Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. -Puşkin |
|
||||||||||
|
Adam değildi o da, diğerleri ve sizler gibi, dünyaya gözlerini ilk açtığında. Açtı açmasına ama gözlerini, nerden bilecekti ki, gelecekte bir gün kapatmak isteyeceğini... Çocuk dediler ve engellemediler hayatı seyredişini. Kimse zorla itelemedi onu gerçeklere ve kimse anlatmadı, pembe dünyası daha eskimeden yırtılmasın diye gölgelerin neden kirli olduğunu. Bazen gölgesiz insanlar ilişirdi bakışlarına ve daha bir parlak bulurdu onların gülüşlerini insanlara. Daha sonra anladı gölgesizler ve kirli gölgeliler arasındaki tezatlığı. Yan yana ve hatta bazen kol kola olan bu iki farklı tür, yaşanmışlıklarla ayrılmışlardı birbirlerinden. Gölgesizlerinde eskiden vardı gölgeleri ve yalnız değillerdi şimdiki gibi. Ama öylesine acı ve kederle yüklemişti ki hayat onların gölgelerini, güneş sırtlarından vurup da gölgeleri ayaklarının ucuna serildiğinde, ileriye doğru adım atamaz olmuşlar ve vazgeçmişler gölgelerinden, yalnızlığı ve dünsüzlüğü seçmişler. İnsan dünü varsa, hatıraları varsa, eski de olsa birkaç tane fotografı varsa yalnız değildi şu hayatta, onlarsa gölgeleri bile olmayanlardı. Gülümseyişlerindeki içtenlik, bakışlarındaki tazelik bu sebeptendi. Yoktu çünkü düşüncelerinde yaşananı kıyaslayacak bir hatıra. Daha iyisini yada daha kötüsünü unutmuşlar ve olanı benimsemişlerdi. Kirli gölgeliler ise, kendilerince doyasıya yaşamışlar ve dağıtmışlar neleri var neleri yoksa sağa sola. En sonunda ellerinde kalan yaşanmışlıkları olmuş ve acı da verse, mutlu da etse onları taşımışlar yanlarında. Çoğu pişmanlık ve utanç da olsa sahip çıkmışlar dünlerindeki yüzlerine ve yalnızlık yerine seçmişler kirli gölgeleriyle yaşamayı. Gülüşleri ve bakışları daha donuk gölgesizlere nazaran. Çünkü biliyorlar, gülen dudakları gün gelecek titreyecek ağlarken, bakan gözleri görmeyecek bir gün baktığı insanı. Ya o ölecek yada baktığı... Bunları irdeledi çocuk ve zaman geçtikçe daha bir anlamlandı iki ayrı tür onun yaşamında. Temiz gölgeli diye bir şey olmadığını farkettiğinde, kendi gölgesinin artık kir tutmaya başladığı dikkatini çekmişti. Temiz gölgeli olmak için çocuk olmak gerekiyordu yani niye yaşadığının farkında olmadan yaşadığında ancak temiz kalabiliyordu gölgen. Çocukluk fizyolojik yaşla değil, gölgenin hijyenik durumuyla alakalıydı yani. Ve gülmeye başladı gülen adam, herşeye ve herkese, dalga geçercesine değil ama, severcesine. Mutluluk ilk başta mutlu görünmekten geçiyordu çünkü kendince. Yaşadığı yada yaşayacağı her ne olursa olsun, ağlamadığı zamanlarda gülümseyen bir yüze sahip oldu zamanla. Uyurken bile bir tebessüm vardı ki yüzünde, yaşıtlarından ve gölgesi onunla aynı kirliliğe sahiplerden buydu farkı. Gülümsedikçe gülümsedi, gülümsedikçe önemsedi ve gülümsedikçe sevildi gülen adam. İçine atmak yada es geçmek değildi yaşadığı. Anlatırdı en ince detayına kadar ve ağlardı yeri geldiğinde aylar sonra da, ama abartmazdı acıyı, gölgesine bakardı, ordakileri tekrar yaşardı ve son acıyı onların yanına koyardı. Her isteyene hiç çekinmeden sunardı onları, azalsınlar diye değil, dillensinler diye. Çünkü bilirdi ki konuşanlar küçük acılardı. Büyük acılar susarlar ve hatta adama gölgesini attırırlardı. Bir gün bir şalter iniverdi aşağı ve gülen adam bağırdı, asla bağırılmaz olana. Gülmedi uzunca bir süre o andan sonra. Tekrar gülmeye başladığında, gülüşlerinin eskisi kadar uzun sürmediğini gördü. Paniğe kapıldı ve korktu. En büyük silahıydı ve yitip gidiyordu gülüşü. Uykusunda gülümsemek yerine, dişlerini gıcırdatır olmuştu yeni yeni... Zaman geçti, bağırışlar ve gülüşler uzlaşma sağladı. İkisi de varolmak istedi ve ikisi de artık vardı. Yenilikler yenilikleri doğurdu ve gülen adam gülmek kadar bağırmanın da duygu anlatımı olduğunu farketti. Bağırdıkça gülebiliyordu, çünkü bağırmazsa üzülebiliyordu. Gölgesinin artık iyice ağırlaşması ve ona olan sevgisinden dolayı bir kenara çıkarıp atamamasının bir sonucu olarak, üzülmektense üzmeyi seçiyordu kimi zaman... Asabiyet bir kere girmişti hayatına ve artık sıkılmaya başlamıştı insanların boş lakırtılarından. Daha bir dokunur olmuştu gölgeleri göremeyenler. Kimi zaman onlara gölgelerini gösteriyor ve bu uyanışları karşısında düştükleri şaşkınlıktan zevk alıyordu. Kafalarını karıştırıyor ve hemen ordan kaçıyordu. Geride kalansa, gölgesine baka baka evinin yolunu tutuyordu. Arkadaşları vardı kirli gölgeli, kendisi gibi. Daha bıyıkları bile tellenmemiş küçük adamlardı onlar. Gülen adamsa otuz yedi numara çizmeleriyle ortalıkta dolaşan bir zibidi. Hayatın tüm suları dururdu onlar bir araya gelip sınırları zorlayacakları zaman. öyle günlerin gecelerinde yürekleri ağızlarında yatağa girerler ve yarın uyanmak istemezlerdi hiçbiri... Gülen adam artık kırk bir numara ayaklara sahip ama hala çizme giyiyor bugün. Hala gülüyor ve bağırıyor hayata! Hayata gülüyor ve bağırıyor, içindekilerin yaşayışına yada fikrine değil. Artık insanları değil, hayatı görüyor çünkü gözlerini açtığında. Gölgelerini de boşverdi insanların, gölgesi olan da olmayan da, onun farkında olan da olmayan da pek önemli değil çünkü onun için. Daha önemli bir ayrım buldu çünkü artık hayata dair, hayatı veya hayatlarını yaşayanlar. Yine ayırdı yani onları. Hayatı yaşayanlarla beraber gülüyor ve bağırıyor hayata, hayatını yaşayanlarla istese de karşılaşamıyor. Kazara karşılaşırsa da, hayatın farklı bir güzelliği olarak görüp onları, oturup izliyor yapaylıklarını. Gülen adam gülüyor ama neye gülüyor? Gülmesini bilen, aynı şeye zaten gülüyor oluyor, gülmesini bilmeyenin gözüne soksan, gülünecek bir şey göremiyor. Gülen adam bağırıyor ama ne oldu da bağırıyor? Yerinde bağırmasını bilen, zaten bağırıyor oluyor. Bilmeyense gürültüden korkup, ağlıyor... Yani anlatılamıyor, aynı açıdan bakanlar konuşmadan da anlaşıyor. Gülen adam öpmesini de biliyor ve seni öpüyor, iyi ama neden öpüyor? Bu kadar uzun ve akıcılığı biraz yoksun bir yazımı okuduğun için!... 24 04 2003 05:25 MsK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudarkeş KANIK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |