bu sağlam durumu görünce -Burada kalın ve gerekirse ölün, bir saat sonra karakola varırım derhal yardım gönderirim. Bu şerefsizler , biz gelene kadar başlarını kaldıramasınlar. -Tamam çavuşum, sen görevi tamamla, vatan sağ olsun. İhsan çavuş, kriptoyu ulaştırmak için tırmanmaya başladı ve gözden kayboldu. Silah seslerini duyuyor arkasına bile bakmadan karakola ulaşmak istiyordu. Bir kayanın arkasından fırlamasıyla ateş etmesi bir oldu teröristin, ihsan acıyla yere yığıldı. Gözlerini açtığında ki bu bir anlık bir süre olabilirdi, terörist karşısında silahını tekrar ateşlemek üzere idi ki -İhsan, sen İhsansın, Mardinli İbrahim’in kardeşi. -Sen nerden biliyorsun? -İbrahim anlatmıştı ve seni bana emanet etti şehit olurken, “kardeşim terörist, sakın onu vurma ve kurtar” demişti. -Ben de seni vurdum ağabey, çok pişmanım, yarana bakayım. - Yaram önemli değil, yardım edersen karakola kadar giderim. - Orada vurur öldürürler beni. - Ben ağabeyin değil miyim? Komutanlara anlatırım ve kurtarırım seni, İbrahim’e söz verdim. Bir Türk askerini sırtında taşıyan vatan evladına, bir şehidin kardeşine, benim komutanlarım kıymaz. - Peki ağabey, canım sana kurban ve emanettir. Aha silahımı attım ve seni sırtlamaya hazırım. - Nasıl istersen kardeşim, karakol biraz yukarda ve tırmanman zor olacak. - Uçarım ağabey, yeter ki sen iyi ol. İhsan, İhsanı sırtına aldı, üstünde yük yokmuş gibi gidiyordu. Karakola vardılar, komutana kriptoyu verdi, olanları anlattı,komutan geride kalan iki askeri almak ve teröristleri tenkil için helikopterle tim gönderdi. Bir saat sonra, iki arkadaşı ve yeni kardeşi İhsan yanındaydı.Kardeş kurşunu omuzundan çıkarıldı, korkulacak bir durum yoktu.Komutan , dördünü de alınlarından öperek helikoptere bindirdi. Havalandıklarında, İhsan çavuş, ihsana sarılarak ağladı, Gözyaşları arasında mırıldanıyordu “Allah’ım, hamd-ü-senalar sana , hem görevimi, hem sözümü yerine getirmeme izin verdiğin için”. İhsan çavuş, adaşını hiç bırakmadı, önce Mardine gidip annelerinin elini öptüler, şehit İbrahim’in selamını ilettiler ve birlikte Samsuna döndüler. Birlikte işlettikleri bir marketleri var, şimdilerde çoluk çocuğa bile karıştılar. Marketin ismi mi “Kardeşlik Market”.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Leventoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |