İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil |
|
||||||||||
|
Keyifli geçen birbuçuk saatten sonra, gülümseyerek çıktım Kültür Merkezi'nden. Dışarda karşılayan bunaltıcı bir sıcak. Hemen yola gireyim de kendimi sınırsız mavilere bırakayım düşüyle kontağı çevirdim, geri, geri geldim, benzin istasyonuna doğru ilerlemek üzereydim ki.... Bir ses....Ani bir firenle önümde duran bir araba... Neydi olan? Ne oldu? ? ? Öfff yaaaa! ! ! Gene miiii? ? ? ? Olamazdı.. Kapattım kontağı, indim aşağıya... Gitmişti sol tampon.. Öndeki arabadan bir genç hışımla çıktı; -Hanımefendi, baksanıza önünüze! Şaşkındım, daha hareket bile etmemiştim. -Ne oldu? -Arabama çarptınız. _Ben mi? -Evet, siz. -Hiç de değil, siz bana çarptınız. Benzinlikteki görevli yaklaştı yanımıza. -Geçmiş olsun. -Teşekkür ederim.. dedim can sıkıntılı bir halde...Bir süre tartışmamızı izledi; -Anlaşamayaksanız trafiği çağıralım. Genç sinirli bakışlarla; -Masrafımı öderlerse anlaşırız.. -Ben mi ödeyeceğim? Siz benimkini ödeyin, sizsiniz çarpan.. O an gencin gözlerindeki yeşil parıltılar içerisinden çıkan alevler yüzüme çarptı. Nedense yeşil göze, her durum ve şartta takılırdım. -Çağırın ağbi trafiği..dedi genç. -Çağırın, zaten sigortam rapor isteyecek..dedim ben de ardından. Ortamı daha fazla germemek için susup, arabanın içine girip, radyoyu açtım. Genç de az ötedeki markete doğru ilerledi. Kapıdan çıkarken kızgınlıkla bana bakıp, elindeki maden suyu şişesini başına dikiyordu. İlgilenmiyor görünmeliydim, gözlerimi kaçırdım. Sonrası bir saat içerisinde, ne gelen oldu, ne giden... Nerede kalmıştı bu trafik ekibi? Genç kaçıncı şişeyi dikiyor diye düşündüm..Keşke saysaydım... Çok sık telefonla konuşuyordu.Konuşmasından, üzerindeki giysi pek uymasa da düğüne yetişmek zorunda olduğunu anladım. Yanıma yaklaştı, camı çaldı. -Hanfendi siz çağırdınız mı polisi? -Neden ben çağırayım, benzinci çağırırım dedi ya. -Bir de siz arayın, yetişmem gerek benim. Hayret bir şey ya! Bir de emir veriyor bey..Sen çağır, neden ben? ? ? ? 'Kızım Nesrin sen uyma O'na' '155' i çeviriyorum. Karşımdaki ses daha önce arandığını, ekibin bir arkadaşlarını hastahaneye götürdüklerini hemen on dakika içerisinde orada olacaklarını söyledi. -Geliyorlarmış...diye bağırdım cam arkasından bakan yeşil gözlere... Bir araba yaklaştı, inen bizin gencin arkadaşı.. Bir şeyler konuştuktan sonra, yaklaştı camı tıkırdatarak. -Ben bir yere kadar gidiyorum, hemen gelirim. -Sen bir yere gidemezsin, sen kaza yapansın, kaza mahalinden ayrılmamanı öğretmediler mi sana? -Hanfendi, ruhsatım büroda, alıp geleceğim. -Gidemezsin, arkadaşın gitsin. Ruhsatın yanında yoksa neden yola çıktın? -Çattık bugün... diyerek bindi arkadaşının arabasına ve uzaklaştı. Şeytan diyor, 'sen de çek git'. Uymayayım hadi bu sıcakta şeytana.. Ekip arabası durdu az ötede. Benzinci törene gelen birini karşılar gibi elllerini sıktı polislerin; -Hoşgeldiniz. İndim aşağıya... -Çarpan yok, gitti... -Elimizi sıkan değil miydi? -Yok değil, o benzinci. Çarpan gitti, evrak almaya... -Olmaz kardeşim, olmaz! -Olmaz, tabi ki olmaz efendim. Ben dedim ama dinlemedi... Gencin gittiği araba göründü, -İşte geldi bakın, O çarpan. -Siz gördünüz değil mi? -Gördüm, gördüm, işte arabadan inen... Baktılar arababalara, bir kağıda not ettiler hasarları. Evraklarımızı istediler, verdik. -Karakola gidip ifade vereceksiniz.. -Kroki falan çizmeyecek misiniz? dedi bizim genç. -Bizim işimizi sen öğretme, dua edin halinize, canınıza birşey olmamış. Az önce 35 yaşında arkadaşımızı, hastaneye yetiştirelim derken yolda 'eksi' oldu.. Hemen atıldım: -Başınız sağolsun, trafik kazası mı? -Hayır, meğer enfarktüs geçiriyormuş, yetiştiremedik. -Çok üzüldüm, evli miydi? Saçmalıyor muydum yine, ancak merak işte, sormazsam olmaz... -Evet, hasta bir de çocuğu var, o da kaldı şimdi... -Çok üzüldüm, Allah kalanlarına uzun ömür versin. Affedersiniz, biliyorum üzgünsünüz, ama sormadan edemeyeceğim, daha önce ki kazalarımda, karakola gitmeden ifademi alıp, alkol kontrolü yaptılardı bana, şimdi neden gitmek zorundayız? -Olay karayolu üzerinde olmadığı için trafikle ilginiz yok, 'adli vaka'ya girer...Karakolu ilgilendirir, ifadeleriniz oarada alınacak. İçimden dedim adil olmaya gayret eden ben 'adli' mi oldum? Daha fazla sorgulayamadım, gerçekten yüzlerinden üzgünlük taşmaktaydı. Gencin ruhsat ehliyetini bana, benimkini gence verdiler... Çaresizce sordum hasmıma; -Siz karakol nerede biliyor musunuz? Buraları iyi bilmem de. -Biliyorum.. -Önden siz gitseniz, ben takip etsem? Ters, ters baktı suratıma 'ya sabır' der gibi... Benzinciye teşekkür ederek, arka arkaya ilerledik. Bizim genç ne de hızlıymış meğer...Ne kırmızı, ne yeşil hiç farketmiyor. Son sürat ilerliyor, tüm yollar kendisine aitçe... Bir ara ben kırmızıda durduğumda, yitirir gibi oldum. Korktum, 'Çeker gider mi? ' diye. Sonra aklıma geldi, 'Yok, yok gidemez, ehliyeti, ruhsatı bende' Rahat bir nefeslendim...İyi önlemdi. Ee yani polisti bunlar, bilmezler mi hiç.. Neyse ki park yerine girerken yakaladım. Ardı, ardına park ettik araçları... Bir şey demeden tersçe baktı yüzüme; hızlı, hızlı yürüdü. Ben de arkasından... Kapıdaki elinde tabanca ile heykel gibi duran polisten biraz ürkerek, girdim karakol dedikleri yere...'Diğer yerlerden çok da farklı değilmiş' diye düşündüm.. Bizimki alışık gibiydi...Hiç çekincemeden; -Bizi ekip yolladı, ifademiz alınacak. -Ne yaptınız? Ben atıldım; -Ben birşey yapmadım, o arabama çarptı. Ters, ters baktı yüzüme.. Polis şöyle ikimizi bir süzdü. -Önce adli tıpa gidip, alkol kontrolünden geçeceksiniz. -Burda yok mu o çubuklardan, burda üflesek? -Olmaz sizinki adli vaka, raporun adli tıptan olması gerek. Bu kez genç dayanamadı; -Yakında Devlet Hastanesi var ordan alsak olur mu? -Kardeşim sen Türkçe bilmez misin? Adli Tıptan alacaksınız... -Abi, nikaha yetişmem gerek, zamanım darlaştı. -Çarpmasaydın kardeşim. -Ben çarpmadım, hanım bana çarptı. -Hiç de değil, ben yürümüyordum bile, durduğum yerde sen geldin üzerime. Polis bakıyor yüzüme; -Direksiyonda değil miydiniz siz? -Direksiyondaydım, ama hareket halinde değildim. -Hanfendi, direksiyonda olunca hareket halinde sayılıyorsunuz. Saymakla mı olurmuş? Neyse sustum. Yani adamlar devletin polisi, işleri bu, onlar bilmeyecek de, ben mi bileceğim, hareket halinde miyim, duruyor muyum? ? ? -Kolunuzu uzatın..dedi diğer polis...Baktım şaşkınca... Genç uzattı, bileğine ıstampadan aldığı kaşeyi bastı. Bana döndü; -Sen de uzat.. -Neden? -Kanun öyle diyor, alkole gitmeden mühür vurmam gerek. -Ben ne yaptım ki vuracaksınız? ? -Kardeşim uzat kolunu, senin yerine başkası rapor almasın önlemi.. -Kimlik diye birşey var! ! -Hanfendi, uzatın lütfen de bir an önce gidip, gelelim, gideceğimiz yer en az yarım saatlik mesafede... Bizim genç susar mı yani? Çaresizce uzattığım bileğime, polis alışkanlıkla mührünü bastı.. 'Damgalanmak da varmış yazgıda, kader utansın' diyerek gülümsedim.. Aklıma çocukluğumdaki 'Damgalı Kadın' adlı filim geldi. Başrolünü Türkan Şoray'mıydı, Fatma Girik'miydi oynayan bulmaya çalıştım, Türkan hanım daha öne çıkar gibiydi. Yoksa Belgin Doruk'muydu? Çocuğuna bakabilmek için salaş bir yerde şarkı söylemek zorunda kalan kadına, mahalleliler kötü gözle bakmaya başlamışlardı... Sonrası neler oldu da kötü yola düştü pek anımsayamadım, ancak damgalanıp hapse girmişti.. Filmi izlerken akıttığım yaşlar arasında, en az otuzbeş sene sonra kendimin de damgalanacağı nereden aklıma gelirdi ki? AB ye girmeye uğraşan Türkiyem'e bu yakıştı mı şimdi? Neyse gelelim hikayemize... Çaresizce dışarı çıktık..Arabaları koyduğumuz yere geldik. Yine O'nu takip etmem gerek diye düşününürken -Nasıl olsa aynı yere gideceğiz, sizinkiyle gitsek olur mu? dedi. Mantıklıydı, kader ortağı olmuştuk bir anda. -Olur.. deyip anahtarı uzattım. -Ben yolu bilmiyorum, al, sen kullan.. O direksiyonda, ben yanında gene kırmızı, yeşil önemsemeden son hızla gidiyoruz. -Çalışıyor musunuz? -Evet. -İşiniz? Çok da meraklı, ama yanıtlamasam da ayıp olur gibi... -......... -Ben öğleyin yarım şişe bira içmiştim, çıkar mı? Durmadan maden sularını içmesinin nedeni şimdi anlaşıldı. -Yok çıkmaz, zaten alkolün de belirli sınırı var, yarım bardak bira o sınırı aşmaz.. Ne yapıyordum ben? Düşmanıma teselli, güç verir olmuştum. İçimden dedim 'Be deli Nesrin, korkutsana şunu'.. Telefonu çaldı. O'nunkiydi. 'Açmasa bari'...Nerde onda o düşünce? Bir el direksiyonda, diğeri telefonda konuşuyor, olayı anlatıyor karşısındakine. -Bir hanım arabama çarptı. O ya da kaskosu masrafımı ödeyecek. Ben bağırıyorum; -Sen bana çarptınnn, yalan.Sen benimkini ödeteceksinnnn! ! ! Eliyle sus işareti yapıyor...Kapadı telefonu. -Annemdi, endişe etmesin diye öyle dedim. -İyi de, çarpan sensin bana! ! Hem de adli vakalık oldum, hem damgalandım senin yüzünden... Şimdi bu iş mahkemeye de gider... -Yapma abla... Aaaa! ! ! ! Abla olmuştum birden, hanımefendi yerine... -Abla yaaaa! Mahkemeye düşersek 5-6 sene sürer... -Girdik bu yola, gideceğiz artık kaç sene sürerse, sürsün...dedim. -Acaba davacı olmazsak mahkeme olur mu gene? -Bilemem, ilk kez geldi başıma. -Abla sen şikayetim yok dersen ben de etmem.. -Tamam, ifade verirken, ikimiz de davacı değiliz diyelim. Geldik hastaneye...Polisler gene..Gideceğimiz yeri tarife göre bulduk. Kayıttaki memur ikimize de ters, ters baktı. Bizi ne sandı bu? Katil mi, hırsız mı, kapkaçcı mı, yankesici mi? Uzattık sevk yazısını... -İkiniz de 10 YTL verin. Düşmüşüz bir kez ellerine, çare var mı? Verdik. Yan odayı gösterdi, girin der gibi. Damagamızı gördü de mi sormadı acaba? Masanın ardında gençten bir doktor, yüzümüze bile bakmıyor. Bir poşatten açtığı cubuğu uzattı, -Aletin düğmesine basınca üfleyin, ses bitinceye dek. Önce ben, sonra genç üf yaptık ayrı, ayrı... Çocukken anneannemin nazar değdi diye okuyup, üflemeleri geldi, Bazen de anneannemin nefesi yetmez, daha uzman üfçülerin üflemesi gerekir, özel olarak giderdik okuyup, üfletmeye beni. Neden bilmezlerdi benim yoldızım çok alçakmış hemen etkilenirmiş kem gözlerden..Tükrükle karışık üflemeden sonra kadına bozuk para verirdik...Okuduktan sonra, kadının eline aldığının maden olması şarttı. Yoksa bendeki kötü bakışlar kadına geçerdi. Gene nerelere daldım bak şimdi, yani sırası mı? İkimizin de alkolü sıfır..Genç rahatlamış görünüyordu. -Sigara içince çıkar mı bu alette doktor bey? Ne de meraklıymış bu....Doktor ters, ters baktı ne alaka der gibi.. Cevap vermeye gerek görmedi.. Yani koskocaman doktor bizim gibi adli vakalık, adi suçlularla konuşur mu! Soru da, soru sayılmazdı üstelik... Aldık raporları, karakolun yolunu tuttuk birlikte. -Ağbi benim düğüne yetişmem gerek, önce ben ifade versem olur mu? -Biz de bayanlardadır öncelik... Çok saygılılar Allah için. Ah bir de beni damgalamış olmasalardı! ! -Tamam, ben izin veriyorum, önce o konuşşsun. -Adın, soyadın, doğum tarihin, gün, ay, yıl... -Naim...., 1973... -Gün, ay dedim? -bilmiyorum.. -Doğduğun günü sen bilmiyor musun? -Nerden bileyim, o zaman bebektim. -Dalga geçme, söyle... -Valla dalga değil ağbi, inan unuttum. Ben iki kez doğduğum halde ikisini de unutmam. Biri asıl doğduğum gerçek günüm, diğeri resmiyette var olduğum günüm. Her ikisi arasında 4 ay fark var. Bu da ayrı bir hikaye...Ona girersem şimdi uzar da uzatırım... -İşin, iş adresin, ev adresin... -................... -Ev adresin dedim.. -Aynı yer abi... -Nasıl aynı? Sen evinde mi iş yaparsın? -Evet Ağbi... -Arabanın plakası? -Unuttum Ağbi, ruhsat sizde... -Şikayetçi misin? -Masrafımı ödesin hanımefendi... 'Yalancı, dönekkk, hani şikayet etmeyecektik! ! ! ! ! ' -Şikayteçisin maddi hasar için... -Al şunları ikişer tane fotokopi çektir gel... Koşarak çıktı. Bana da aynı sorular... -Şikayetçi misin? -O ne kadar, nasıl şikayetçi ise ben de ayınısındanım... -Hanımefendi, değilim ya da şikayetçiyim de. -Şikayetçi değilim, O'nun dediği gibiyim. -Çattık bugün ya, tam günündeyiz... Bilgisayara yazdığı ifademi, yazıcıdan çıkardı... Kendi imzaladı, bana imzalattı, bizim yalancı gelince o da imzaladı. -Ağbi ben gidebilir miyim. -Git sen, yetiş düğününe, yarın gel, tutanağını al.. -Ben? -Sen de..... Damgalı olarak çıktığım karakoldan biraz gülerek, biraz sıkıntıyla uzaklaştım... ... Bir hafta sonra yine aynı yerdeyim. -Geçen hafta tutanak vardı hakkımda, karşı tarafın ifadesini alacaktım, kimi görmem gerekiyor? Hiç biri ne duyuyor, ne yüzüme bakıyor! En yakınımdakine biraz daha yaklaşıyorum -Beyefendi yardımcı olabilir misiniz? -! ! ! ! - Beyefendi beni duymuyor musunuz? ? ? -Karşıdaki arkadaşa sorunuz? 'Aynı odadayız, duymadı mı? ' diye geçiyor aklımdan... -Yukarı katta T.... beye söyleyin... Karşılıklı 2 kapı açık... İçeride üç çocuk masa başında oturmuş, boş bir kağıda ıstampalara daldırdıkları kaşeleri basmaktalar...Aklıma bir hafta önceki damgam geliyor... -Afedersiniz, geçen hafta tutanak tutulmuştu, karşı tarafın ifadesini almam gerekti. -Arkadaş izinli..İki gün sonra gelecek. -Şehir dışından sadece bunun için geldim. -Yapabileceğim bir şey yok... -Biri izine gidince O'nun işleri kalır mı? -Evet, bir başkası bilgisayarına giremez, özel şifrelidir. -! ! ! ! Aşağıdayım yine... -Afedersiniz, arkadaşınız izindeymiş, siz yardımcı olabilir misiniz? -Maalesef! Düşünemez haldeyim..Ancak devam ediyor görevli; -İzin kullanamayak mıyız kardeşim? -Tabi ki kullanacaksınız, aklımın almadığı işler durur mu izinde? Karşı masada bilgisayarın arkasından bir ses; -Yasal olarak o ifadeyi veremeyiz size. Savcının istemesi gerek. -Madem öyle idi, neden ilkin demediniz? -Arkadaş olsaydı yardımcı olabilirdi.. Tanrım, lütfen Tanrım, sabır ver bana! Ağır adımlarla uzaklaşıyorum biraz sinirli, biraz da gülerek..... 11 Haziran 2005 Nesrin Göçmen
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Nesrin Gocmen, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |