..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > ömer kırat




6 Nisan 2005
Ordu Olmayan Adam  
The Man Who Wasn't An Army

ömer kırat


Ünlü yönetmen Coen kardeşler, tek bir silahlı kişinin bütün kötü adamları öldüremeyeceğini kanıtlamak için "Tek Kişilik Ordu" olgusuyla ilgili bir film yaparlar. Orda Olmayan Adam filminden hemen sonra...


:DEJJ:
BİRİNCİ BÖLÜM:

Adam sıradan bir berberdi. Gerçi ataları Berberilere dayanıyordu ama bu sadece bir kelime esprisi yaratacak kadar önemliydi. Zaten O, bunu bilmiyordu. Bilmediği bir diğer şey ise az sonra dükkâna girecek adamın aslında bir mafya babası olduğuydu. İşin ilginci, babalık yaptığı mafyanın, diğer babalarına BABALANMIŞTI. Ve şu anda onlardan kaçmak için ilk gördüğü dükkâna girmek üzereydi.
İsterseniz berberi daha yakından tanıyalım... 40'lı yaşlarına merdiven dayamıştı. Ama kendini bu merdivenden çıkamayacak kadar yorgun ve amaçsız hissediyordu. Bir karısı vardı. Hani şu "çirkin denemeyecek kadar güzel" olanlardan. Ayrıca kocasının bilmediği yönüyle tanımlarsak; "kocasını aldatanlar" cinsinden…
Berber, hayatının çok sıkıcı olduğunu düşünüyordu. Ama asıl sıkıcı olan, az sonra içeri girecek mafya babasının peşindeki kiralık katildi. Ona "mengene" diyorlardı. Anlatılana göre bir kurbanın öldürmek için onu kucaklamış ve kırılmış kaburga kemikleri vücudundan çıkana kadar sıkmıştı.
Bu hikâyeyi duymuş olan Alfonzo (kaçan mafya babası) şimdi dükkândaydı. Soluk soluğa kalmıştı. Berber, içeri giren bu yeni müşterinin saçlarının kesilmesinde acil bir durum görmedi. Dolayısıyla acele edişini ve soluk soluğa kalışını anlayamadı. Yine de kibarca şöyle dedi; "Lütfen buyrun!"

Buyurmaya alışık mafya babası, koltuğa oturdu. İzini kaybettirdiğini düşünüyordu. Keyfi yerine geldi. Klasik bir berber sohbetine koyuldular.
— Nasıl bir şekil istersiniz?
— Sıradan olsun. Yani kalabalıkta farkedilmeyen saç şekillerinden.
— Peki... Şey acaba sorabilir miyim, neden soluk soluğa kaldınız?
— OH! Merak etmeyin, ben zararsız, sıradan biriyim. Çocukken 7 kardeştik. Babam bizi hep beraber berbere götürdüğü için sona kalan diğerlerini beklemek zorunda kalırdı. Bu nedenle sona kalmamak için hep acele ederdim. Alışkanlık işte...

Bu sırada içeri bir müşteri daha girdi. Oldukça iri yarı, insan azmanı bir tipti. Kafasında saç yoktu. Ayrıca yüzü yeni traş edilmişti. Yani aslında bir berberin, potansiyel müşteri listesine giremezdi.
Yavaşça müşteriye doğru yürüdü... Koltuktaki adam, aynadaki yansımaya, bir yanılsama olması için dua eden gözlerle bakıyordu. Ama bu anın, gözlerini son kullanışı olduğunu bilse, muhtemelen o sırada dükkâna girmek üzere olan çirkin denemeyecek kadar güzel kadına bakarak kullanırdı bu “son bakış" hakkını...
İriyarı, hatta yarı değil İRİTAM adam [Tam-iri de denebilir ama genelde dilbilimciler önüne "araba" kelimesi getirilmesinden korktukları için bunu pek kullanmaz] kurbanının kafasını tuttu ve sıkmaya başladı. Sanki adamın kafasının tasını manuel olarak attırmaya çalışıyordu. Bu baskıya dayanamayan kafa, eşekten düşen karpuzun çıkaracağını tahmin edebileceğiniz bir sesle parçalandı. Bu sırada içeri, berberin karısı da girmişti. Berber ve karısı, bu sürreal suç mahalline şok olmuş bir şekilde bakıyorlardı.
Ardında delil bırakacak kadar deli olmayan kiralık katil, bakışların potansiyel görgü şahitlerine yöneltti. Cüssesinden beklenmedik bir atiklikle, içeri yeni giren güzelimtrak kadını yakaladı. Boynunu kırmak için öyle az bir kuvvet uyguladı ki, bir an için "Acaba gerçekten kırıldı mı?" diye şüpheye düştü. Bu şüpheli hal, ironik olarak hayatının özeti gibiydi. O hep, şüpheli olmuştu. Ne zaman kötü bişey olsa insanlar hiç şüphesiz bu iriyarı adamdan şüphelenirlerdi.

O da sürekli şüphelenirdi; "Acaba gerçekten sevgi diye bişey var mı?" Birgün ben de dış görünümüme aldırmayan biriyle tanışacak mıyım?" Tanrı (eğer varsa) neden beni böyle yarattı?" gibi...
Sonuçta kendini, suç dünyasının herkesi kabul eden kollarına bıraktı. Sevgisiz yaşamanın anlamsızlaştırdığı hayatını, diğer insanların hayatını alarak kazanmaya başladı. Bugünkü işi ise son işi olacaktı. Son kez birini öldürecekti. Çünkü sonunda, içindeki masum çocuğu farkeden bir kadınla tanışmıştı. Ama bu başka bir hikâye...

Kollarında duran, boynu kırıldığı için iyice bakılmaz olan ve artık “eli-yüzü düzgün” şeklinde sınıflandıramayacağımız kadını bıraktı. Ardından, yeni hayatına ve sevdiği kadına ulaşmasının önündeki son engel sayılabilecek, berbere doğru yürüdü.
Berber, artık hayatının sıkıcı olduğunu düşünmüyordu. Onu koruması gerektiğini düşünüyordu. Bu nedenle yılların verdiği çabuklukla az ilerde duran usturayı kaptı ve az ilerde duran iriyarı adamın gırtlağına sürdü.
Bu yavaş dokunuş, o koca cüsseyi dondurdu. Davut`un (DAVİT) fırlattığı çakıl taşının Calut`u (Goliyath) devirmesine benzer bir sahne yaşandı, berber salonunda... Ama o sırada, bundan dini bir ibret alacak kimse yoktu orada...

The Last Man Standing filmine adını verdiği idda edilebilinecek olayın ardından, zaman durdu. Berber, az önce yaşananları şöyle bir gözden geçirdi. Ama bu, dikkatli bir gözden geçirme değildi. Zira fazla dikkatli bakarsa aklını kaçıracağını düşündü.
Hemen, yerde son nefesini veren kadına doğru gitti. Bir zamanlar, güzellik bakımından eli-yüzü düzgün sınıfına kolayca dâhil edilebilinecek kadın, artık hayatla vedalaşıyordu. Son bir arzuyla günah çıkarmak istedi. Kocasına, onu aldattığını söyledi. Ardından, kırılmış boynu sayesinde, kafası 90 derece yana düştü...

Adamın hava almaya ihtiyacı vardı. Dükkânın önüne çıktı. Ona selam veren tanıdıkları görmedi. Birkaç derin nefes aldı ve karanlık derinliklere dalan bir Yasemin Dalkılıç edasıyla dükkâna girip polise telefon etti.
Telefona STİNG çıktı. Yanlış numarayı aradığını anladı. Zira telefon fihristinde "polis" adı altında iki kayıt vardı. İlki kasabanın şerifinin bürosunun, diğeri ise o sıralarda yeni yeni duyulan bir müzik grubunun telefonuydu.
Berber, tanıdığı bu müzisyen gençlere kısaca bir hal hatır sorduktan sonra şerifi aradı. Ama şerif, bürosunda değildi. Kasabaya yeni gelen bir Vietnam gazisinin peşindeydi. Sonuçta burası sakin bir kasabaydı ve geçmişinde bu denli şiddet olan birinin burada olması doğru değildi.
Berber telefonu kapattı. Sonra yere serdiği adama baktı. İnanamadı. Bir insanın kafatasını eliyle parçalayan birini öldürmüştü az önce... Sonra öldürdüğü bu canavarın kim olduğunu öğrenmek istedi. Sonuçta tüm bu yaşananların bir anlamı olmalıydı.

Dükkânı kapattı. Jalûzileri indirdi. Bir saat kadar sonra kabaca ne olduğunu anladı. Kafası patlayan adamın Alfonzo Ricardo Ramirez Bernardo Lusiando olduğunu öğrendi. Gazetede Alfonzo isimli bir mafya liderinden bahsedildiğini hatırladı ve tesadüfen, müşterilerin okuması için orada duran dergilerin birinde adamın hikâyesini gördü. Ardından boğazını kestiği adamın bir çeşit tetikçi olduğunu tahmin etti. Dolayısıyla aslında olayla ilgisi bir berberin olabileceğiyle sınırlıydı.
Sevdiği kadın (aldatmasına rağmen sevdiği) boşu boşuna ölmüştü. Ya da en azından sadık olmayan bir eşin, ilahi adalete kurban gitmesi şeklinde bişey olmuştu.
Ne yapacaktı? Ya polisi (şarkıcı olanı değil, vietnam-gazisi-fobik olanı) arayıp, saç kesmeye devam edecekti ya da intikam almak uğruna hayatını harcayacaktı.
Sabahleyin, hayatını anlamsız bulduğunu hatırladı. Artık bir anlamı, amacı olabilirdi. Mafyaya savaş açmaya karar verdi. Artık sadece, saçlarını çook seven kişilerden bilgi almak için saç kesecekti.
O artık tek kişilik bir orduydu. Daha doğrusu o öyle sanıyordu…
***
Bundan bir saat kadar önce, o sırada bölgedeki tek, Tek Kişilik Ordu, eski bir madende sıkışıp kalmıştı. Nerde yanlış yapmıştı. Vietnam’da ülkesi için savaşmıştı. Geri dönmeyi başaracak kadar iyi bir savaşçıydı. Şimdi tek istediği, eski bir arkadaşını ziyaret etmekti. Belki bu kasabada bir iş de bulabilirdi. Sonuçta sakin bir yerdi ve onun ihtiyacı olan şey de buydu. Ama kasabanın şerifi (Şerif Ommar) onu rahat bırakmamıştı. İlk kanı onlar dökmüşlerdi. Artık geri dönüş yoktu. En iyi bildiği şeyi yapacaktı: Tek Kişilik Ordu Olmak!
Bu sırada, eski silah arkadaşının başının belada olduğunu öğrenen Jack Knife, sevgilisini evde bırakıp eski madene doğru yola çıktı. Evde tek başına kalan kadın, yalnızlıktan korktu. Zira izlediği filimdeki gibi hırsızlar gelebilirdi ve hiçbir hazırlık yapmamıştı. Bu yüzden, alışveriş yapmaya karar verdi. Ama önce aldattığı eşinden para alması gerekiyordu. O lanet olası berber dükkânına gitti...
***
Birkaç gün sonra, bir zamanlar berber olan adam artık tam bir barbar olarak kasabadan ayrıldı. Kiralık katilin üstünden çıkan ev adresine gidiyordu. Belki onu kiralayanın kim olduğunu öğrenebilirdi.
Bu sırada kasaba, yaşadığı yıkımın etkilerinden kurtulmaya çalışıyordu. Benzin istasyonu havaya uçmuş, şerif Ommar ölmüş, berber dükkânı kanlı bir hesaplaşmaya sahne olmuş ve en kötüsü de kasabanın tek berberi ortadan yokolmuştu.
Ayrıca şerifin katili -ki medya ona Tek Kişilik Ordu diyordu- ve kasabanın tek Vietnam gazisi Jack Knife da ortadan yokolmuştu. Gerçi kimse gidişlerine üzülmedi. Zira Tek Kişilik Ordu’nun nasıl biri olduğu belliydi. Jack Knife ise başkalarının karılarında gözü olan biriydi...
Jack ve yanındaki kırmızı bandanalı adam, kendilerine yeni bir savaş alanı bulmuşlardı. Jack’in sevgilisini öldürenlerden intikam alacaklardı. Gerçi bu, Tek Kişilik Ordu’nun (bundan sonra TKO olarak geçecek) pek umrunda değildi, ama başka seçeneği yoktu. Artık kendi ülkesinde düşman ilan edilmişti.
Bu sırada bir taksi, şehrin izbe sokaklarından birinde durdu. Arabadan inen adamın, sanki bir zamanlar berbermiş ama yaşadığı büyük bir trajediden sonra intikam peşine düşmüş bir hali vardı. Kiralık katilin üstünden çıkmışa benzeyen adres kâğıdını okudu ve önünde yükselen binaya girdi.
Koridorlar, kavga sesleri ve yemek demeye bin şahit isteyen şeylerin kokularıyla doluydu. Adam daire 12’ye gelince durdu. Önce kapıyı çaldı. Ama açılacağını ummamıştı.
Umulmayan oldu. Ürkek bir çift göz göründü. Ve görünmemesine rağmen orda olduğuna emin olacağınız bir ağızdan şu sözler döküldü;
- Kimsin! Ne istiyorsun!

Adam her ne kadar son günleri şiddet dolu olsa da aslında sakin kasaba hayatından gelmiş biriydi. Ve bu kaba tavır onu şaşırttı.
¬--- Şey ben "Mengene"nin bir arkadaşıyım. Yani Peter Panda’nın... Siz nesi oluyorsunuz?
— Onu gördünüz mü? Nerde o? Aman tanrım Peter! Yoksa kötü bişey mi oldu?
— Sakin olun! Aslında ben...

Ne diyeceğini bilemedi. Bu tartışmasız güzel kıza, sevdiği tuhaf adamın öldüğünü, hatta bizzat kendi kullandığı bir usturayla ve bizzat kendi kullandığı eli ile öldürüldüğünü nasıl söyleyebilirdi?
Zaten panik yapmasına bakılırsa, ondan pek bişey öğrenemeyecekti. Muhtemelen bu kız; sadece yanlış kişiyi sevmiş sıradan (ama çook güzel) bir genç kızdı. Belki içeri girebilirse, adamın iş bağlantılarıyla ilgili bişeyler bulabilirdi. Bu nedenle bir yalan uydurdu.
— Beni o yolladı. İçeri girebilir miyim?
Genç kız, kendisine sıkı sıkı tembihlenmesine rağmen, bu adama güvenebileceğini hissetti. Buna mecburdu. Zira sevdiği adam söz verdiği saatte gelmemişti ve kız, uçak biletleriyle öylece kala kalmıştı. Belki bir aksilik çıkmıştı...
— O iyi mi?
--- Merak etmeyin.
…dedi adam, gözü uçak biletlerine ve bavullara takıldı. "Sanırım bu onun son işiydi." diye düşündü... Yalanını ayrıntılandırdı.
— Beni o gönderdi. Seni bir otele yerleştirmemi ve bazı özel eşyalarını almamı istedi. Merak etme herşey yoluna girecek...

BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU…

İKİNCİ BÖLÜMÜN BAŞI:

Sevdiği adama ve birlikte kurdukları hayallere ne olacağını bilmeyen genç kızı, yakınlardaki bir otele yerleştiren eski berber, tekrardan kiralık katilin dairesine gitti ve etrafı araştırmaya başladı. Eski kiralık katil ve yeni ölü Peter Panda’nın çalışma masasının – ki aslında masasında çalışabileceği bir işi asla olmamıştı – üstünde, için adres ve isimlerle dolu bir fihrist vardı. Ama gerçek isimler yoktu. Hepsi takma adlarıyla yazılmıştı. Ardından çekmeceyi açtı ve dükkânında öldürülen mafya babasının resmini buldu. Bir de hakkındaki bilgilerin olduğu dosyayı… Picasso takma adı dikkatini çekti. Şöyle diyordu: “Bay Picasso’nun senden son ricası…” Sonunda onu tutan adamın en azından takma adını bulmuştu. Kapının tıkırdadığını duydu ve saklandı…

Bu sırada tren garında;
Jack Knife ve Vietnam’dan silah arkadaşı olan TKO, şehre varmışlardı. Jack, geçmişinde kaldığını sandığı bazı kişilerin onu bu kasabada bulmasına şaşırmıştı. Vietnamdan döndükten sonra bir süre bu şehirde kalmış ve bir mafya babası hesabına çalışmıştı. Ama mafya babasının karısı hesabına da çalıştığı ortaya çıkınca, ortadan kaybolmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüştü. Bunca yıldan sonra karısıyla yattığı mafya babasının onu bulmasına ve o sırada yasak ilişkş yaşadığı sevgilsini öldürtmesine şaşırmıştı. Evet, Sanchez Eduardo namı diğer Picasso’nun intikam alacağını biliyordu ama neden sadece sevgilisini öldürtmüştü? Sonuçta yapabileceği tek şey Picasso onu öldürmeden önce onun, onu öldürmesiydi. Tanrıya şükür ki yalnız değildi. TKO (Tek Kişilik Ordu olan Vietnam gazisi arkadaşı) ona yardım ediyordu. Mecburen de olsa…

Merhum “Mengene” Peter Panda’nın dairesinde iki yabancı vardı şimdi. Anlaşılan Picasso, bu en acımasız kiralık katilinin tüm bildikleriyle birlikte ortadan kaybolmasına ve yeni bir hayat kurmasına izin vermeyecekti. İki tetikçi etrafa bakındılar. Tedirginlerdi çünkü “mengene” kolay teslim olmazdı. Ama bilmedikleri şey çoktan ruhunu teslim ettiğiydi. Eski berber ve yeni tek kişilik ordu adayımız, banyoya saklanmıştı. Fakat banyo ne saklanmak için ne de saklanırken hapşurmak için iyi bir yerdi. Kısa bir arbededen sonra iki adam tek ganimetleriyle birlikte patronlarının yanına döndüler.
“Picasso” Sanchez Eduardo, eski tip mafya patronlarındandı. Bilgi edinmek için eski yöntemleri tercih ediyordu. Parmak kesmek, bacak kırmak gibi… Bu nedenle internetten yerel haberleri takip etmiyordu. Eğer etseydi, Alfonzo’yu (hani hikâyenin başında ölen mafya babası) öldürmesi için gönderdiği Mengene Peter Panda’nın öldüğünü bilirdi. Ama o, Mengene'nin başarısız olacağını düşünmemişti. Emekli olmasına izin vermeyi düşünmediği gibi…
Kiralık katili emekliye ayırmaları için gönderdiği iki adamın, yanlarında bir üçüncü adamla geri dönmesine şaşırdı. “Kim bu?” diye sordu… Adamlardan biri açıkladı:
— Patron, bunu Mengene’nin evinde hapşuruken bulduk!
— Hapşururken mi?
— Evet patron. Bize, Mengene’yi öldürdüğünü söyledi.

Bu sırada elleri bağlı eski berber ve başarısız tek kişilik ordu durumu anlatmayı denedi.
— Bakın ben sıradan bir berberim. Olayın olduğu gün, Alfonzo dükkânıma geldi. Ardından da şu Mengene dediğiniz adam… Sonra Mengene, Alfonzo’yu ve karımı öldürünce ben de onu öldürdüm.

Sanchez Eduardo, adamın söylediklerini inandırıcı buldu. Yıllar boyu o kadar çok kişi hayatı için ona yalvarmış ve durumu açıklamaya çalışmıştı ki kimin yalan kimin doğru söylediğini anlayabiliyordu ve adam samimiydi… Ona Mengene'nin sevgilisi hakkında bir soru sordu. Çünkü kız da ölmeliydi. Berber kızın ölmesine göz yumamazdı. Tanımadığını söyledi. Ama yalan söylediği Picasso’dan kaçmadı. Dolayısıyla onu konuşturmaya karar verdi.
— Bu herifi her zamanki sorgu yerine götürün. Onunla bizzat ilgileneceğim.

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU...

SON BÖLÜMÜN BAŞI:

Jack Knife ve TKO, şehirdeki en büyük eğlence parkının; I WONDER PARK’ın önündeydiler. Burası Sanchez Eduardo’nun işlerini idare ettiği mekândı. Birazdan ortalık iyice şenlenecekti… Çantalarındaki cephaneliği içeri sokmak için kapıdaki görevliye yüz dolar verdiler. Görevli de onlara 50 dolar geri verdi.
Bu sırada Picasso (Sanchez Eduardo) ve adamları tadilat için geçici olarak kapatılan Aşk Tünelindeydiler. Aslında birine işkence yapmak için iyi bir yerdi. Zira aşk acıdır. Ve acı size gerçekleri söyletir!
Her neyse… Berber –ki kendisi tüm bunlardan sonra mesleğe geri dönmeye karar vermişti- acıya pek dayanazdı. Dayanabildiği en fazla acı, sivrisinek ısırığını kaşıdıktan sonra duyulan ve çocu insanın hoşuna giden acıydı. Ama yine de Mengene’nin güzel kız arkadaşının bu adamların eline düşmesini istemiyordu.

Parkın içinde ilerleyen iki adam, çantalarından çıkardıkları el bombalarını etrafa atmaya karar verdikleri için işkence seansı başlamadan bitti. Picasso ve adamları, dışarda neler olduğunu kontrol etmeye gittiler. Sıkı bir çatışma sürüyordu. Berber de bu sırada kendini bağlayan iplerden kurtuldu ve dışarı çıktı. Zira her berber, zor anlar için extra bir makas taşır bildiğiniz gibi…
Jack ve Vietnam gazisi arkadaşı, ortalığı kasıp kavuruyordu. Berber ise hayatta kalmak için önüne ilk çıkan yere girdi ve daha sonra korku tünelinin saklanmak için iyi bir yer olmadığını anladı. Zira insana güvenlik hissi vermiyordu. Özellikle de çatışmayı kaybedeceğini anlayan Picasso (Sanchez Eduardo) da buraya kaçınca…
Jack Knife, TKO, Berber ve Picasso, aynalarla dolu ve etrafta korkunç şeylerin görünüp, kaybolduğu bir odadaydılar. Burası son kez hesaplaşmak için çok uygundu. Özellikle de kendinizi Bruce Lee gibi hissediyorsanız.
İlk konuşan Picasso oldu;

Picasso: Neler oluyor burda! Sen… Se… Seni hatırladım. Karımla yatan pisliksin sen!

Jack Knife: Sevgilisinin boynunu kırdırdığın bir adamı şimdi mi hatırladın!

Berber: Ne dedin? Demek karımla yatan pisliksin sendin!

Picasso: Senin karınla da mı?

TKO: Arkadaşım ayakkabısını boyatırken, boya sandığı havaya uçtu. Vücudunu biraraya getirmeye çalıştım ama olmadı…

Bu sırada Picasso yavaşça arkasında duran diğer silaha uzandı. Bunu farkeden berber, korku tünelinin duvarında duran iskeleti ona doğru fırlattı. Jack, silahını ateşlemek istedi ama mermisi kalmamıştı, TKO ise sırtını duvara dayamış ağlıyordu. İskeletin bir an için dikkatini dağıttığı Picasso toparlandı ve silahını berbere doğrulttu ama berber orda değildi. Azrail’in elindeki tırpanı almaya çalışıyordu ama bu kolay değildi tahmin edebileceğiniz gibi… Bu sırada Jack, şarjörü değiştirdi ve silahı Picasso’ya doğrulttu. Tam o sırada berber, tırpanla Picasso’nun arkasında belirdi. Mafya babasını ikiye biçmek üzereydi. Jack ateş etti. Ama Picasso kendini yana atınca, kurşunlar onu takip etmedi ve berbere saplandı. Elindeki tırpan kendini yere atan Picasso’nun suratın düştü ve aynen adını aldığı ressamın tablolarındaki figürlerinkine benzeyecek şekilde parçaladı.
Ama Picasso yine de silahını son kez ateşlemeyi başardı ve böylece tarih, kocasını Jack ile aldatan bir başka kadından daha bahsetmek zorunda kalmadı.

Herşey bitmişti… Tek Kişilik Ordu ve berber (yani hayatta kalanlar) birlikte dışarı çıktılar ve en yakındaki bara gittiler. Birbirlerini tanıma ihtiyacı ile konuştular.
— Merhaba benim adım ED... ED CRANE. Berberim. Yani yeniden ve sonsuza dek…
— Benim adım John... Soyadımı pek hatırlamıyorum. Rocky ya da Rambo gibi bişeydi… Sanırım tek kişilik bir gösteri oyuncusu olmak istiyorum. Savaşmaktan yoruldum.
— Güzel. O halde sana iyi şanslar. Benim otelden almam gereken bir kız ve kesmem gereken saçlar var…

Kötülükle savaşmanın en güzel yanı yalnız savaşmak zorunda olmamanızdır. Fakat kötü biriyseniz, ardınızda bir ordu olsa bile yanlızsınızdır. Dolayısıyla tek kişilik ordu denen kişiler aslında kendilerini yalnız sanan ama Albay Trautman’ın onları sevdiğini bilmeyen kişilerdir. Kimse tek kişilik ordu değildir. Çünkü bu imkânsızdır, çünkü gerek yoktur…

SON BÖLÜMÜN SONU
THE END



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın fantastik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cairo İnternational Airport

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kuran'a Ayak Basan İlk Türk
Noel Baba'nın Gerçek Hikâyesi
Buzdolabı Adam Elma
Dinlenme Tesisi (Hac - Mahal)
Frank Einstein
A Playlist Story
Yalnızlık Üzerine Bir Yanılma/yanılsama
Bill Clift'in Karısının Anlatacakları Var!
Mutlu Olmaktan Mutsuz Olan Adam
Bana Ne! (Cinayet Nedeni)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sherlock ve Watson [Roman]
Hâlâ Emekleyen İnsanlık [Deneme]
Dünya Kadınlar Dünü [Eleştiri]
Türban Bağlamında Korunmasız Dinsel İlişki [Eleştiri]
Bir Mayıs İşçisi Gibi Yayılmak Meydanlara [Eleştiri]
Numeroloji [Bilimsel]
Koçların Arabaları & Tanrıların Sessizliği [Bilimsel]
Diyet [Bilimsel]
Repeat After Me: Evren, Evrem, Evre! [Bilimsel]
Ödeme Güçlüğü Çekenler [Bilimsel]


ömer kırat kimdir?

Merhaba edebiyat aşıkları! Edebiyata duyduğunuz aşkın karşılıksız olmasına neden olan kişi, yani edebiyatın gönlünü kaptırdığı, dolayısıyla sizin aşkınıza karşılık vermemesine neden olan kişi olarak, büyük bir sorumluluğum olduğunun bilincindeyim. Bu bilinçle, amatör edebiyata büyük bir katkı sağlayacağına, yeni bir soluk ve beniz getireceğine inandığım bu sitenin üyesi olarak, üyesi olduğum ve edebiyata yeni bir beniz ve soluk getirip, katkı sağlayacağına inandığımı az önce belirttiğim bu sitedeki yazın serüvenime sizleri de davet etmekten kıvanç duyuyorum ve kıvancın kelime anlamını tam olarak bilemediğim için şaşkınlık yaşıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Douglas Adams, Emil Zola, Garcia Marquez, Oscar Wilde, Woody Allen


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.