Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Henüz sekiz veya dokuz yaşlarında bir çocuktum. Annemle gece saat on otuz sıralarında büyük annemin evinden kendi evimize gidiyoruz. Kasabayı aydınlatan elektrik santralının motorları saat tam on birde stop ediliyor. O yıllarda bileğinde veya cebinde saati olan yok sayılacak kadar az. Bu nedenle yolda olanlar zifiri karanlıkta kalmasınlar diye on otuzda sokak lambaları birkaç kez söndürülüp yakılırdı. Bu uyarıyı alanlar elektrik lambalarının yarım saat sonra söneceğini bilirlerdi. Saat on otuzda sokak lambaları yanıp sönünce annem “hızlı yürüyelim. Tellerdeki elektrik tükenmeden evimize varalım” dedi. Evlerde elektriği olanlar parmakla gösterilecek kadar azdı. Zira elektrik kontini akım olduğu için yalnızca aydınlatmada kullanılıyor. Ancak AC/DC olan radyolar çalışıyordu. Üstelik santral yetersiz kaldığından her isteyene de elektrik verilmiyordu. Elektrik santralı şimdilerde Avcılar Kulübü lokali olan binadaydı. Kocaman iki dizel motor, anlayamadığım bir nedenle yedi sekiz metre mesafedeki dinamoları kalın bir kayışla çeviriyorlardı. Elektrikçi Nazmi ustanın elinde uzun bir sopa durmadan kasnakları çeviren kayışlardaki sapmaları düzeltiyordu. Kayışlardan birinin atması ölüme bile neden olabiliyordu. Kayışlarda sapmalar çoğalınca motor durduruluyor ve kayış reçinelendikten sonra motor yeniden çalıştırılıyordu. Bu işlem sırasında kısa bir süre elektrik kesintisi oluyordu. 1948 sonrası Marshall planı çerçevesinde Menemen’e üç adet elektrojen grubu verildi. Çok masraflı olan eski santral kapatıldı. Elektrikçi Nazmi usta artezyen kuyusunda görevlendirildi. Bu jeneratörlerin devreye girmesiyle evlere elektrik verilmeye başlandı. Yeterli abone sağlayabilmek için belediyece taksit olanakları sağlandı. Evimize 1950 yılında elektrik tesisatımızı yaptırdık. İlk işim bir gece lambası trafosu almak oldu. Trafodan yatağımın baş ucuna kablo çektim. Kablonun ucuna bağladığım ampulün ışığında kitap okuyordum. Elektrik indeks memuru düzenlememi görünce bağırıp çağırmaya başladı. Senin oğlun ölmek mi? istiyor. Elektrikle oyun olur mu? Babam hemen kabloları toplamamı isteyince, bu kabloda ölüme neden olacak hiçbir şey yok. Zira ampul altı voltla çalışıyor dedimse de büyük usta Deli Kemal’i ikna edemedim.. Kabloları bir daha açmamak üzere toplamak zorunda kaldım. CHP nin Yeni Sinema salonunda kongresi var Ses cihazını kuran ve çalıştıran büyük usta Deli kemal. Aynı zamanda müthiş bir Demokrat Parti’li. CHP ilçe başkanı Hasan Yağcı konuşurken mikrofon kesiklik yapıyor. Deli kemal öfkeyle başkanın elinden alıyor ve haykırıyor. “Dik tutuorsun. Ceryan akamoor.” Güler misin ağlar mısın? Altı yaşındaki torunumun parmakları bilgisayarımın klavyesinde uçarcasına tuşlara basarken nereden nereye geldik diye düşünüyorum. Tellerdeki elektrik bitinceye adar aydınlatıldığımıza, mikrofon dik tutulduğunda cereyanın akamadığına inanıldığı bir dönemden nerelere geldik. Kim bilirdi o yıllarda elektriğin saniyede üç yüz milyon kilometre hızı olduğunu ve kim bilirdi mikrofondaki arızanın soğuk lehimden kaynaklandığını. Telsiz teknisyenliği kursumuzun sonunda ilk telemprümör cihazı numune olarak gelmişti. Normal bir daktilo görünümündeydi. Tuşuna bastığız her harf karşı taraftaki cihazın tuşuna basılmış gibi bastığınız harfler anında kağıda dökülüyor. Bu cihaz bir gün önümüze tamir et diye konulursa ne yapardık? Neyse ki biz telsizciydik, telemci değil. Telemciler düşünsün diye düşünerek teselli bulmuştum. 1963 yılında Philips’in Gümüşsuyu’ndaki Servis Müdürlüğü atölyesinde kurstayken ilk televizyonu görmüştüm. Arka kapak açılmış, yüzlerce kablo iç içe girmiş, hangi kablonun nereye gittiğini bulmak olası değil. Üstelik telsiz teknisyenliği eğitiminde öğrendiklerimize taban tabana zıt bir durum var. Kabloların uzaması istenmeyen distrosyonlara neden olur. Bu cihazda bırakınız kablo uzamasını, adeta kablo enflasyonu var. Bu cihazı gördüğümde aklımdan bile geçmemişti bir gün televizyon da tamir edeceğimi. Zaman ileriye doğru hızla akıp gidiyor. Daha iyiyi yakalayabilmek için son hızla koşmamız gerekiyor. Ne yazık ki bazı geri kafalılar akıllarınca bu gidişi tersine çevirmeye çabalıyorlar. Özcan Nevres
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |