İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
Her şey bir anda silinmişti yine. Halbuki bu defa farklı sanmış ve tüm saflığımla sevmiştim, geçmişimdeki kötü hatıraların ve kendime verdiğim sözlerin aksine. Yıkılmış ve hayata olan inancını bir kez daha yitirmiş bir kadındım. Artık yapabileceğim tek bir şey kalıyordu aklımca ve bir daha geri dönmemecesine koyuldum, hayatın sunduğu o kaçınılmaz ve gaddar yola. Aynanın karşısında yaklaşık bir saattir oturuyorum. Kırışmaya başlamış yüzüme ve yanaklarımdan süzülen göz yaşlarıma dalmışım. Dudaklarıma baktım, solmuşlar ve kurumuşlar. En parlak kırmızı olan rujumu aldım ve renk verdim onlara... İşte güzeldim artık. Yüzüm kendi yüzümden çok öte ama renkliydi, tam insanların görmek istediği gibi!.. Parfümümü sıktım boynuma ve çantamı alıp çıktım. Dün gece o iğrenç haberi aldığımda üzerimde olan ve hayatımda aldığım en anlamlı hediye diye nitelediğim elbisemin içindeyim ve onun sayesinde daha bir rahatım, veren ellerin sıcaklığını hissediyorum omuzlarımda... Her zamanki gibi yine baştan aşağı süzüldüm, alt komşumun kocası tarafından. Artık ona da alışmıştım ki, canım ilk günlerdeki kadar sıkılmıyordu yaptığı ahlaksızlık karşısında. Taksiye bindim ve meraklı mahalle halkının bakışları arasında uzaklaştım yuvamdan ve kendimden. Ne zaman ve neden dönecektim tekrar buraya bilmiyordum ve sadece “otogara lütfen” diyebildim şoföre... Kaçıyordum. Aslında tam bir kaçış da sayılmazdı yaptığım, çünkü bir kovalayanım bile yoktu. Tek sığınağım, dünyadaki tek varlığım dediğim adam, şu anda bir başkasıylaydı. Unutmuştu beni bir gecede ve belki hatırlayacaktı yarın gece. Otogarda indim taksiden ve ilk otobüsle geldim Çalış’a. Küçük bir tatil kasabası burası ve dört yıl önce annemle gelmiştim ilk defa. Ve buradan almıştı annem üzerimdeki elbiseyi, evlenecek olduğumu söylediğimde... O yaz kaybettim annemi. Düğünümü göremeden göçmüştü bu dünyadan. İki yıl süren ve bir evlilikten çok bir hapis hayatına benzeyen bir beraberlik olmuştu ilk ve son evliliğim. Annem ne de çok sevinmişti ve ne de çok istemişti oysa. Bilseydi böyle olacağını eminim bana o gece bu elbiseyi değil, çok uzak bir ülkeye bir uçak bileti alırdı ve fikrimden vazgeçmeden dönmeme izin vermezdi ordan. Annemle kaldığımız pansiyonu buldum. Hiç değişmemiş Çalış, hala küçük ve sevimli... Yanıma hiç eşya almadığım için pansiyon sahibi biraz garipsedi beni ve ikinci bir kimlik istedi. Kendimi bir kaçak gibi hissettim işte o an... Odama çıktım. Biraz dinendim ve akşam yemeğinden önce birkaç parça eşya almak için pansiyondan ayrıldım. Yemek için pansiyona geri dönmektense bir yerde yemek yiyip sonra da çok fazla insanın olmadığı, rahatça kendi kendime kalabileceğim bir bara gitmeyi tercih ettim. Masaya oturmadım, barın önündeki yüksek tabureleri seçtim ki, rahatsız edilmeyeyim. Bira, sigara ve çerez üçlüsü varken başka hiçbir şeye ihtiyaç duymam şu hayatta. Birkaç saat sonra yaşı benimkinden küçük ama ettiği laflara bakılırsa kendini benden hayli hayli büyük gören bir genç musallat oldu başıma. Önce anlamsız anlamsız baktım yüzüne, “ne yaptığının farkında mısın?” dercesine. Fakat o kadar hafiftim ki onun gözünde, bu bakışlardan ve suskunluğumdan cesaret buluyor ve yaptığının çok doğru olduğunu sanıyordu. Aklı sıra birkaç bira ısmarlayıp, geceyi beraber geçirme planında doğru yoldaydı. Yanımdaki tabureye oturmuştu. Ona oturma demedim bana sorduğunda, sadece “sen bilirsin” demeyi tercih ettim. Bakalım ne kadar ileri gidebilecekti genç dostumuz! Biram bitti, “bir tane daha içer misin?” dedi, barmenden önce. “Evet” dedim, “sen mi getireceksin?”. Gevşek bir sırıtışla “hayır ısmarlamak isterim” dedi. “Çok istiyorsan ısmarla!” dedim. İyice kendinden emin tavırlara büründü. Taburesini yaklaştırdı bana doğru. “Beklediğiniz biri var mı?” dedi. “Ne zaman için?” dedim. Durdu, sırıttı, “şimdi için” dedi. “Hiç kimseyi beklemiyorum ve buraya yalnız başıma birkaç bira içmeye geldim. Şimdi izin verirseniz kaldığım yerden devam etmek istiyorum!!!” dedim. Ciddiye almadı beni. Ve söylediklerimden kendine pay olarak sadece yalnız olduğumu aldı. Duymak istediği de zaten buydu ve o kadar haysiyetsiz biriydi ki, yaptığı saygısızlığa son hızla devam etti. Yanımda debelenip duruyordu onu dinlemem ve ona yavşamam için. Alışkın olduğu buydu belki, ama benim de alışkın olduğum haysiyetli erkeklerdi. İstenmediğinde hemen giden ve gururlu kişilere o kadar alışmıştım ki, sadece geripsiyordum onu. Bir süre sonra yanımdan uzaklaştı ve içtiği biranın bile parasını verme zahmetine girmedi bizim jön!.. Tekrar kendimleydim ve saat epeyce ilerlemiş olmalıydı ki, barın ışıklarının bir kısmı kapatılmıştı. Yeni bir bira istemek için barın diğer ucundaki barmene doğru baktım ve o sırada iki tabure yanımdaki adam gözüme çarptı. Bacaklarıma dikmişti gözlerini ve benim ona baktığımı fark edemecek kadar da dalmıştı hayallerine. Garipsedim. Yazlık bir yerdeyiz, insanlar mayo ve bikini giyiyorlar, adamın bunca susamuşlığı neden?... Barmen biramı getirdi ve adamın bakışlarını fark etti. Kibarca onu hayal dunyasından çıkardı ve hesabı koydu önüne. Neye uğradığını anlayamayan adam, salak salak çevresine bakındı, önündeki hesap fişine baktı ve sonra o arada uzaklaşmış olan barmene “iyi de, ben hesap falan istemedim ki” dedi. Barmen hafifçe döndü ve omzunun üstünden adama bakarak “kapatıyoruz” dedi. Adam ne hesabı ödeme girişiminde bulundu, ne de olayı ciddiye aldı. Hiçbir şey anlamamıştı. Ona doğru baktığımı görünce gözleri parladı birden. İçkisini kaldırdı ve pis bir sırıtışla kafasını yukarı aşağı salladı, benden gözlerini ayırmadan büyükçe bir yudum aldı. Ağzının kenarından bira akıyordu ve onu dışardan bakıldığından adam sandıran kravatının üzerine damlıyordu. Midem bulandı ve yüzümde oluşan tiksinti belirtisiyle başımı çevirdim. “Şu erkekler” dedim içimden, “gerçekten çok ilginç yaratıklar, altın semer de vursan hiçbirini eşek dahi yapamazsın...” İçkimi bitirdiğimde hesabı istemek için barmene doğru baktım, bana bakıyordu. Yanıma geldi, “buyrun hanımefendi, bir isteğiniz mi var?” dedi. “Hesabı alabilir miyim?” dedim. “Henüz erken, işiniz yoksa buyrun beraber devam edelim” dedi. Salak bir sırıtış belirmişti bile yüzünde. Çevreme baktım iki masada müşteri vardı ve onlar da kalkmak için toparlanıyorlardı. “Teşekkür ederim, ben hesabı alayım” dedim. “Ne önemi var, daha sonra verirsiniz” dedi. “Niye ki?” dercesine baktım yüzüne. O hala sırıtıyor ve ilginç bir bakış tarzıyla beni süzüyordu. “Peki o zaman, siz bilirsiniz, iyi akşamlar” dedim ve yerde duran paketlerimi alıp çıktım. Pansiyona gittim, resepsiyonda duran on altı yaşlarında ve yeni tellenmiş bıyıklarıyla kendini erkekten sayan bir çocuğun gevşekliğine maruz kalarak, odamın anahtarını aldım. Balkona çıktım, dalgaların sesini dinlerken bir sigara yaktım. Düşündüğüm şey; sadece bugün kaç tane erkeğin sapık hayellerine meze oldum acabaydı. Ve yine O geldi aklıma. Peki ben aldatılmayı hak edecek ne yapmıştım? Aldattığı kadında bende bulamadığı ne vardı? Onu hep dinler ve anlamaya çalışırdım, her şeyi konuşur, hiçbir şey için birbirimizi kırmazdık. O kadar severdik ki ve isterdik ki birbirimizi, hala birbirimizin gözlerinden alamazdık gözlerimizi. Hiçbir zaman sırf istiyorum diye bir şeyler yapılmazdı, hep ikimizin istekleri yaşanırdı ve hatta bazen sırf o istiyor diye istemediğim şeyleri yapardım. Bir gün öncesine kadar her şey gayet güzel giderken..... Neden?... Sanırım bulmuştum. İşte bundan; erkekler sevgi değil, heyecan istiyorlar. Kiminle yaşandığı değil, ne yaşandığı önemli onlar için. İnsan kendini özel hissediyor ve onu özel kılıyor ama sadece özel olan yaşananlar oluyor!.. Belki de çok fazla düşünmemeliyim onu, geldi ve geçti işte! Madem hayat bu şekilde, biz de kurallarına uyarız o zaman... Ertesi gece yine aynı bara gittim ve bizim jön yine ordaydı. Kendine bir av seçmiş ve bu kez işler iyiye benziyordu. Bara oturdum, barmenle küçük bir merhaba muhabbetinden sonra birama kavuştum. Barmen birayı bıraktı ve uzaklaştı ama beş dakika bile geçmeden yanıma istiflendi. Muhabbet kurmaya çalışıyordu. İzin verdim. Son derece içten ve güler yüzlü davranıyordum ve hatta birkaç kez bilerek tahrik bile ettim onu. Barmen iyice kendinden emin tavırlara büründü. Çok kibardı bana karşı, fakat birkaç saat sonra o kibarlık zırhının ağırlığına dayanamadı ve özüne döndü. Elimi tutma girişiminde bile bulundu, fakat o kadarını yapamadım. Ve gecenin sonuna doğru o kadar sarhoş oldu ki, içini kusmaya başladı... Çok sağlam bir kadınmışım. Kendimi pazarlamasını çok iyi biliyormuşum, gösteriyor ama vermiyormuşum, afferinmiş bana... Şaşkınlıkla karışık bir gülme geldi içimden. Söylediklerinin hoşuma gittiğini sandı ve gündelik zekasıyla benim hakkımda yaptığı ve kendince kesinlikle doğru olan tespitlarine devam etti. Çok hoş bir vücudum varmış, dudaklarım öp beni diye bağırıyormuş, bakışlarım adamın içini hoplatıyormuş, her erkeğin beraber olmak isteyeceği biriymişim. Fakat hiçbir erkek benimle uzun süreli bir beraberliği kaldırabilecek güçte olamazmış, çünkü çok dikkat çekiyormuşum ve bundan zevk alıyormuşum. Ben adamı uğrumda katil edermişim... ve buna benzeyen sözler. “Teşekkür ederim, beni bu kadar kısa zamanda, ne kadar da iyi tanımışsınız, yalnız bir özelliğimi atlamışsınız, benim de bir kalbim var” dedim ve ordan uzaklaştım... Yuvama döndüm ertesi gün. Eşyalarımı topladım ve arkama bile bakmadan Türkiye’yi terkettim. Kadına ve düşünceye değer verilen, cinselliğe doymuş erkeklerin olduğu bir yer aradım dünyada, bulamadım!.. Uzun yıllar geçti bu arada ve yaşlandım. Tekrar Türkiye’ye geldim ve yirmi yıl olmuştu gideli. Artık kimse bakmıyor bacaklarıma ve artık kimse süzmüyor bedenimi bakışlarıyla ve artık kimse yakmıyor sigaramı, tutmuyor kapımı, çekmiyor sandalyemi, vermiyor yolunu, sormuyor hatırımı. Ve artık kimse hatırlamıyor beni... 09 01 2003 03: 30 MsK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudarkeş KANIK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |