Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis |
|
||||||||||
|
Sessizce sarıl bana! Ne bir nefes ne de bir melodi, hiçbir şey olmasın odada. Sen ve yalnızca sen ol benim için ve ben, yalnızca ben olayım senin için kendini bulduğun yerde. Ben o odada arayayım kendimi… Ne farkeder ki! Sessizce ya da bağırtı çağırtı denen karmaşa arasında. Kendini bul yeter ki kollarımda. Ya da ne farkeder ki kendini bulman benim için? İsteklerimi yerine getir yeter belkide. Karmakarışık duygular. Asla bırakmayacaklar beni biliyorum. Hep böyle olacak ve ben hep kendi içimde koşuşturup duracağım zıt kutuplar arasında. Ve yorulmak, pes etmek, sıkılmak gibi kavramlar saramayacak bu devinimde beni. Keşke sarsa ve bir dala konup orda yaşasam ya da bir anlama. Bana bir anlam koysa yakınımdakiler. Deli deseler veya akıllı. Çağırsalar, anlatsalar ve ansalar beni bir kelime ya da cümleyle. Adımı değil, anlamımı söyleseler bana seslenirken ve ben bilsem artık ne olduğumu. Ne olmak istiyorsun dostum? Bunu bana söyle, seni o yapayım, ne dersin? Sen beni hiçbir şey yapamazsın, bunu aklına sok –tabi varsa-. Sen bilirsin. Ben sana dileğin olan şeyi sundum ve hatta fazlasını. Sen bir anlam istemiyor muydun? Bu anlamı başkalarının vermesini baklerken, kendinin vermeni sağlayabilirdim ama sen bunu küstahca reddettin. Sen tanıdığım en büyük aptalsın. Aptal dedin bana. Teşekkür ederim, en sonunda hoşlanmasamda bana bir anlam yüklendi. Bir aptal. Ne yazık ki aşağılama içeren bir kelime ama bana ait oldu sonunda. Artık ben de başkaları için bir anlam ifade edebiliyorum. Bir aptalım onlar için. En kötüsü hiç olmayanından iyidir prensibim bunu kabullenmeme olanak sağlıyor. Yalnız bir şey sormalıyım. Ben deli de olabilirmiyim acaba? Benim için aptal ya da deli farketmez. Neyi istiyorsan onu seç. Sen hatta hem aptal hem de deli olabilecek kapasiteye sahipsin bence. Diyosun ve beni kırıyosun haberin yok. Ben senden bana anlam yüklemeni beklerken sen bana seçenek sunuyor ve birini seç benim için farketmez diyorsun. Bir anlam seçebilseydim kendim için zaten sana sormazdım ki. Seçemiyorum işte, anlatamıyor muyum bunu sana? Sen seç lütfen. Tamam ben seçeyim. Sen ne aptalsın ne de deli. Kılasikleşmiş o kalıbı kullanacağım, sana aptal ya da deli demek gerçekten aptal ya da deli olanlara hakaret olur. Sen zavallısın tamam mı? Sen bir vantilatöre benziyorsun. Saatlerce sağa sola doğru kafasını çeviren ama ne ne yaptığının farkında olan ne de neye yaradığını bilen bir vantilatörsün. Makineleşmiş bir beynin var. Kuruluyor ve uyguluyorsun. Sorgulamak falan yok yani sende, neyi neden yaptığını. Öylesine yaşamak ve sadece üzerine düşeni yapmak sana yetiyor. Bu da sana mutluluk veriyor. İşini yapmak! En önemli olan çünkü. Peki gerçekten mutlu musun çok merak ediyorum. Çünkü ben senin gibilerden nefret ediyorum. Kırılma lütfen nefret ediyorum dediğim için ama öyle ne yapabilirim ki. Sadece yapıyorsunuz, aklınızı kullanmadan bedeninizi kullanıyorsunuz. Bu da bence insan doğasına aykırı. Bir hayvan olsaydın ve bu şekilde yaşasaydın senden nefret falan etmezdim ama insansın ve insanlık vazifelerini yerine getiremiyorsun. İyi söylüyorsun da bir şeyi unutuyorsun gibi geldi bana. Neden düşünüp de yaşamak gerekiyor. Zaten birileri benim yerime düşünmüyor mu? Zaten kararlar verilmemiş mi? Zaten olmamız gerekn yer belirlenmemiş mi? Neyin tantanasını yapayım ki. Her şey belli ve herkes bir anlam almış. Bana bir makine diyorsan bunu kabul eder ve bundan mutlu olmayı bilirim. Bir vantilatör ya da bir aspratör ne farkeder. Bir şey olayım da ne olursa yani. Tamam işte ben de bunu diyorum. Sen bir vantilatör değilsin ki, bir insansın ve erdemlerin var. Neden insan olup özgürce yaşamak yerine bir vantilatör olup düğmene basılmasını bekliyorsun, ben bunu anlayamıyorum. Neden kendi yerimi belirlemeye çalışayım ki dünyada. Bana bir yer verilsin ortamda, ben işimi yapayım. Ya kendime uygun olmayan bir yeri seçersem kendi irademle. Bu da bana mutsuzluk verirse ve tüm sorumluluk bana ait olursa. Ne yaparım sonra. Üzülmeye bile hakkım olamaz bulunduğum durumdan dolayı. Böylesi en güzeli bence. Bir vasıf sunuluyor ve o vasfı kabul edersen yaptığın her şey ve daha fazlası sana bu vasfı sunanların sorumluluğunda oluyor. Gerisini düşünmüyorsun. İşimi yaparım giderim modunda yaşıyorsun. Ama bu bir insana mutluluk vermemeli. Bu yüzde yüz mutluluk verir demiyorum bak. Beni dikkatli dinlemiyorsun. Bu mutluluk verir. Problemler ise sadece işlerini yavaşlatır ya da bitirir. Ama seni değil, sana ne olduğunu söyleyenleri yorar. Düşünsene idealist arkadaş, öyle bir yaşam ki, sorumluluk yok denecek kadar az, kaybetme ve sıfır olmak yok, öfkeli insanların hedefi değilsin sadece işimi yapıyorum diyip geçiyorsun bir cinayet bile olsa yaptığın. Temiz iş yani. Biraz mantıklı konuşuyorsun gibi geldi şimdi. Sanki insan olduğunu unutmamış ama hayatın getirileri yüzünden bu yolu seçmiş gibisin. Yok öyle bir şey. Sakın ha aklında bu adam çok üzülmüş, çok yorulmuş ve en sonunda kolay olanı seçmiş falan gibi düşünceler barındırma, yanlış yaparsın. Ben en baştan beri bu yoldayım. Televizyondan gördüm acılar içinde yaşayan ve ben hala insanım tamam mı, insanca da yaşıyorum diyen kişileri. Onlar mutsuzdu gördüğüm kadarıyla. Ve asla da mutlu olamayacaklardı bence. Ne o öyle her şeyi kendine problem yapmak. Yok birileri savaşmış masumlar ölmüş, yok birisi birilerini dolandırmış, birileri madur olmuş, yok adam karısını öldürmüş, boşamış ya da aldatmış. Ne farketti ki benim için bunlar. Bana ne? Sana ne hatta? Ne yani bu şimdi. Sevgi de yoktur şimdi senin kitabında. O ne birader? Ne işe yarar o dediğin ya da karın doyurur mu? Karın doyurur mu derken kuru ekmek de karın doyurur, ben onu demiyorum. Beş yıldızlı otelin balo salonundayken sınırsızca içki ikram edebilir miyim ordakilere? Sen bundan haber ver. Öyle işlere yararsa tanırım sevgiyi, yoksa hadi koçum başka kapıya, ya da büyü de gel derim bana sevgiden bahsedene. Sevgi yolunda ne harcanmış güzellikler gördük filmlerde. İki adam olur, biri sever diğeri sadece sahip olmak ister yönetmene göre. Aslında olay şudur: biri sevgisini sunar elinde başka bir şey olmadığı için. Elinde başka bir güç olsa emin olun onun arkasına sığınacaktır. O anki kişiliği buna imkan yokmuş gibi gözsterir ama hiç kimse ömrü boyunce hayatındaki değişimlerden etkilenememezlik yapamaz. O da değişken bir insandır işte. Diğer karakter de zengindir ve paranın imparatorluğunda yaşayan biridir. O da elinde olan şeyi yani parayı, yani mutluluğu sunar. Neden para ve mutluluk eş dersen. Parasız asla mutlu olunmaz da ondan. Yok iki gönül bir olunca samanlık seyranmış da yok güvenme malına bir kıvılcım yetermiş de, bunlar hikaye. Yaptığın her şey sanaldır. Ama banka cüzdanın gerçek. Paran varsa kavga gürültü ve mutsuzluğun en büyük kaynağını legale etmiş olursun. Üzerine bindireceğin kişilik sana kalır. Cevrendekilerin sırf paran için orda olduklarını farkettiğin anda onların bu lüksten yararlanmalrının bedelini ödemesini sağlarsın. Bedavaya hiçbir şey vermezsin beleşçilere. Yok eğer adamın ya da kadının biri seni sen olduğundan sever-sayarsa ona sunarsın karşılığında sevgi ve saygı olan varlığını. Ama her zaman bir karşılığı vardır paranın. Sevgi ise çoğu zaman karşılıksız kalır ve bu özelliklere sahip bir duygu asla sıralamada ilk sıralara yerleşemez duygular ve değerler listesinde. Bazı yerlerde doğru söylüyorsun. Pardon doğru değil, yaşananları söylüyorsun. Ama her yaşanan doğru değildir bunu da bil. Ne farkeder ki dedirttin bana yine. Yok her yaşanan doğru değilmiş de yok şu yok bu. Sen bana gerçekleri anlat, yaşanandan bahset, hayata yani gerçek hayata gel dostum, hayaller sadece kitaplarda. Ben de okuyorum arada bir o kitaplardan ama kendimi senin kadar kaptırmıyorum. Sanırım sen biraz yavaşsın bu konularda. Senin gibilerin devri çok geçmişte kaldı. Baksana çevrene biraz, artık öyle değil hiçbir şey. Bana eski türk filmlerini hatırlatıyorsun. Senin bu yaptığını ordaki fakir ama namuslu gençler yapardı. O gençler artık zengin ve geçmişte her insan hatalı düşünüp yaşayabilir diye demeç veriyorlar. Aş bunları biraz, kafanı kaldır ve hayatı yaşa. Kısacık bir şey zaten yaşmın, neyi sorguluyorsun ki. Bak yetmişlere, seksenlere. Adamlar ülke çıkarı, millet yaşamı, idealler falan derken gümbürdetmişler hayatlarını. Ne olmuş sonra. Bazı yönetimlerin maşaları denmiş arkalarından. Çok sevilenler olmuş aralarından. Onların isimleri verilmiş çocuklara. Peki onlara bir yararı var mı bunun? Daha mutlu olmuşlar mı? Hayır. Adamların ruhu bile duymamış ki bunları. Gelmiş geçmiş hayatları bi gün yüzü görmeden, adam gibi sevişemeden, iki duble içemeden. Ne oldu yani şimdi. Onlar doğru yaşadı da ne oldu sence, ben yanlış yaşıyorum da ne olacak? Gezmiş ne kadar gezmiş derim sana, ben Bora Bora adalarında içerken o oranın adını bile bilmiyormuş gelir aklıma. Salsa falan zaten ona hikaye, ne diyon sen diye başlardı heralde lafa. Yok abicim diyorum düşünmek, değer yargılarına sahip olmak, sevmek, üzülmek, ağlamak. Bunlar geçtiğimiz yüzyılda yaşanan ilkel ve aşırı duygusal, tamamen insanın kendi içinde yarattığı sanal duygular. Ölülerin arkasından ağlayanlar falan ne komik değil mi şimdi. Kurtuldular işte diyip geçmek, şereflerine kadeh kaldırıp sarhoş olmak ve sonrasında da çılgınlıklar yapıp hatalara bulaşmak. Hataları ölünün yarattığı stresten kaynaklanan bir bunalım patlaması diye adlandırmak. Ne kadar güzel ve rahat değil mi? Cevap ver ama düşünerek cevap ver bunlara. Duygusal olma gerçekçi bak biraz yaşama. Evet anasını satayım. En rahatı senin anlattıkların. Bir şey daha var yalnız, kafama takılan. Sizler iç hesaplaşma falan yaşamıyor musunuz? Yaşıyoruz tabii ki. Ara sıra içimden bir ses bana suçlamalar ve utançlarla dolu sahneler hatırlatıyor ama o sesi susturmak kolay. Gerekiyordu ve yaptım, işim gereği yapmak durumundaydım, kendi kaşındı, her insana iyi davranamazsın, zaten o bu yolun yolcusuydu, belasını benden buldu… gibi şeyler söylediğinde o ses çabucak susuyor. Susması da gerekiyor zaten, çünkü söylediklerim gerçek oluyor. Ben insanlara neyi hak ediyorlarsa onu veririm. Ama sen hiç yanılmaz mısın? Belki de karşındaki insan sana kendini anlatamadı ya da yanlış anladın onu. Kırdın geçtin ve zor durumda bıraktın belki de, ne oluyor o zaman? Öyle bir şey olmaz. Bana kendini yanlış ifade eden kişi zaten kendini ifade etmekte zorluk çeken yani iletişimi zayıf biridir. O da biraz daha sürünmeye mahkümdur. Acılar çekmeli ve eğitimini tamamlamalı hayatta eğer izleyerek öğrenemiyorsa. Yani ona yaptığım bir kötülük değildir aslında, bir iyiliktir. Ona bedavadan hayat dersi veriyorum anlıyor musun? Çok güzel. Bin nasıhat bir müsubet muhabbeti yani. Helal olsun iyi organize olunmuş ve her detay düşünülmüş senin dünyanda. Diyecek söz bulamıyorum ve bu dünyaya katılma şartları varsa onları öğrenmek istiyorum. Eğer ki orda olunca tek derdim anlam yüklenmesini beklemek olacaksa, ben oraya geleyim. Zaten burada kaldığımda da mutlu olabilecek gibi görünmüyorum sizin renkli ve boyalı dünyanız var olduğu sürece. Bir gözümle sizi izleyip hem sinir olup hem iyi eğleniyor pezevenkler demektense biraz yozlaşıp orda olmak daha iyi galiba. Ama dur bakayım biraz. Sana anlam yükleyecektim değil mi ben? Evet. Benu hatırladığın iyi oldu. Al sana anlam; kukla. İpin kimn elinde bilmiyorum ama seni iyi oynatıyor. MsK 04 07 2004 06:42
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudarkeş KANIK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |