Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Ülke adım adım din kıskacına girerken, laiklikten ödün vermemesi gereken Atatürkçüler siz ne yapıyorsunuz? Laiklik kökünden kazınılıp yok edildikten sonra mı? harekete geçeceksiniz. Bu uyuşukluk ve aymazlıktan ne zaman kurtulacağız? Tüm siyasi partilerden halen ümidimiz kesilmedi mi? Üç yıl göz açıp kapayıncaya kadar gelir geçer. Önümüze seçim sandığı konulduğunda ne yapacağız? En ehveni şer gördüğümüz bir partiye oylarımızı vererek yine mi oylarımızı heder edeceğiz. Nasıl bir toplum olduk. Kadınlarımız Biri Bizi gözetliyor, İkinci Bahar, Tele Vole gibi ahlaki değerlerimizi erozyona uğratan programlara esir olmuşlar. Erkeklerimiz tüm benlikleri ile futbol maçlarına, at yarışlarına bağlanmışlar. Adeta esirleri olmuşlar. Ey Atatürkçüler ve bu gariplikler ülkesinin aydın insanları… Sabahları bir gazete bayisi önünde biraz beklemeye katlanın. Gazetelerini alan sözde okurlar, aldıkları gazetenin önce hangi sayfasına bakıyorlar? Eğer parasız kumar oynamaya düşkünseniz hemen spor sayfasına banko oynayabilirsiniz. Deprem felaketini yaşadığımız gecenin sabahında yüreklerimiz yangın yerine dönmüş. Foça’daki yazlığımın yakınındaki bakkala gazetelerin okuyucuya daha çabuk ulaşması için yardım ediyorum. Genç biri Le Manyak dergisi geldi mi? diye soruyor. İnsanlarımızın içi yanarken bu beyin özürlü genç gülmek için mizah dergisi arıyor. Var diyorum. Gazete stantına bakıyor. Göremeyince hani nerede diye soruyor. Sen ve senin gibiler var ya, yetmez mi deyince söylenerek uzaklaşıyor. Gün gelecek bu denli büyük bir deprem faciasından bile yüreklerinde en küçük bir sızı duymayanlar ülkenin kaderine yön vermek için oy kullanacaklar. Bir ülkenin insanları acıları ve mutlulukları paylaşmayı unutmuşsa, o ülkeden umudu kesmekten başka elden hiçbir şey gelmez. Hangi konuda duyarlılığımız kaldı ki. 1950 li yıllarda Kıbrıs konusunda nasıl tek yumruk olmuştuk. Kıbrıs mitinglerinde kalabalıklar meydanlara sığmıyorlardı. Ulaşımın çok büyük sorun olduğu o yıllarda onca insan meydanları o denli nasıl dolduruyorlardı. Kanımızla, şehitlerimizle kurtardığımız Kuzey Kıbrıs, ver kurtulcuların insafına bırakılmış. Üç beş gerçek Atatürkçü yazarımızın dışında Kıbrıs’ın elden çıkarılması kimsenin umurunda değil. Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk dergisinde Girit’in nasıl elden gittiğini anlatan satırları dikkatle okuyorum. Aynı oyunları Kıbrıs için de adım adım uygulanmayı sürdürüyorlar. Bu gidişle Kıbrıs’ta Girit gibi Yunan adası olacakmış kimin umurunda. Ey Atatürkçüler, bu derginin üç aylık abonelik ücreti on milyon beş yüz bin lira. Her sayı bir paket sigara fiyatına. Bu Atatürkçü dergiyi çocuklarımıza ve yakınlarımıza okutmanın yararlarını sizlere anlatmaya gerek var mı? Yeri geldiğinde boyalı basının hiçbir sorunumuza eğilmediklerinden yakınırız. O halde bu derginin tüm gazete bayilerinde bulunması ve en ücra yerlere kadar girip okunmasını sağlamak görevimiz olması gerekmez mi? Bu aşamaya gelebilmesi için tek çıkar yol tüm yakınlarımızın bu dergiye abone olmalarını sağlamaktır. Girit’in elden gitme konusunu işleyen yazarımız “ey romancılarımız neden Girit faciasının romanı yok” diye yakınıyor. Anne ve baba tarafı Giritli bir ailenin torunuyum. Ne yazık ki Girit’te Türk’lerin yaşadıkları vahşetleri, dedemden dinlediklerim kadarını bile öyküleştirmeyi düşünmemiştim. Akrabalarım olan Fodulaki Mustafa efe ve Halazari Cafer Efelerin bile yaşadıkları hakkında yeterli bilgilere sahip değilim. Kısmen bilgi alacağım bir tek amcam var. Doksan yaşında olmasına rağmen o bile Menemen’de doğma büyüme. En iyi bilgiler mübadil olarak Türkiye’ye göç eden Giritlilerden sağlanabilir. Onlardan bile hayatta olanların sayısı çok az. Yunan’ca da nevroz sinirli demektir. Dedemin sülalesi Rum’larla geçinemedikleri ve sürekli kavgalı olmaları nedeniyle Nevrozakiler olarak tanınırlardı. Bu nedenle dedemin ağabeyi Menemen’in Vakıf Çayırı mevkiinde pusuya düşürülerek öldürülmüştü. Dedem ben askerde olduğum için kurtulmuştum diyordu. Türkiye’ye geldiklerinde bu kelime yumuşayarak Nevres’e dönüşmüştür. Ağustos ayında Menemen’e gidip on beş gün kadar kalacağım. Başta amcam olmak üzere bilgi toplamak için bir çok yaşlı Girit kökenli ile görüşüp onların anılarını derledikten sonra roman olmasa da bir hikaye büyüklüğünde kitaba dönüştüreceğim. Ey Atatürkçüler davranın artık. Ataletle hiçbir yere ulaşılamaz. Hepimizin bir Kasım Gülek olma zamanı geldi. Hatta geçiyor. Köylerde, mezralarda ve kahvehanelerde devletimizin ve ulusumuzun nasıl yok edilmek istendiğini halkımıza anlatmanın zamanıdır. Yok edildikten sonra bir kez yeniden var olmayı Ulu Önder Atatürk sayesinde başardık. Yeni bir Atatürk beklemek hayalini bir kenara bırakıp hepimiz Atatürk ve arkadaşları gibi çalışmalıyız. Özcan Nevres
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |