Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattır. -Anatole France |
|
||||||||||
|
Doğrusu ilk başlarda böyle genç ve kendi jenerasyonumdan sayılabilecek birinin romanının çok satması bir başka deyişle ilgi görüp, beğenilmesi baya hoşuma gitmişti. Hele bir de yazar kişinin Galatasaray Lisesi ve MSÜ Sinema-TV bölümü mezunu olduğunu öğrenince merakım iyice artmıştı. Durum böyle olunca bir Remzi Kitabevi ziyaretim sırasında, en çok satanlar rafına elimi uzatıp kitaplarından birini de ben satın aldım. O sıralar başka birşeyler okuduğumdan olsa gerek, şöyle birkaç sayfasına göz atıp kitabı rafa kaldırdım. Birkaç ay sonra bir söyleşisinde, Kiremitçi roman yazarken, karakterlerinin belli bir süre sonra gitmek istedikleri yoldan gittiklerini, kendi karakterlerine kendilerinin şekil verdiklerini söyledi. Profesyonel bir yazar olabilmek için yemem gereken bir fırın ekmek olduğunu düşünen ben, bir kısa öykü yazarken bile hikayenin çatısını kurmak için günlerce, haftalarca düşünüyorsam, nasıl olur da bilmem kaç bin satmış, kitabının kapağında “Türk edebiyatı/ roman” yazan Tuna Kiremitçi’nin karakterleri onu da aşıp bir yerlere şuursuzca gidiyorlardı. Tabi ben yine kendimden şüphe duydum; sanırım Kiremitçi’nin söyleşisini yanlış anlamıştım. Bu işi en iyi kitap çözerdi onu okumalıydım. Sayfası ortalama 2-3 dakikadan yedi-sekiz saatimi (buna ek olarak da on milyon lira da para) verdim bu roman için. Kitabı azmedip, sabırla okuma başarısını göstermiş biri olarak, paylaşmak istediğim şeyler var. Aynı külfetten sizleri kurtarmak için biraz kitapta olan bitenden bahsedeceğim: Gençlik yıllarında bir müzik grubunun üyesi olan Memet, kırklı yaşlarının başındadır ve geçimini verdiği özel gitar dersleriyle sağlamaktadır. Ayrılmış olduğu eski eşi Nazlı ve Memet’in bu evlilikten Ezgi diye bir kızları vardır. Nazlı Memet’den işyerinde tanıştığı Cemil isminde bir sigortacı için ayrılmıştır ve şu an onunla evlidir. Onunla olan evliliğinde de zaman zaman bazı pürüzler çıkmaktadır. Memet her haftasonu Ezgi’yi Nazlı ve Cemil’in evinden alır ve baba kız biryerlere giderler. Arada çocuk olduğundan olsa gerek Memet ve Nazlı’nın aralarında medeni bir ilişki vardır, zaman zaman bu medeniyet üçgenine Nazlı’nın eşi Cemil de katılır. Memet’in canı o aralar çok sevdiği hocası müzisyen Nihat Abi’nin hasta olmasına sıkkındır. Öte yandan Memet’in arkadaşı ve aynı zamanda üst kat komşusu Orhan eşi Ayşe’yi bırakıp gitmiştir.Orhan aslında bir matematik öğretmenidir fakat iş bulamamaktadır; dershanedeki son işinden de derslerde öğrencilere şiir okuduğu için şutlanmıştır. Ayşe ise yakın bir arkadaşıyla ortak bir restoran işletmektedir. Orhan’ın çekip gitmesinden sonra Memet ve Ayşe arasında bir yakınlaşma doğar. Ayşe, Orhan için endişelenmektedir ve yastık erkeklik görevi Memet’e düşer. Birlikte Orhan’ın ne yaptığının ve nerede olduğununun peşine düşerler. Ayşe’ye olan aşkı Memet’i bir bağ işine girdiğini duydukları Orhan’ın peşinden Bozcaada’ya kadar sürükler. Memet eski bir müzisyen arkadaşı Altan sayesinde Elvan Perim adlı popüler bir şarkıcının arkasında gitar çalmaya başlar Elvan Perim bir gün tesadüfen Memet’in bir bestesini duyar, çok beğenir ve bu parçaya söz yazdırarak kendi repertuarına alır. Orhan Ayşe’ye geri döner, Nihat Abi vefat eder ve Memet yine ‘yalnız’ başına yoluna devam eder. ‘Bu İşte Bir Yalnızlık Var’ bizlere günlük hayattan bir kesit sunan ama bu kesiti sunarken karakterlerin psikolojik gelişimlerini okuyucusuna yansıtmakta başarısız olmuş bir kitap. Olay örgüsü bakımından yukarıdaki özetten başka içinde herhangi ilginç bir öğe barındırmayan, karakterleri sığ, olgunlaşmamış, tam yerine oturmamış bir kitap. Bu kitap bir romanı iyi yapan özellikleri içinde barındırmıyor. İyi bir yazar, okuyucularına yarattığı karakterlerin ağzından felsefesini ileten kişi değil midir? Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını mükemmel kurgusundan da öte, içinde barındırdığı felsefeden dolayı beğenmiyor muyuz? Ya da Bukowski’yi kısacık öyküleriyle bile hayat görüşünü bize hissettirdiği için...ve daha nice büyük yazarlar...Ayn Rand, Kafka, Emily Bronte, Shakespeare... Bu ustaların her bir eseri birşey katıp, birşeyler üzerinde düşünmeye yönlendirmiyor mu bizleri? Tuna Kiremitçi’nin romanın da öğrettiği birşeyler var elbette: Zamanın ne kadar önemli olduğunu ve bir daha sırf meraktan, hakkında bilgi edinmeden, üç beş kulaktan dolma bilgiyle kitaba başlanmaması gerektiğini... ve hatta kitap seçmenin, okumanın da aynı kitap yazmak gibi bir sanat olduğunu öğretiyor bizlere bu kitap.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yeşim, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |