Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
1946 yılında henüz ilkokul dördüncü sınıftayım. Arkadaşlarla en büyük zevkimiz okulun yerden yarım metre yüksekliğindeki duvarının üzerine oturup, anlamını dahi bilmediğimiz bir sloganı haykırmaktı. Celal Bayar duvardan atladı. İnönü’nün ödü patladı. O günlerin en popüler söylemiydi bu slogan. Kimsenin bildiği yoktu. Celal Bayar hangi duvardan atlamış ve İnönü’nün ödünü patlatmış. Çağdaşlaşmaya ite kaka sürülen insanlar, hazımsızlıkları gereği birden demokrat olmuşlardı. Demokrat Parti hayatı ucuzlatacaktı. Paketi beş kuruş olan sığara devletin vatandaşına attığı en büyük kazıktı. Eğer iktidara gelirlerse sigaranın paketini bir kuruşa içireceklerdi. Tütün üreticileri bile bu söylemi çılgınca alkışlamışlardı. Oysa sigara fiyatının düşmesi yetiştirdiği tütünü de etkileyeceğini düşünemiyordu. O dönemde tütünün en iyisini tütün üreticileri içiyorlardı. Ürününü balyalarken kendisine en iyi yerden ayırıyordu. Ayırdıkları tütünü keskin bıçaklarla incecik kıyıp özel kağıda sarıp içiyorlardı. O dönemde çakmak yoktu. Kibrit ise pahalıydı. Bu nedenle yakma işleminde kav ve çakmak taşı kullanıyorlardı. 1949 da orta okuldan ayrıldım. Bir süre babamın tarım işletmelerinde çalıştım. Çocuk bedenim o ağır işleri kaldırmıyordu. Bu nedenle bir manifaturacının yanına çırak verildim. Aklım okumakta ve elektrikteydi. Tezgahın altı sulu pil deneme yeriydi. Ustam kızınca deney aletlerimi eve taşıdım. Okumak için kitapları, halamın okumaya çok düşkün olan büyük kızından sağlıyordum. Manifaturacılık açmamıştı beni. Oradan ayrılıp bir elektrikçiye çırak oldum. Bir kooperatifin elektrik tesisatlarında çalışıyorduk. Çıraklığım sekiz gün sürdü. Kalfasın dediler. On altı gün sonra da usta oldun dediler. İkinci ayda usta başı oldum. Elektrik tesisatçısı olarak iyi bir isim yapmıştım. Demokrat Parti ileri gelenleri Demokrat Parti Gençlik Koluna girersem çok itibar kazanacağımı söylediler. Belki de CHP li olan babama inat öneriyi kabul ettim. Askerliğimin ilk yılında Nafıa (Bayındırlık) bakanlığının açtığı yetki belgesi imtihanına katıldım. Yüz üzerinden yüz puan aldığım için bakanlıktan teşekkür mektubu alarak yetki belgesi sahibi oldum. Askerliğimde telsiz teknisyeni yetiştirildiğim için radyo tamir atölyesi açtım. Büyük pilli radyo dönemi, pil yok ki hangi radyoyu tamir edeceksin. Elektrik tesisatı bağlamalarında da sorunlar yaşamaya başladım. Vatan Cephesine kaydolmam isteniyordu. Reddedince kıyamet koptu. Yaptığım her tesisat refüze ediliyordu. Vatan Cephesine girmem için beş yüz lira aylık önermişlerdi. Cebinizden mi ödeyeceksiniz diye sormuştum. Üzümünü ye bağını sorma dediler. O öfkeyle belediyeden ayrılıp doğruca CHP ilçe merkezine gittim. O günler CHP den kaçış günleriydi. Başkan Avukat İdris Tınaz ( 35 yaş şiirinin ünlü şairi Cahit Sıtkı Tarancı’nın kayınpederi) partiye kayıt için başvurumdan çok memnun olmuştu. Hemen kaydım yapıldı. Kısa bir süre sonraki kongrede gençlik kolu yöneticiliğine seçildim. CHP nin bölge yayın organı Sabah Postası gazetesinin Menemen muhabirliğini üstlendim. 1959 yılında ehliyetsiz motor sıklet kullanmaktan yargılandım. Bir ay hapis ve yüz lira para cezasına çarpıldım. Yakalanmamı sağlayan da koyu bir demokrat. İkinci kez Demokrat Parti başkanının baskısıyla bisiklet sınıfına giren bir motor sıkletle yakalandım. Bir ay hapis ve yüz lira para cezası alınca mükerrer suç nedeniyle iki ay yatmam gerekti. Savcı seni Menemen de yatırmam. Burası berbat bir yer. Foça’ya git ve orada yakalat kendini dedi. Öyle yaptım ve tamı tamamına iki ay Foça ceza evinde yattım. Bana bu cezaları reva görenler beni susturmak için yapmışlardı. 1960 ihtilalinden sonra bana bu cezayı aldıranların halini görmek gerekirdi. Meğer ikisi de baba dostuymuşlar da benim haberim olmamış. 1961 de ilçe yöneticiliğine seçildim. Siyaset bana yetmiyordu. Halk Eğitimi ve Sosyal Geliştirme Derneğinin ikinci başkanlığını, Modern Hayvancılık ve Tarım Kooperatifinin başkanlığını üstlendim. Bunlara Hastane Yaptırma ve Karakol Yaptırma dernekleri yöneticiliği eklendi. Halk Eğitim Müdürü ile olabildiğince ters düşmüştük. Ben halk iş güç sahibi olduğu için ancak geceleri eğitilebilir diyordum. Müdür ise “ben devlet memuruyum. Saat on yediden sonra çalışmam” diyordu. Konuyu İzmir Halk Eğitim Merkezi Müdürü sayın Hasan Çalış ile görüştüm. “Memurum haklı” deyince sizden de halk eğitim müdürü olamaz deyince kıyamet koptu. Yerel Menemen gazetesinde nasıl bir Halk Eğitim Merkezi adlı yazım etkisini gösterdi. Müdür görevden alındı. Üç isim onayıma sunuldu. Onay vermeyi reddettim. Güdümlü bir müdür istemiyorum. Görevini yapacak bir müdür istiyorum. Onayımla gelecek bir müdür yüreğinde eziklik taşır. Bu eziklik başarılı olmasını engeller dedim. İlkelerimin en başında Menemen’e bir kütüphane kazandırmak vardı. Yönetici arkadaşlarla anlaşarak aramızda yüz kırk lira topladık. İzmir’e gidip yeni yayınlanmış olan Hayat Ansiklopedisini uzun bir pazarlıktan sonra yüz otuz beş liraya satın aldım. Ansiklopedileri taşımanın ne denli zor olduğunu parmaklarıma oturan kan nedeniyle anladım. İlk iş kendime ait tüm kitap ve dergileri yeni kütüphanemize taşımak oldu. Daha sonra halamın çocuklarının evlerindeki kitapların tümünün kütüphanemize bağışlanmasını sağladım. Kütüphane girişimi tutmuştu. Her yerden adeta kitap yağıyordu. Halk Evleri kapatıldığında o eşsiz kütüphaneleri bodrumlara taşınarak heder edilmişti. Aynı durumun kütüphanemizin de başına gelmemesi için özel bir statü arıyordum. Sevgili ağabeyimiz CHP İL Yöneticisi Doktor Dündar İzgi Milli Kütüphane Müdürü Kemal Özertem ile görüşmemi önerdi ve randevu sağladı. Onun önerileri doğrultusunda tüm kitapları dernek adına kaydettim. Milli Eğitim Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu ile ayak üstü konuşuyoruz. Vedalaşırken Genç arkadaşım erken ayrılmamı yadırgamış görünüyorsun. Yoksa bir isteğin mi var dedi Evet var sayın bakanım dedim. Nedir isteğin? İnönü Malatya’yı, Celal Bayar Bursa’yı, Adnan Menderes te Aydın’ı olabildiğince kalkındırdı. Siz Menemen’in kalkınmasına neden önder olmuyorsunuz dedim. Sulama kanallarını yaptırdım ya. O eski Tarım Bakanlığınızdaydı. Peki ne istiyorsun? Menemen’e bir halk eğitim binası. Sana şeref sözü veriyorum. Balkanların en büyük halk eğitim merkezi Menemen’e yapılacak. İlk işi Menemen’e halk eğitim merkezi yapılması işini ikinci beş yıllık kalkınma planına koydurtmak olmuştu. Bu gün o büyük binada her türlü eğitim verilmektedir. Halk Eğitim Müdürü göreve başladığında onun etki altında kalmaması için görevimden istifa ettim. Meydanı boş bulan yeni müdürün ilk işi benim de Muğla’ya yerleşmiş olmamdan yararlanarak derneği fes etmek olmuştu. 1966 yılında dernek ve parti çalışmaları yüzünden ekonomik bir çıkmaza girmiştim. Seçilmiş olduğum tüm kurumlardan istifa ederek Menemen’den ayrılarak Muğla’ya yerleştim. Orada Ulus ve Demokrat İzmir gazetelerinin temsilciliğini üstlendim. Muğla ovası yazın kuraklıktan, kışın göl olmaktan işlenemiyordu. Ulus’ta çıkan yazım üzerine DSİ düdenlerin ağızlarını temizleyip genişleterek su akışına hızlılık kazandırdı. Açtığı derin kuyularla iki bin beş yüz dönüm arazinin sulanmasını sağladı. Fethiye Muğla arasındaki dereler ve çaylar günlerce geçit vermiyordu. İnsanların kasık boyu suda bir minibüsü itelerlerken görüntüleyip Ulus ve Demokrat İzmir’e haber yaptım. Haber iyi ses verdi ve köprüler kısa zamanda inşa edilerek yöre halkının çilesi sona erdirildi. Muğla’ya yeni taşındığımda matbaada çalışan bir öğrenciyi resim ve sanat tarihi öğretmeniyle birlikte korumamız altına aldık. O çocuğun eğitim görme uğruna kurşun oksitle zehirlenmesine gönlümüz razı olmamıştı. Kızılay Başkanı telefonla, Sizin himaye ettiğiniz çocuğa para kazandırmak için fitre zekat zarfları dağıttırmak istiyoruz. Kefil olur musun diye sordu. Kefil olacağımı ve yazılı taahhütnameye imza atacağımı söyledim. İmzanıza gerek yok. Sözünüz bizim için yeterli. Çocuğu bize gönder dedi. Gönderdim. Zarfları dağıttı. Birkaç gün sonra toplamaya gitti. Kısa bir süre sonra ağlayarak geri döndü. Aklıma ilk gelen zarfları kaybetmesi olmuştu. Zira oldukça sakardı. Ağlamasının nedenini sordum. Hıçkırıkları kesildikten sonra anlatmaya başladı. Bir eve gittim. Kapıyı aldım. İçeriden bir ses gel dedi. İçeri girdim. Yer yatağında bir kadın yatıyordu. Oğlum, çok ağır hastayım. Benim de lisede okuyan bir oğlum var. Seni boş çevirdiğimi öğrenirse çok üzülür. Zarfın yanında bana zekat olarak verilen bir lira var. Onu zarfın içerisine koyuver. Oğlum üzülmesin dedi. Ceplerimi yokladım. Sadece yirmi beş kuruşum var. Onu bir liranın yanına koyup zarfı alıp çıktım. Menemen’den keleterler içinde üzüm göndermişlerdi. Boşalan keleterler dükkanın bir köşesinde duruyordu. İki tanesini alıp gel benimle dedim. Doğruca gıda toptancısı Nazmi İyibilir’in dükkanına gittik. Onar kilo fasulye, nohut, pirinç, bulgur ve toz şeker ile birlikte bir hayli de çay aldık. Aldıklarımızı taşıtacak tanıdık birini ararken yükü odun olan dört katırın sahibine seslendim. Odunların tümüne ne istiyorsun diye. Seksen pangnot dedi. Sıkı bir pazarlığa girdik. Elli beş liraya anlaştık. Parasını vermeden önce bu keleterleri de katırlara saracaksın dedim. Tamam deyince elli beş lirayı ödedim. Çocuğa bunları o çocuğun evine teslim et ve şu elli lirayı da kadına ver. Çocuğun adını soyadını da öğren dedim. Çocuk neredeyse sevincinden uçacaktı. Az sonra geri döndü. Çocuğun ismi ve soy ismini yazdığı bir kağıdı verdi. Çocuğa, Sen burada kal. Ben dönünce zarfları toplamaya gidersin diyerek doğruca vilayet binasına gittim. Valinin odasına girdim. Çocuğun durumunu anlattım. Ama il kaynaklarından ama bir hayır kurumundan bu çocuğa yardım sağlanmazsa çocuğun okulu terk edip annesine bakmak için çalışacağını söyledim. Yarım ağızla, Peki, peki dedi. Söylediklerimin hiç birini dinlemediği kesindi. Çok af edersiniz, ben Ulus ve Demokrat İzmir gazetelerinin Muğla temsilcisiyim deyince uykusu dağılı verdi. Otur diyerek yer gösterdi. Duyafonun düğmesine basarak Milli Eğitim Müdürünü çağırdı. Olanları bir de ona anlattım. Milli Eğitim Müdürü, Yalnız bu çocuk değil ki sorunumuz. Şu Vakıf Yurdunu bir açabilseydik. Sözünü tamamlayamadı. Zira Vali bey onu kaş göz işaretiyle susturmuştu. Kahvelerimizi içtikten sonra ilgilerine teşekkür ederek ayrıldım. Dükkana vardığımda ilk işim çocuğa bu vakıf işi ne iştir diye sordum. Abi sen o işi bilmiyor musun? Nerden bileceğim. Ben Muğlalı mıyım. Halkın parasıyla dört milyona büyük bir bina yapıldı. Bu bina yurt olarak kullanılmak üzere vakfa devredildi. Lise müdürü o binayı lojman olarak kullandığından ve onu oradan çıkaramadıklarından vakıf yurdu bir türlü açılamıyor dedi. O zarf toplamaya gittiğinde konu ile ilgili bir yazı hazırladım. Sonunu da sayın Valimiz bu yurdun açılmasını sağlarsa bu başarısını en az iki yüz ailenin şükran duyguları ile süsleyecektir diye bağladım. Yazı Devrim gazetesinde hemen çıktı. Yazı üzerine Vali bey aradı ve Vakıf Yurdu en geç önümüzdeki ayın birinde açılacak dedi. Ayın birinde açılmayınca Vali beye telefon açtım. Eğer bu yurdun açılmasına özel yurtlar engel oluyorsa, onların başına Ankara’yı yıkarım dedim. Vali bey bazı nedenlerle beş günlük bir gecikmeyle açılacağını ve kimsenin engel olamayacağını söyledi. Dediği gibi ayın beşinde yurt açıldı. Himayem altına aldığım iki çocuk liste başı olarak bu yurda alındılar. Lise Müdürü bu girişimim yüzünden beni komünistlikle suçlamıştı. Daha sonra atandığı Burdur’da solcu olduğu gerekçesiyle feci şekilde dövüldü. Ulus ve Demokrat İzmir gazeteleri kapandıktan sonra uzun bir süre yazmadım. Bu arada Bağımsız Aday Deli Osman ile Bir Zamanlar Ben de Politikacıydım adlı yazılarımı yazdım. 1977 de doğup büyüdüğüm Menemen’e geri döndüm. Politika yok, yazmak yok. Ne rahat günlerdi o günler. Ta ki Halkçı Parti İlçe Başkanlığına kadar. Seçim öncesi başkanı olduğum Halkçı Parti tek oy alamaz diyorlardı. Oysa Halkçı Parti seçimde on bin oy alarak en büyük parti olmuştu. Daha sonra yerel seçimlerde ite kaka belediye başkanlığına aday odum. Bu kez de yüzde bir şans tanımıyorlardı. Tahminlerini on kat aştım. Belediye başkanlığına adaylık bana çok şeyler kaybettirirken, Menemen’e güzel şeyler kazandırmıştı. Yıllardır ovaya doğru gelişen ilçe merkezi, önerdiğimde benim için deli demelerine neden olan tepelere doğru gelişmeye başladı. Orada konut olmaz diyen inşaat mühendisleri, şimdilerde orada arsa kapma yarışındalar. Bu sırada yönetimden attığımız bir arkadaşımızın yerine atadığımız kişinin kaypaklığı yüzünden on beş gün içerisinde atamayı savcılığa bildirmemek suçundan hakkımda dava açıldı. O sırada Datça’ya taşınmış olduğumdan ifadem Datça’da alındı. İfademi alan hakim, Bu ne iştir böyle. Ne gereksiz bir dava bu demişti. Üç ay ceza yedim. Avukat arkadaşım, temyiz edelim dedi ve ettik. Karar verilen cezanın azlığı gerekçesiyle bozuldu. Cezamın üç kart arttırılması isteniyordu. Bu kez cezam üç buçuk aya çıktı ve paraya çevrilerek tecil edildi. Beş yıl siyasi suç işlememem gerekiyordu. Zorunlu olarak tam beş yıl politikadan uzak durdum. İki kez belediye başkanlığına aday olmam önerildi. Yaşımın ilerlediği gerekçesiyle kabul etmedim. O günler atmış yaşındaydım. Şimdikiler gibi yetmiş sekiz, seksen değil. Son olarak mahkeme kararıyla, yaz aylarında Foça’da kalıyorum diye delegeliğim düşürüldü. O günden bu yana politikadan uzağım. Atmış altı yaşında olmama rağmen halen gazetelere ve İnternet’e yazarak bildiğim konularda yazmayı sürdürmekteyim. Yakında Yerel Gündem 21 in ağaçlandırma çalışmalarına katılıp Trakya tarımının eksiği olan meyveciliği ve bağcılığı için örnek fidanlar sağlayıp yetiştirilmesine katkıda bulunacağım. Atmış altı yaş bazıları için her şeyden el ayak çekme yaşıdır. Oysa ben halen ülkemin insanlarına bir şeyler verebilmenin çabası içindeyim. Şiirlerimle, öykülerimle ve güncel yazılarımla. Özcan NEVRES 14/aralık/2001 SİLİVRİ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |